Bizanslılar, “çok isyan ettikleri” gerekçesiyle 8. yüzyılda bir grup Ermeni’yi Anadolu’nun doğu ve güneyi ile Suriye’nin kuzeyine sürgün etmişler.
Ermeniler 1895-1896’da Zeytun/Süleymanlı (Kahramanmaraş) merkezinde isyan ettiler, karşılıklı kayıplar verildi. Ermeniler sonra Maraş-Bahçe arasındaki Fındıcak Köyü’nde isyan ettiler, 30 kadar Türk’ü boğazladılar.
Osmanlı yönetimi Ermeni isyanlarını bastırmak için 25 Mart 1915’te Zeytun’a baskın yaptı, oradaki Ermenilerin bir kısmını Konya’ya yerleştirdi. Bu arada Ermeniler, Suriye’de bir Ermeni devleti kurmak için uğraştılar. Bir Amerikan misyonerinin yazdığına göre Ermenileri Amerika kışkırttı.
- Abdülhamit zamanında açılan 400’den fazla Amerikan eğitim kurumunda Ermeni kışkırtıcılığı vardır. Osmanlı devleti bu kurumları kapatmak istedi ama tamamını kapatamadı, 10’u kaldı. Bunlar arasında, Maraş’taki Amerikan Kız Koleji, Amerikan İlâhiyat Mektebi ve misyonerlerin evleri bulunmaktadır. 1893’e gelindiğinde, ülkemizde 223’ü Amerikalı olmak üzere toplam 1317 misyoner görev yapmaktadır, ABD, Türkiye’deki misyonerler için yılda 285.000 Dolar harcamaktadır.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İngilizler güney illerimizi işgal ederlerken Ermeni liderlerinden Bogos Nubar 1919’un Şubat’ında Paris Barış Konferansı’na: “Van, Bitlis, Harput, Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş, Diyarbakır, Kozan, Osmaniye, İskenderun ve Adana Ermeniler’e verilsin” teklifinde bulundu. Ermeniler nüfus yapısını lehlerine dönüştürmek için bir taraftan da Yozgat, Sivas, Kayseri gibi illerimizden Güneydoğu Anadolu’daki illerimize yerleşmeye başladılar.
Maraş yöresindeki bir Türk yetkilisinin raporuna göre Ermeniler isyan etmek için sürekli hazırlık yaptılar. İngiliz kuvvetleri Maraş’a girerken oradaki Ermeniler: “Yaşasın Ermeniler, yaşasın İngilizler, kahrolsun Türkler” diye sloganlar attılar. İngilizlerin Maraş’ı terk etmesi üzerine şehirdeki Ermeniler, Maraş’ı hemen işgal etmeleri için Fransızlara çağrıda bulundular.
Güney ve Güneydoğu illerimizin İngiliz ve Fransız askerlerince işgalinde Ermeniler hep “rehberlik” ettiler, düşman birliklerine katıldılar, Türklere karşı en vahşi cinayetleri işlediler, ajanlık yaptılar.
Osmanlı devleti 1830’da yaptığı bir antlaşmayla Amerika’ya: “En fazla müsaadeye mazhar devlet” hakkını verdi. Amerikalılar bundan sonra hemen misyonerlik faaliyetlerini artırdılar, Türkiye’deki azınlıkları kendi mezheplerine katmak için Ermeni ve diğer azınlıkları kışkırttılar. O yıllardan sonra Amerikan misyonerleri ve okullarının çalışmaları sonucunda Ermeniler, “Ermeni milliyetçiliği ve Türk düşmanlığı” yaptılar.[1]
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girdiğinde (1914) içimizdeki Ermeniler bir anda isyanlar çıkarttılar. Osmanlı, 1915’in başında çıkardığı “Tehcir Yasası” ile isyancı Ermenileri Suriye ve değişik yerlere gönderdi.
İtilaf Devletleri Ermenilere müstakil bir “Ermeni Devleti” kurma sözünü verdiği için Ermeniler bulundukları yerlerde, “Öç Alayları” kurdular, malımıza, canımıza zarar verdiler.
Mondros Antlaşmasıyla birlikte Çukurova ve Güneydoğu Anadolu illerimizi işgale başlayan İngiliz ve Fransız birliklerinin içinde Fransız ve İngiliz elbisesi giymiş Ermeniler vardı.
30 kadar Ermeni 11 Haziran 1920 günü Kahyaoğlu Çiftliği’ndeki (Adana) Türklerin erkeklerini bir eve, kadın ve çocuklarını bir başka eve doldurduktan sonra 43 erkeği, 21 kadın ve çocuğu kamalarla öldürdüler. Kadınların kollarını ve kulaklarını kestiler, küpe ve bileziklerini aldılar.
15 Haziran 1920 günü Camili ve Depepınar köylerinde yaşayan 175-200 arası kadın ve çocuğu şehit ettiler, evlerini yaktılar. İngiliz komutanı Yarbay Norman 22 Türk’ü Seyhan Nehri’nin kenarına topladı, Ermenilere öldürttü.
Ermeniler Adana sokaklarında ele geçirdikleri Türklerin ihtiyar erkek ve kadınlarını, kız ve oğlan çocuklarını diri diri çengellere taktılar, satırlarla parçaladılar. Bir kilisenin avlusuna, 2.000 kadar insanı alabilecek büyükçe bir çukur açtılar, öldürdükleri Türkleri “bazen ölmeden” bu çukura doldurdular.
Ermeniler Kozan’da yaşayan Türklerden kimisinin kulaklarını kestiler, kimisinin gözlerini oydular. Tufanbeyli’de yaşayan iki çocuk ile İsmail Bey adındaki bir gencin kulak ve burunlarını kestikten sonra gözlerini de oydular. Kozan’ın işgali sırasında dağ ve yollarda parça parça edilmiş 140 Türk’ün ölüsü bulundu.
Ermeniler Çukurova’nın işgali sırasında Türklerin mallarını yağmaladılar, kadınlarına tecavüz ettiler. Öldürmedikleri Türkleri zorla Hıristiyan yaptılar.[2]
Bir görgü tanığı Adana’daki Ermeni mezalimini şöyle anlatır:
“Ölü bir ana, öldürülen çocuğunun üzerine kapanmış olarak bulundu. Göğüsleri süngülenmiş genç kızlar yerde yatıyordu. Şakağından akan kanla ak sakalları kırmızılaşan ihtiyarlar, sağ kalan bir iki yavrunun yürekler parçalayan iniltileri en taş kalpleri bile hıçkıra hıçkıra ağlatabilirdi. Milliciler 70’ten fazla ölü ile karşılaştılar.”[3]
20 Şubat 1919 Tece Köyü’ne gelen bir Ermeni çetesi halkı köy meydanına toplamış, karşı gelenleri öldüreceklerini söylemiş, para ve eşyalarını almış, parasının yerini söylemeyen Molla Ahmet’e yapılan kötü muameleyi engellemek isteyen Bucak Müdürü Hakkı Efendi’nin parmaklarını ezmiştir.
Tece Köyünde yaşayan sığırtmaç gayr-i Müslim İlyas Oğlu Hana, Ermenilerin yaptıkları zulme dayanamayıp; “Bu vahşete ne Allah, ne Musa, ne de İsa razı olur. Sizler vicdansız canavarlarsınız” diye tepki gösterince Ermeni çeteleri Hana’yı orada kurşunlarla öldürdüler.[4]
Sinan Tekelioğlu’nun 10 Nisan 1920 tarihli raporuna göre, Belemedik’e gelen Ermeni çeteleri yakaladıkları Türklerin yüzlerine katran sürerek yere yatırmışlar, güneşin altında günlerce bekleterek sıcakla öldürülmüşlerdir.[5]
Ermenilerin geçmişte Türklere karşı yaptıkları vicdansız tutumlarının belgesi olma üzere buraya iki resim koyuyorum. Resmin birisi o zaman Adana’da bulunan Hacıbayram Camisinin minaresi. Adana işgal altında iken Ermeniler bu minarenin şerefesine bir köpek çıkartmışlar, köpek havladıkça oradaki Müslümanlara, “Ezanınız okunuyor. Haydin namaza” diyerek inancımıza hakaret etmişlerdir. İkinci resim, evleri yakılıp yıkılan halkımızın perişan halini göstermektedir.
Fotoğraf Adana Yuresinden
NOT: 2019 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde uzun bir gezi yapmış, tarih-kültür amaçlı o gezinin notlarını yazılara dönüştürmüştüm. Çoğunluğu henüz yayınlanmamış o yazılarımdan birisi güncel konumuz Ermenilerle ilgili olduğundan yayınlıyorum.
Emperyalist güçler dünden bugüne kadar bize her türlü kötülüğü yaptılar, iftirayı attılar. Bunlardan birisi “Türkler Ermenilere soykırım yaptı” yalanıdır. Yalancılardan birisi şimdiki ABD başkanıdır.
Bize karşı yapılan iftiralar, söylenen yalanlar bitmeyecek, arkası gelecek.
Yukarıdaki yazıyı yazdığımda aklıma gelmeyen, yeni aklıma gelen bir gerçek var. Onu ekliyorum.
Osmanlılar Ermenilere soykırımı yapmadığı gibi onları birinci sınıf yurttaş yapmıştı. Biz Anadolu’da çobanlık yaparken, yoksul yaşarken, öşür verirken, cephelerde ölürken, Osmanlı yönetimi Ermenileri nazırlık, valilik gibi üst düzey görevler verdi.
Osmanlı, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey gibi kahramanlarımızı Ermeni iftiralarıyla idam etti. Osmanlılar döneminde Ermenilerin eğitim ve ekonomik düzeyi bizden çok iyiydi. Yani Osmanlılar Ermenilere kucak açtı, bize sırtını döndü. Yaranabildi mi? Hayır!
Bugüne gelelim. Dün Osmanlı Türklerini yöneten sülale ve çevresinin Ermenilere ve bize bakışı ne idiyse bugün bizi yönetenlerin Ermenilere ve bize bakışı aynı. Günümüzün Türkiye’sinde “Avrupa Bakanı” veya başka adlarla çok üst düzey kamu görevi yapmış veya yapan kimi kişiler Ermeni matemlerine katıldılar, “Ermeniler zarar gördü, yas ve yaralarınıza katılıyoruz” dediler. Dediler de ne oldu? Sömürgecileri memnun edemediler, AB hatırına düzey ve itibar kaybettiler.
Önce iradenizi ve ipin ucunu kaçırın, sonra ağlayın. Bunun hiç yararı olmaz.
Bizi yönetenler başkalarını hoşnut etmek, Türk milleti, T.C. gibi gerçeklere karşı olmak gibi nedenlerle, adımızı ağzımıza aldırtmıyorlar, andımızı söyletmiyorlar, milli bayramlarımızı kutlatmıyorlar.
Yani biz bugün Türkiye’de sırf dış güçlerin, Ermeni vb azınlık ırkçılarının işkencesini yaşamıyoruz; içimizde, bize düşman olan düşüncelerin de işkencesini yaşıyoruz.
T.C. ve bize hasımlık yapanların Ermeni iftiraları karşısında efelenmeleri hiçbir anlam taşımaz. Özgürce ve onurluca yaşamak isteyen insanların dayanacak milli ve ekonomik güçleri olmalıdır.
[1] Yaşar Akbıyık, Milli Mücadele’de Güney Cephesi Maraş, s. 293-329
[2] Süleyman Hatipoğlu Fransa’nın Çukurova’yı işgali ve Pozantı Kongresi s. 32-38
[3] Taha Toros Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova s. 177
[4] Cihat Yıldırım, Millî Mücadele Döneminde Mersin, s. 180
[5] Halil İbrahim Yıldırım Karboğazı Zaferi s. 111