4 Kasım 2012’de MHP 10. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirecek. Dilerim demokratik bir yarış olur. Bu Kongre’nin sonuçları sadece MHP için değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti için de belirleyici olacak. 2003 senesinden itibaren bir çok yazımda ve konuşmamda Türkiye Cumhuriyetinin, tarihinin en uzun on yılına girdiğini ifade ettim. Bu en uzun on yılın, İlber Ortaylı Hoca’nın “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” diye adlandırdığı Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. Yüzyılına, geri çekilmenin ve dağılmanın yüzyılına benzeyeceğini kaydettim. 2003’ten 2012’ye kadar geçen süre ne yazık ki beni haklı çıkardı.
Gelinen durumu üç noktada özetleyebiliriz:
a) TBMM’de federasyonun yasası Büyükşehir yasası adı ile görüşülmektedir.
b) Öcalan’dan, PKK’ya teslimiyetin ifadesi olarak, tekrar müzakerelere başlamak için randevu isteniyor.
c) Anayasa’dan Türk Milleti’nin adının çıkarılması süreci başlamıştır. Özetle, AKP 10 sene içinde Türkiye’yi bölünmek için uygun hale getirmiştir. İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve eski Ankara Büyükelçisi Alon Liel, Ha’aretz gazetesinde 13 Eylül 2010’da Tel Aviv’in AKP’nin Kürt politikasının nasıl okuduğunu şöyle ifade etmiştir: “Erdoğan, bir Kürt eyaleti yaratmaya ya da en azından Türkiye’nin Kürtlerini ulusal bir azınlık olarak tanımaya hazır, fakat ülkesi değil. Kürt misyonunu tamamlamak için bir görev dönemine daha ihtiyacı var. Gelecek Temmuz 2011’de kazanırsa, bu ihtimal bir gerçek haline gelebilir.” Demek ki, sadece Türk milliyetçileri değil, yabancılar da Erdoğan’ın Türkiye’yi nereye götürdüğünü görmektedir.
Bütün bunlara rağmen, AKP halen anketlerde CHP ve MHP’nin toplam oyundan daha fazla oy ile birinci parti görünmektedir. İşte böyle bir ortamda gerçekleşecek olan MHP 10. Olağan Kongresi’nde kongrenin sonucunu belirleyecek olan üst kurul delegelerinin omuzlarında büyük bir vebal var. Sadece MHP’nin değil, Türk Milletinin de kaderine oy atacaklar. “Ben oyumu attım, gittim” denilebilecek bir durum değil. Çünkü, gelecek üç senede Türkiye’nin başına gelecek iyi veya kötü her şeyde, verdikleri oyun Allah, millet ve tarih önünde vebali olacaktır. Yarın çocukları ve torunları, ‘baba sen bu gidişi durdurmak için ne yaptın’ diye sorduklarında verecekleri cevap olacaktır. Allah bu büyük sorumluluk karşısında üst kurul delegesi arkadaşlarımızın yardımcıları olsun.
Her MHP’li, her MHP teşkilat görevlisi, her üst kurul delegesi, bu tablo karşısında kendisine neyin yanlış olduğunu sormak zorundadır. Yanlış olan, Türk milliyetçiliği midir? Yanlış olan, kendi çalışma tempoları mıdır? Yanlış olan, il ve ilçe başkanları mıdır? Yanlış olan, teşkilatlar mıdır? Hayır. Bunların hiç birisi yanlış değildir. Türk milliyetçiliği tarihin haklı çıkardığı bir fikirdir. İşte Türk Dünyası. MHP teşkilatı, bir siyasi partinin teşkilatının yüklenebileceği yükün çok çok üstünde yükü omuzlarına almış gazi bir teşkilattır. AP, DYP, ANAP, vs. vs artık bunların teşkilatları yoktur. Ancak MHP teşkilatları bütün ağır koşullara rağmen, il ve ilçe başkanlarının, teşkilatlarının, onların eşlerinin ve çocuklarının fedakârlıkları ile var olmaya devam etmektedir. Peki bunların hepsi doğru ise yanlış olan nedir?
Yanlış olan, MHP’nin 1999’dan bu yana izlediği siyasettir. Doğru olsaydı, doğru fikir, ve fedakar teşkilatlara rağmen bu noktada olur muyduk? AKP, Türkiye’yi bu noktaya getirmiştir ancak MHP de son on yılda Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli’nin izlediği siyaset ile Türkiye’nin bu noktaya getirilmesini engelleyememiştir. Üstelik Sayın Bahçeli izlediği siyasetin doğru olduğuna inanmaktadır. Eğer MHP Genel Başkanı seçilir ise önümüzdeki 3 yılda da doğru olduğuna inandığı bu siyasal çizgiyi/uygulamayı izlemeye devam edecektir.
Bu siyasal çizgi devam eder ise 2015’de;
a) Türkiye en iyi ihtimal ile idari federalizme geçmiş ve siyasi federalizme adımlar atan bir ülke olacaktır.
b) Öcalan hapisten çıkmış olacaktır.
c) Türk Milleti’nin adı Anayasadan silinmiş olacaktır. Ve muhtemelen, AKP hala iktidarda olacaktır. Bundan sonraki süreç ise Türkiye’nin geri dönülmez bir bölünme aşamasına doğru sürüklenmesi, bölünmenin bir zaman ve konjonktür meselesi olmasıdır.
MHP’nin 10. Kongresi, MHP’nin bugünkü edilgen, durgun, etkisiz siyaset anlayışını ve uygulamasını değiştirerek, bütün bunların olmamasını sağlayacak bir süreci başlatabilir. MHP, Türkiye’nin en uzun on yılını sona erdirerek, “Türk’ün ilini ve töresini bozmaya” yönelik işleyen süreci sona erdirebilir. MHP, iktidar partisi olma potansiyeline sahip bir parti olarak, 10 yıldan sonra ilk kez bu potansiyelini tekrar harekete geçirebilir. Sadece TBMM’den Salı günleri yapılan bir saatlik muhalefetin yerini, tüm yurt sathında, daha AKP propaganda mekanizması uyanmadan, 7 gün 24 saat planlı, projeli muhalefet anlayışı alabilir.
Türk siyasetinde sivil toplum örgütlerinin etkinliğini ilk kez büyük bir başarı ile sergileyen siyasi parti olan MHP, sadece parti teşkilatları ile değil, bütün sivil toplum örgütleri ile barışık bir şekilde bütün Türk milliyetçisi potansiyeli siyasete taşıyabilir. Parti tarihinin ve kültürünün stratejik ayakları olan Erciyes Kurultayı ve Türk Dünyası Kurultayı diriltilerek, Ülkü Ocakları’nın önünü açarak, partinin bütün kültürel mirası tekrar harekete geçirilebilir. MHP, milyonlarca üyesi olan bir parti haline gelmek için harekete geçebilir. İki büyük gazetesi, iki büyük televizyonu, her ilde radyoları olan bir parti olarak seçimlere gidebilir. Bu listeyi daha da uzatabiliriz.
MHP’nin 10. Olağan Kongresi’nde bunların olmasını isteyen üst kurul delegeleri, MHP’ye ve Türkiye’ye bir şans vermek adına Sayın Koray Aydın’ı destekleyecekler. Bence yeni bir siyaset, yeni bir mücadele anlayışı için Koray Aydın’a fırsat verilmelidir.
Olmaz ise ne olur? ‘Ne olacak, üç sene sonra değişir genel başkan’ diyenleri duyar gibiyim. Siz üç sene sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin milli ve üniter devlet olarak var olacağından emin misiniz?