Dinin siyasallaştırılması, kısaca, dinin bir ideoloji gibi algılanıp siyasal mücadelenin konusu ve aracı haline getirilmesidir. Din esaslarına dayalı bir devlet iddiasıyla siyaset yapmak ya da tüm Müslümanları siyasi yönden birleştirerek tek bayrak altında toplamak iddiası da dinin siyasallaştırılmasıdır.
Dinin siyasallaştırılması doğru mudur? Kanaatimce bu çok yanlış bir iştir. Yazımızın konusu da bu yanlışlığı gerekçeleriyle açıklamaktır. Halkımızın %98 oranında Müslüman olması nedeniyle biz İslam Dinini temel alarak bu yanlışlığı açıklamaya çalışacağız. İşte dinin, daha özel bir ifadeyle İslam’ın siyasallaştırılmasının yanlış olduğu iddiamızın gerekçeleri:
1-İslam Dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de devletin yapısı ve şekli hakkında herhangi bir ayet veya sure mevcut değildir. Hal böyle iken birtakım insanların Allah adına hareket ettikleri iddiasıyla dini siyasallaştırarak siyaset yapmaları bizatihi İslam’ın özüne aykırıdır. Bu aykırılık netice olarak Allah’ın iradesine aykırılıktır.
İslam’ın siyasallaştırılması böylece öncelikle dinin kendisine zarar vermektedir. Dinlerini tam bilmeyen Müslümanlar din eksenli siyasi propagandaların etkisiyle dini bir ideoloji olarak algılayıp dinin esaslarına aykırı her türlü zararlı faaliyette bulunabilmektedirler. Maalesef, bu zararlı faaliyetler din düşmanları tarafından gerek yurt içinde gerekse yurt dışında İslam’a fatura edilmektedir.
2-İslam Tarihinde dini siyasal mücadelesinin konusu yapan, yani dini siyasallaştıran ilk kişi Muaviye’dir. Muaviye, Şam Valisi iken salt hükümdar olabilmek için siyasal amaçlarla dini istismar etmiştir. Muaviye’nin Hz. Ali ile yaptığı Sıffin Savaşı’nda savaşı kazanmak için askerlerinin mızraklarının ucuna Kur’an-ı Kerim sayfalarını taktırarak saldırı emri verdiği, Hz. Ali’nin askerlerinin bu davranış karşısında savaşmayarak savaşı Muaviye’nin kazandığı tarihi bir gerçektir. Muaviye’nin dini istismarı, Müslümanlar arasında belki de kıyamete kadar sürecek çekişmelerin, düşmanlıkların sebebi olmuştur. Günümüzde Şii-Sünni çekişmesinin temeli Muaviye’ye dayanmaktadır. Daha sonra yapılan ve halen de İslam Coğrafyası’nda devam eden dinin siyasallaştırılması faaliyetleri Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve dayanışmayı yıkarak düşmanlık ve bölünmelere yol açmıştır.
3-Dinin siyasallaştırılması sonucu din eksenli siyaset yapanlar kendi dini ve siyasi görüşlerini diğer Müslümanlara da kabul ettirmek isteyecekler, kabul edilmemesi halinde ise zorla kabul ettirme yoluna gidebileceklerdir. Bunun sonunda toplumsal barış bozulacak, farklı inançlara ve farklı mezheplere mensup vatandaşlar arasında çekişme, çatışma vb. olumsuz olaylar olacaktır. 1993 yılında Sivas’ta meydana gelen Madımak Oteli’nin yakılması olayının en önemli sebebi dinin istismar edilmesi nedeniyle yapılan kışkırtmalardır.
4-Dinin siyasallaştırılması, Devlet idaresinin ehliyetsiz kişilerin ellerine geçmesine, bürokratik kadrolara ehliyetsiz kişilerin atanmasına yol açacaktır. Bu da idarenin bozulmasına, idarenin bozulması ise Devletin zayıflamasına yol açacaktır. Bu iddiamız kehanet değildir. Maalesef, bu olgular on yıldan beri ülkemizde yaşanmaktadır. AKP, Devlet idaresine ilişkin doğru dürüst bir programı olmamasına rağmen salt din istismarı ile iktidara geldi. On yıldır da din istismarı ile iktidarını koruyor. AKP, iktidara geldikten sonra önemli yöneticilik görevlerine atanabilmenin temel şartı bilgi ve liyakat olmaktan çıkarak Milli Görüş veya Fethullah Gülen Cemaatine mensup olmaya dönüştü. On yıldır, Milli görüş zihniyetine mensup olanlar ile Fethullah Gülen Cemaati mensupları önemli görevlere atanabiliyor. Bu özelliklere sahip olmayanlar ise ne kadar nitelikli ve başarılı olsalar da kenarda beklemek zorunda kalıyorlar. Açıktan atamalarda ise Milli Görüş ve Cemaat mensubu olmak çok önemli bir avantaj. Bu, özellikle İçişleri, Adalet Bakanlıklarında çok sık görülen bir durum.
Yukarıda açıkladığımız uygulamalardan ötürü zaten bozuk olan idare daha da bozulmuştur. Bunun neticesinde Devlet zayıflamıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da Devlet neredeyse yok gibidir.
5-Devlet iktidarının dini siyasallaştıranların eline geçmesi durumunda iktidar sahipleri kendi inançlarını, düşüncelerini devlet düzeni haline getirmek isteyeceklerdir. Kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler ve uygulamalar bu doğrultuda olacaktır. Bu da iktidardakilerden farklı inançlara sahip olanların inandıkları gibi yaşamalarına zarar verecektir. Başka bir deyişle din ve vicdan özgürlüğü ortadan kalkacaktır.
On yıllık AKP döneminde bu yönde olaylar meydana gelmiştir. Yakın zamanda Afyonkarahisar’da tüm açık alanlarda alkol içilmesi yasaklanmıştır. Alkol içmek dinimizce günahtır, ancak bu konuda ceza vermek yetkisi sadece Allah’a aittir. Yasaklamak, bir türlü cezadır. Halbuki, dinimizin en önemli ilkelerinden birisi “DİNDE ZORLAMA OLMAMASI” dır. Allah, bile kullarını inanıp inanmamak ve dine uygun veya dine aykırı yaşamak konusunda zorlamazken bazı kulların diğerlerini zorlamaları Allah’ın iradesine aykırıdır.
6-Dinin siyasallaştırılması demokrasiye de aykırıdır. Din istismarı maalesef, dünyanın her yerinde etkili olmuştur.
Dini istismar edenler, bu istismar sayesinde insanların gözlerini boyayarak, hak etmedikleri halde iktidara gelebilmişlerdir. Din istismarının önlenmediği bir ülkede halkın ve ülkenin gerçek sorunlarının tartışılması, bu sorunların çözümü yönünde fikirler üretilmesi ve uygulanması mümkün olmaz. Bunun yerine yapay gündemlerle halkın gözü boyanır. Sorunlar ise çözülmek yerine dağ gibi birikir.
Son on yıldır ülkemizde yaşanan durum aynen yukarıda belirttiğimiz gibidir. AKP’nin din istismarı nedeniyle ülkemizin gerçek sorunları tartışılamamakta, bunların çözümü için fikir üretilememektedir. Siyasetin gündemi halkın ve ülkenin sorunları ve çözümüne ilişkin olması gerekirken maalesef gerçek böyle değildir. Son on yıldır, halkın gündemi ile siyasetin gündemi farklıdır. Bunun neticesinde ülke sorunları çözülememekte dağ gibi yığılmaktadır. Bütçe açığı ve cari açık katlanılamaz hale gelmiştir. İhracat azalmış, ithalat patlamıştır. İşsizlik ve hayat pahalılığı vatandaşın canını yakmaktadır.
Dinin siyasallaştırılmasının yanlışlığını, zararlarını dilimizin döndüğünce açıklamaya çalıştık. “Bu yanlışlığın önlenmesi için yapılması gereken nedir?” diye sorulacak olursa buna cevabımız “Laiklik ilkesi dosdoğru uygulanmalıdır.” olacaktır. Laiklik ilkesinin önemini ve lüzumunu ise başka bir yazımızda açıklamaya çalışacağız.