18 Nisan sabahından hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Merhabalar olsun. Beyazdan siyaha; sarıdan laciverte, uçuk pembeden kırmızıya, kızıla kadar her düşünce rengine sahip dostlarımın varlığı ile gurur duyuyorum… Müzikte bile çok sesliliğin makbul olduğu bu dünyada tek bir fikir etrafında toplanma mecburiyetimiz olmasını düşünebiliyor musunuz? İnsan onuruna ne kadar aykırı olurdu… Mao Zetung’un Çin’i gibi olurduk… Düşünmesi bile uyanıkken görülen kâbus gibi.
Seçtiğimiz yönetimler, mührü teslim ettiklerimiz, bizlerin her türlü hakkını müdafaada kusursuzlar mı, aciz içindeler mi yoksa umursamaz durumdalar mı? En başta gıda konusunda ne kadar korunuyoruz veya gönlümüz rahat… Epeydir dile getirmek istiyordum. Bu konuda ki yayınları da alâka alanıma aldım. Uzmanların hepsi tavsiye ettikleri gıdalara bir sıfat ekleyerek makbuldür diyebiliyor… Mesela: yoğurt çok faydalıdır, tüketilmesi yararlı ve elzemdir deniyor ama hemen arkasına evde yapılanı diye ekleniyor… Sirkenin envai çeşit faydaları sıralanıyor ama evde yapılanı diye ikaz ediliyor… Tavuk daha ucuz ve değerli bir protein kaynağıdır lâkin köy tavuğunu tercih edin deniyor… Bunu sayfalarca kodlayabilirim, zaten hepsine sizler de vâkıfsınız… Ortaya enteresan bir durum çıkıyor. Devlet, acaba azgın ve doymaz sermayeye karşı bizi savunamıyor mu? Sağlıksızlık ateşine mi itiliyoruz… Eskiden yediğimiz yumurtalardan en ufak bir kuşkumuz yokken, şimdi niye beyaz ile sarı birbirinden farklı. Niye yüz çeşit etiket var. Gezendi, koşandı, organikti, selenyumluydu vs. vs. niye kafalarımız karıştırılıyor. Yoksa bütün bunlar azgın kapitalizmin bizi daha iyi sömürebilme araçları mı? Eskiden peynirler üç çeşitti. Az yağlı, orta yağlı, tam yağlı diye. Şimdi hepsi tam yağlı… İmalattan önce yağ tamamen alınıp, tereyağı üretimi yapılıyor. Kalan süte de piyasa fiyatı çok düşük olan trans yağlar karıştırılıp tam yağlı gibi piyasaya sürülüyor… Zeytinden yoğurta, bala, köfteye kadar her şey böyle… Bu durumda tüketicinin can simidi, koruyucusu kim olmalı. Tabii ki devlet olmalı. Peki oluyor mu? Bana göre kocaman bir hayır… Yazının tamamını oluşturmasın diye, zaman zaman değinmek üzere şimdilik ara veriyorum…
İçerden, uluslararası seviyeye çıkalım… Biz de etkileniyoruz ama, neredeyse Avrupa’nın birinci konusu oldu… AB Heyeti’nin yaşadığı protokol krizi durulmuyor. Herkes kimin haklı olduğu konusun da ahkâm kesiyor. Ben olaya çok farklı ve doğru olduğuna emin olduğum bir açıdan bakacağım… AB sistemi, hiçbir yaklaşımını, bizim gibi fevri sebeplere göre düzenlemez. İlmi olarak inceler, uzmanların teyidini aldıktan sonra da uygular… Ben olsam, muhatap olacağım ülkenin suni gündemlere çok çabuk kapıldığını kolaylıkla anlayıp, bütün planlarımı bunun üzerine bina ederim… Masaya gelmesi gereken, “Serbest Dolaşım, Revize edilmesi gereken, Gümrük birliği, açılmayan fasıllar” gibi konularda, daha önce verilen sözler gereği elimizin zayıf olduğu kesindir… Bu durumda ne yapmamız lâzım… İşte bu yüzden suni bir gündem oluşturuldu… Bundan sonrası, zihin jimnastiği de size ait… Doğru temel üzerine oturtursanız, sizleri doğru yollara götürecek fikirler oluşturabilirsiniz…
Gelelim, pek alakalı görünmese de aslında iç içe olan bir diğer konuya… Rusya, Ukrayna sınırına asker yığıyor. ABD gemilerini Karadeniz’e çıkarmaya uğraşıyor. Zannedersiniz ki bu ikili en ufak bir kıvılcım da birbirine girecek. Sakın görünüme aldanmayın. Asla ve katiyen böyle bir şey olmaz… Bu iki süper güç, maşaları dururken hiçbir şekilde birbirlerine bulaşmazlar… Burada, esas konu Türkiye ve Montrö… İç piyasa da Meclis Başkanından başlayan ve daha iyi şartlar olursa masaya yatırabiliriz lafları tesadüfen söylenmedi… ABD’de Halk Bankası davası devam ediyor. Yeni yönetim, tonlarca altın, dolar ve Euro’yu sorguluyor. Reza Zarrap Efendi kenarda hazır tutuluyor. İfadelerin alındığı sızan haberler arasında… Çok kötü köşeye sıkışmak üzereyiz… ABD’nin Montrö’yü devre dışı bırakma tezine yanaşabiliriz. Bu yüzden “Yok” dense de sonunda müphem ifadeler kullanılıyor… Önümüzde ki günler, haftalar ve aylar her an her şeye gebe… Bunu, Geçsin günler aylar haftalar mevsimler ve yıllar diye başlayan “Hatıra” şarkısıyla karıştırmayın. Olay çok ciddi. Vatandaşla hiç bir alakası olmayan konular yüzünden, bırakın vatandaş ülkemiz çok kötü durumlara düşebilir… Trump vakti zamanın da sadece tehdit mektupları yazıyordu. Şimdiki yönetim işi realize etme niyetin de gibi görülüyor… Dönelim konumuza. Arada bildiğim kulağıma gelenleri başım belâya girmesin diye atlıyorum… 104’lerin içindeki kriptolar sayesinde bildirinin AKP’li bir Bakanın incelemeye tabi olduğunu, gerekli ilaveler ve rötuşların yapıldığını herkes öğrendi… Bu durumda, bildirideki fikirleri paylaşan ve benimseyenler ne olur… “Darbeci” öyle değil mi? Peki biz Montrö’de geri adım atmak zorunda kalırsak, karşı çıkanlara ne diyebiliriz? “Darbeci” şimdi taşları yerli yerine oturtmaya başladınız mı? Her şey, üst akıl tarafından planlı bir şekilde oluşturuluyor. Hiçbir şey tesadüf değil… Bu yüzden ister siyasetçi olsun ister Amiral olsun ister de vatandaş olsun, kim bu sistemin herhangi bir yerindeyse biliniz ki, isteyerek de olsa veya istemeyerek de olsa bu kumpasın içindedir ve de parçasıdır…
Son olarak, çok değerli ve kulağı delik bir dostumun 5-6 ay önceki paylaşımını dile getireceğim… Evet dediği çıktı ve çıkıyor… Şu an iktidar karşısındaki en dinamik ve organize güçle mücadeleye start verildi… “Eve dön çağrıları” netice vermezse ikinci safha uygulamaya sokulacaktı… Hafif bir altyapı zaten oluşturulmuştu. Şimdi daha sık göreceksiniz. FETÖ’nün, Türkeş’le, Akşener’le alakalarını, bu konudaki videolar hazır demişti değerli dostum… Bunun başka bir faydası da hedefteki tek kişinin yükünü hafifletecek bir olay oluşu. Yani bir taşla iki kuş… Faaliyetin birçok şifreleri söylendi ve malûmum oldu. Bundan sonrasını takip edip değerlendirmeler yapacağım… Unutmayın… Bugün itibariyle her kim istenirse bu lânet sistemle alakalandırılabilir. Vakti zamanın da aynı kurum aynı apartman içinde vs. birlikte olduk. Birlikte yemekhaneye gittik, odalarda çay içtik, güldük oynadık, ama hiçbir zaman aynı düşünmedik… İstenirse her kişi ile ilgili onlarca poz servis edilip, insanların kafası allak bullak edilebilir… Bilmem anlatabiliyor muyum? Gerisini hedeftekiler düşünsün. Elimizdeki medya gücüyle de hepsini bastırabiliriz… Eveeet. Geldik sona… Hepiniz Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalın…