Güç denilince aklımıza gelen şey, sertlikle ilişkilidir. Tank, yumruk, tekme ve makine. Bunların hepsi güç ile ilintilidir ve hiçbirisi yumuşak kavramı ile çağrışım yapmaz. Ancak son birkaç yılda yumuşak güç kavramı hem politikacılar hem de akademisyenler tarafından çok sık kullanılır olmuştur. Yumuşak güç uluslararası ilişkiler literatürünün görece yeni kavramlarından birisidir. Amerikalı siyaset bilimci Joseph S. Nye’in, -kendi ifadesi ile- 1990’lı yılların başında ürettiği bir kavramdır. Siyaset bilimi ve özellikle uluslararası ilişkiler alanına girmesi ancak 2000’li yılların ortalarında başlamıştır. Öyle ki 2003’te Amerikan ordusunun sponsorluğunu yaptığı bir konferansta Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld gibi güvenlik konularında entelektüel birikimi olan bir Bakan bile “ne anlama geldiğini bilmiyorum” cevabını vermiştir. Aradan geçen kısa zaman içinde yumuşak güç kavramı o kadar hızlı tanındı ki bugün üniversite birinci sınıfta ikinci dönemde okuyan bir uluslararası ilişkiler öğrencisinden dahi yumuşak güç kavramını bilmesini talep ediyoruz.
Türkiye’de yumuşak güç kavramının geniş bir yaygınlık kazanmasının nedenlerinin başında; Türk televizyon dizilerinin Orta Doğu ve Balkan ülkelerinde geniş bir ilgi ve rating sağlanmasından, Türkiye’nin yumuşak gücü diye bahsedilmesi gelmektedir. AKP Hükümetinin ve arkasındaki entelektüel iklimin sert güç ve sert gücün en somutlaşmış biçimi olan orduya olan olumsuz bakışı da anılan çevrelerin Türk dış politikasında yumuşak güç kavramına daha fazla vurgu yapmalarını ve böylece yumuşak gücün kavramsal olarak tanınmasını sağlamıştır. Ancak sadece bu haberleri okuyan bir gazete okuyucusunun tabii ki, yumuşak güç ile ilgili kafasında oluşan algı yumuşak gücü tam anlamı ile anlaması ve anlatmasını sağlamayacaktır.
Peki, nedir bu yumuşak güç? Joseph S. Nye bunu, “Yumuşak güç, istediğini, zor kullanmak veya para vermek yerine kendine çekme yoluyla elde etme becerisidir… Diğerlerinin sizin ideallerinize hayran olmasını ve sizin istediğinizi istemelerini sağladığınız zaman, onları kendi kontrolünüze almak için, sopa veya havuç kullanmanıza gerek yoktur” diye ifadelendirmektedir. Doğrusu Nye yeterince açık ifade etmiştir. Yumuşak güç, bir milletin beynini ve gönlünü ele geçirmek için kullanılan güçtür. Diğer bir ifade ile yumuşak güç, hedef aldığı milletin özgür iradesini ortadan kaldırmayı hedefleyen güçtür. Bu anlamda yumuşak güç, sert güçten çok daha şeytani bir niteliğe sahiptir. Kavram yenidir ancak yumuşak güç uygulaması çok eskidir. Çinli general Sun Tzu, “En iyi zafer savaşmadan kazanılan zaferdir” derken, yumuşak güç ile kazanılan zaferi kastetmektedir. Orhun Abidelerinde de Türkler, Kağanları tarafından Çinlilerin yumuşak gücüne yenilmemeleri konusunda uyarılırlar.
Nye’in yumuşak güç ile ulaşılan hedef olarak ortaya koyduğu hedefe Soğuk Savaş döneminde ideolojik-psikolojik savaş diye nitelendirilen savaş türü ile erişilmeye çalışılmıştır. Bu ad verilmese de ideolojik-psikolojik savaşta kullanılan güç de moral güç veya gelişmiş/bir ölçüde başkalaşmış şeklinin yeni adı ile yumuşak güçtür. Ancak Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan enformasyon teknolojileri, bu teknolojilerin oluşmasına katkıda bulunduğu küreselleşme süreci birçok kavramı/süreci olduğu gibi ideolojik-psikolojik savaşı da yenilemiş, geliştirmiş, mükemmelleştirmiş ve yeniden tanımlamıştır.
Yumuşak gücün 21.Yüzyıl’da önemi giderek artacaktır. Çünkü gerek teknolojik gerek siyasal/toplumsal gelişme ve ilerlemeler, yumuşak gücün ve unsurlarının daha rafine daha etkili ve sonuç alıcı olmasını beraberinde getirmektedir. Bu durum bütün Türk aydınlarının yumuşak güç ve uygulamaları konusunda donanımlı olmasını gerektirmektedir.
Bütün bunları bugün neden anlattım? Çünkü Türkiye’de güvenlik ve istihbarat konularının önde gelen araştırmacılarından olan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sait Yılmaz’ın “Yumuşak Güç” adlı kitabı yayımlandı. Yılmaz’ın kitabı Türkçede bu konuda bir ilk olmanın yanında konuyu anlaşılır, akıcı, ancak detaylı ve derinlemesine nüfuz edici bir şekilde ortaya koyuyor. Gazete okuyacak kadar aydın olan herkesin, özellikle de Türk milliyetçilerinin 21. Yüzyıl’ı anlamak için muhakkak okumaları gereken bir çalışma.