BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cenevre’de 27-29 Nisan günlerinde yapılan görüşmelerde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin yeterli bir ortak zeminde buluşamadıklarını açıkladı.
Uzun yıllardır var olan anlaşmazlıkta dönüm noktası olarak görülen toplantıların ardından Kıbrıs Rum ve Yunan hükümetlerinin, konuyu Türkiye-AB sorununa çevirmek için elinden geleni ardında koymadığı açıkça görülmektedir. Öte yandan uluslararası baskıya karşın Türk tarafının ise “iki devletli çözüm” için uzun soluklu bir mücadeleye gireceği ifade ediliyor.
Guterres’in ev sahipliğinde yapılan 5+1 formatındaki toplantılar, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis ve Kıbrıs Türk lider Ersin Tatar ile 3 garantör ülke Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları, Mevlüt Çavuşoğlu, Nikos Dendias ve Dominic Raab’ı bir araya getirmişti. Cenevre toplantısında taraflar arasında yeterli ortak zemin olmadığı Guterres tarafından ifade edildi
BM Genel Sekreteri, tarafları bir toplantıya daha çağırdığını açıkladı, ancak Rum ve Türk taraflarından yapılan açıklamalar, resmi müzakerelerin başlatılmasının çok da olanaklı olmadığını ortaya koydu.
Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, geçmişteki görüşmelerden farklı olarak masaya BM parametreleri dışında yeni bir planla oturdu. 53 yıldır “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” için yapılan müzakerelerin sonuç getirmediğini, 2004 ve 2017 yıllarında görüldüğü gibi Kıbrıs Rumlarının Türklerle “güç paylaşımı” içeren hiçbir formüle sıcak bakmadığını kaydeden Kıbrıs Türk toplum lideri Ersin Tatar, Guterres’e 6 maddelik bir yol haritası sunarak “iki devletli çözüm” planını somutlaştırdı.
İki tarafın eşit uluslararası statüsünün ve egemen eşitliğinin kabulüne dayanan plan, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunun omurgasını oluşturması açısından önem taşıyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, toplantıların ardından yapılan basın toplantısında, Cenevre görüşmelerinin önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtirken, “Türk tarafı egemen eşitliğe dayalı, iki devletli çözüm modelini kayda geçirmiştir. Bu aslında KKTC’nin bağımsızlığı ve egemenliği mücadelesidir. Bu uzun soluklu mücadelede Türkiye, KKTC’nin yanında olmaya devam edecektir” ifadelerini kullandı.
ULUSLARARASI TOPLUMDAN BASKI
Dışişleri Bakanı, bundan sonraki süreçte bazı BM Güvenlik Konseyi üyelerinden Türkiye ve Türk tarafına baskı gelebileceğinin, Avrupa Birliği’nin de Kıbrıs konusunu AB-Türkiye meselesi gibi değerlendirmeye başlayabileceğinin farkında olduklarını belirtti. Çavuşoğlu, “Özellikle AB, Türkiye-AB ilişkileri bakımından önemlidir gibi üst perdeden, tehdit dilini kullanmaya devam edecektir. Bunları öngörüyoruz” diye konuştu.
BM Güvenlik Konseyi’ni, 5 daimi üye ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin oluşturuyor. Güvenlik Konseyi ülkelerinin imzasıyla 29 Ocak’ta alınan bir karar, Kıbrıs görüşmelerinde sorunun BM Güvenlik Konseyi’nin 1960 ve 1970li yıllarda kararlar çerçevesinde yani “iki kesimli, iki toplumlu federasyona” vurgu yapmış ve Ankara’nın tepkisine neden olmuştu.
Özellikle ABD, Fransa ve Rusya’nın BM parametreleri çerçevesinde bir çözüm bulunmasını istedikleri, Kıbrıs adasının iki devlete bölünmesine karşı çıktıkları kaydediliyor. Çavuşoğlu’nun altını çizdiği bu unsur, her ikisi de AB üyesi olan Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bundan sonra izleyecekleri politikanın merkezini oluşturuyor. Anastasiadis de, toplantı sonrasında yaptığı açıklamalarda, Türk tarafının BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal edecek şekilde öneriler getirdiğini, BM modelinin yıkılmasına kimsenin izin vermeyeceğini kaydetti.
Kıbrıs Rum tarafının bu süreçte destek alacağı bir başka merkez ise Rusya. Kıbrıs ile çok özel ve yakın bir ilişkisi bulunan Rusya, sorunun çözümüne ilişkin geçmiş dönemlerde de daha Rum yanlısı bir tavır takınmıştı. Rus Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs’ta bulunacak bir çözümün BM parametrelerine uygun olması ilkesinin Moskova için geçerliliğini sürdürdüğünü kaydetmişti.
AB MERKEZE ÇEKİLMEK İSTENİYOR
Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ile Doğu Akdeniz’de yaşadıkları kıta sahanlığı problemini Türkiye-AB sorununa çevirme politikalarında, özellikle 2020 boyunca başarılı olmuşlardı.
AB, 1 Ekim 2020, 10 Aralık 2020 ve 25 Mart 2021 Konsey kararlarında Doğu Akdeniz sorununu tüm birliğin çıkarlarını etkileyen bir dış politika konusu olarak ele almış ve Türkiye’nin tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini devam ettirmesi durumunda yaptırım uygulamakla tehdit etmişti.
Atina ve Lefkoşa’nın Kıbrıs çözüm sürecinde de benzer bir politika izleyerek Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını baskı altına almaya çalışacağı öngörülüyor. AB, Cenevre toplantılarına katılmak istemiş ancak Türk tarafı birliğin tarafsız davranmaması nedeniyle bu istemi reddetmişti. Buna karşın AB, 3 üst düzey diplomatını toplantıları gözlemeleri için Cenevre’ye göndermişti.
Rum ve Yunan tarafının, Cenevre sürecinin başarısızlığından Türk tarafını sorumlu tutması ve AB’den buna karşı tavır istemesi yapılan değerlendirmeler arasında. AB’den yapılan açıklamalarda da çözüme ilişkin sürecin yakından takip edileceği vurgulanmış ve bu alanda atılacak adımların Ankara-Brüksel ilişkileri açısından önem taşıdığı kaydedilmişti.