Türkiye, Libya’ya Yapılan Saldırıdan Ders Çıkarmalıdır

ABD,Fransa,İngiltere,İtalya ve Kanada Silahlı Kuvvetleri dün yani 19 Mart akşamı Libya’ya karşı hava saldırısı ile füze saldırısı başlattılar.Bu devletler,Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararını kendilerine hukuki dayanak yapıyorlar.Bu karar nedeniyle Libya’ya karşı başlatıkları saldırının uluslararası hukuka uygun olduğunu iddia ediyorlar.
BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararının içeriği özet olarak şöyle:Libya Hava Sahası’nın (insani yardım amaçlı ve yabancı devletlerin vatandaşlarının ülkeden tahliye edilmesi amacıyla yapılan uçuşlar hariç) “UÇUŞA YASAK BÖLGE” haline getirilmesi,ateşkesin sağlanması ve bunların temini için gerekirse askeri güç kullanımına izin verilmesi.
İlk bakışta Libya’ya karşı başlatılan saldırının uluslar arası hukuka uygun olduğu düşünülebilir.İnsanı böyle düşünmeye sevkeden sebeb yukarıda açıkladığımız Güvenlik Konseyi kararının mevcut olmasıdır.Ancak,burada dikkat edilmesi gereken husus,salt ortada bir Güvenlik Konseyi kararının bulunması saldırıyı meşru kılmaz.Saldırının meşru olabilmesi için bizzat Güvenlik Konseyi kararının uluslararası hukuka uygun olması şarttır.Bunu anlayabilmek için başvuracağımız ilk uluslararası sözleşme Birleşmiş Milletler Anlaşması’dır. Güvenlik Konseyi kararını BM Anlaşması ile karşılaştırarak meşru olup olmadığını anlayabiliriz.Ben de öyle yaptım.Hukukçu olmanın da verdiği araştırmacı özelliğimle önce internetten Güvenlik Konseyi kararı ile ilgili haber ve açıklamaları indirdim.Sonra bilgisayarımda mevcut hukuk programından BM Anlaşması’nı buldum.Güvenlik Konseyi kararı ile BM Anlaşması’nı karşılaştırdım.Vardığım sonuçları aşağıda açıklıyorum.
 1-Herhangi bir ülkeye askeri müdahaleye imkan veren kurallar BM Anlaşması’nın 7. bölümünde yer alıyor.Bu bölümdeki 42. Maddeye göre Güvenlik Konseyi,uluslarası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için,tehdit oluşturan ülke veya ülkelere karşı askeri müdahale kararı verebilir.Yani,Güvenlik Konseyi’nin askeri müdahale kararı verebilmesi için öncelikle uluslar arası barış ve güvenliğin bozulması ve bunu bozan bir devletin olması gerekir.Oysa,Libya’daki durum kesinlikle uluslar arası barış ve güvenlikle ilgili değildir.Libya’daki durum,halkın bir kısmının rejime karşı ayaklanması,rejimin de bunu bastırmaya çalışmasıdır.Bu yönüyle Güvenlik Konseyi kararı kesinlikle Birleşmiş Milletler Anlaşması’na aykırıdır.Bu nedenle de hukuki meşruiyeti yoktur.
2-Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 2. Maddesinde BM Örgütü’nün ve üye ülkelerin uyması zorunlu olan ilkeler açıklanmıştır.Bu ilkelerden konumuzla ilgili olanları aşağıda veriyorum.Buna göre;
·  Örgüt,tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur.
·  Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı,gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.
·  BM Anlaşması’nın hiçbir hükmü,Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi üyeleri de bu türden konuları işbu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz.
Yukarıda açıklanan ilkelere göre Birleşmiş Milletlere üye devletlerin hepsi egemen ve birbirine eşittir.Hiçbir devletin diğerine üstünlüğü olmadığı gibi,hiçbir devlet diğer bir devletin egemenliğini tartışmaya açamaz.Birleşmiş Milletler Örgütüne üye devletler,başka bir devletin toprak bütünlüğüne,siyasi bağımsızlığına ve BM Anlaşması’nın amaçlarına aykırı olarak askeri güç kullanamaz.BM Anlaşması’nın hiçbir hükmü,BM Örgütü’ne ve üye devletlere herhangi bir devletin içişlerine karışma yetkisi vermez.BM Örgütü veya üye devletler,herhangi bir devletin içişlerine ait problemleri çözmeye kalkamazlar ve BM Anlaşması’nı bunun için kendilerine hukuki dayanak yapamazlar.
BM Anlaşması,üye devletlerin egemenliğini,toprak bütünlüğünü,siyasi bütünlüğünü koruyan ve devletlerin içişlerine karışılmasını önleyen açık ve net ilkeler koyduğu halde Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar tamamen bu ilkelere terstir.Güvenlik Konseyi,bu kararıyla anlaşmaya aykırı olarak Libya’nın egemenliğinin,siyasi bağımsızlığının ihlal edilmesine zemin hazırlamıştır.Saldırgan devletler bu karara dayanarak Libya’nın egemenliğini,siyasi bağımsızlığını ihlal etmişler;içişlerine müdahale etmişlerdir.Bu nedenlerle  de Güvenlik Konseyi kararı uluslar arası hukuka aykırıdır,meşru değildir.
Güvenlik Konseyi’nin bu kararı tam anlamıyla bir haydut kanunudur.Bu karara dayanarak Libya’ya karşı saldırı başlatan ABD,İngiltere,Fransa,İtalya ve Kanada’nın yaptıkları da tam anlamıyla haydutluktur.Güvenlik Konseyi kararını onaylayan veya ses çıkarmayan devletlerin yaptığı ise haydutluğa rıza göstermektir.Türkiye Hükümeti de Güvenlik Konseyi kararını ve bu karara dayanılarak yapılan saldırıyı onaylamakla haydutluğa rıza göstermiş olmaktadır.
Atatürk döneminde böyle bir olay vukubulsaydı şiddetle karşı çıkılırdı.Çünkü,Atatürk bizzat kendisi haydutluğa karşı savaşmış ve Türkiye üzerindeki haydut planlarını bozmuştur.Gene,rahmetli başbuğumuz Alpaslan TÜRKEŞ de sağ olsaydı,mutlaka bu haydutluğa karşı çıkardı.Çünkü,“HAYDUT DÜZENİ BOZULACAKTIR.HAK KUVVETLİNİN DEĞİL,HAKLININ OLACAKTIR.”  sözlerini söyleyen bizzat  bizzat kendisidir.
Libya’ya karşı alçakça bu haydut planı uygulamaya koyan ABD liderliğindeki Batı Dünyası,çok uzak olmayan bir gelecekte Türkiye’ye karşı benzer bir haydut planını uygulamaya koyabilir.Bu haydut güruhu,kendi besleyip büyüttükleri PKK’yı ayaklanma çıkartmak için kışkırtıp devletimiz ayaklanmayı bastırmak için askeri operasyonlar yaptığında aynen Libya’da olduğu gibi sivil halkı korumak bahanesiyle Güvenlik Konseyi’nden ülkemize karşı askeri güç kullanma kararı çıkartarak Doğu ve Güneydoğu Bölgemizi işgal edebilir.Ondan sonra yapacakları iş,bu bölgede bir Kürt Devleti kurdurarak Kuzey Irak’taki kukla Kürt Yönetimiyle birleştirip BÜYÜK KÜRDİSTAN’ı inşa etmektir.Bu söylediklerim kesinlikle paranoya değildir.Batılı Güçler,bu oyunu Osman Devleti’ne karşı defalarca oynadılar.Önce Hristiyan unsurları kışkırtıp isyan ettirdiler.Arkasından “Hristiyanların haklarını koruyoruz.” diye müdahale edip bağımsızlıklarını kazanmalarını sağladılar.Sırbistan,Yunanistan,Bosna-Hersek,Bulgaristan,Girit hep bu oyunlarla bizden koparıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,her şeyden önce devletimizin egemenliğini,siyasi bağımsızlığını,toprak bütünlüğünü korumakla yükümlüdür.Bu sebeble ileride ülkemize karşı yönelebilecek bir tehditi önlemek için Libya’ya yapılan haydut saldırısından ders çıkararak bu saldırıya karşı durmalıdır.En azından destek vermemelidir.Bundan başka PKK’yı etkisiz kılacak tüm tedbirleri şimdiden uygulamaya koymalıdır.
Hükümet kanadından yapılan açıklamalardan bir ders alınmadığı anlaşılıyor.Gene,PKK’ya karşı bırakın tedbir almayı,gizli pazarlıkların yürütüldüğü haberleri bu kanaatimizi güçlendiriyor.Bu durumda yapılacak iş nedir?Kanaatimce yapılacak iş mevcut AKP Hükümeti’ni 12 Haziran seçimleri ile göndermektir.Bu konuda artık yetki ve sorumluluk millete düşüyor.Bu sebeble millet 12 Haziran’da gereğini yaparak AKP Hükümeti’ni görevden almalıdır.Bize düşen ise hiç bıkmadan,usanmadan millete bu görevini ve yetkisini hatırlatmaktır. 
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!