Uludere’de 35 yurttaşımızın kaçakçılık yaparken Türk Hava Kuvvetleri tarafından bombalanması ve hayatını kaybetmesi sonrasında gerçekleşen olaylar, herhangi bir terör olayından daha geniş tahlil edilmeyi gerektiriyor. Ancak bu tahlili yapmadan önce olay ile ilgili şu ana kadar açık kaynaklardan gelen doğru bilgileri yanlış bilgilerden ayıklayarak, resmin ne olduğunu görelim. Ve resimdeki eksiklerden hareket ederek, sorulması gereken soruları ortaya koyalım.
Birinci Tespit: Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu Köyü’nde yaşayan Encü ailesi büyük bir aile. Ailenin bir bölümü Türkiye’de bir bölümü Zaho’da K. Irak’ta yaşıyor. Aile, PKK ile mücadeleye verdiği etkin destekten dolayı, bölgede görev yapan askerler tarafından sevilen bir aile. Encü Ailesi ile TSK arasında yıllar içinde bir güven bağı oluşmuş. Ailenin reisi takma adı Dirbaz olan Naif Encü. Dirbaz Naif Encü korucubaşı olarak senelerden buyana ailesini PKK’ya karşı mücadelede yönetiyor. Sınır boyunda yaşayan bir aile olduğu için PKK’nın saldırılarında ilk hedeflerden birisi. Zaten Emre Uslu, Taraf gazetesindeki makalesinde Encü ailesine “derin devletin aşireti” demeye getiriyor. (Taraf 31 Aralık 2011)
Öte yandan aileye mensup korucular, sınır ötesi operasyonlarda güvenlik güçleri ile K. Irak’a girip çıkıyorlar. Aile şimdiye değin birçok şehit ve gazi vermiş bir aile. Son bombardımanda iki kardeşini, Hüsnü va Savaş’ı ve 13 yaşındaki oğlunu Erkan’ı kaybeden Mehmet Encü, 1998’de Haftanin kampına düzenlenen bir operasyonda iki gözünü mayın patlaması sonucunda kaybetmiş.(Hürriyet, 31 Aralık 2011) (Unutmayalım, Güneydoğu Anadolu’da çocuklara verilen isimler aynı zamanda siyasal bir tavır ortaya koymaktır. Bu aile siyasi tavrını çocuklara verdiği isimler ile de koyuyor.)
Bu olayda oğlunu kaybeden bir diğer gazi ise Abdulaziz Encü. Abdülaziz Encü, 1999’da Düğün Dağı’nda bir operasyon sırasında mayın patlaması sonucunda bacağını kaybediyor. Patlamada amcası ölüyor. Bir Mehmetçikte yaralanıyor. Tek bacağı ile gönüllü koruculuk yapan Abdülaziz Encü kızgın: “Çocuğumun tabutunun üstüne bayrak astılar. Hükümet meydanı boş bıraktı. BDP’lilerin propaganda alanı oldu. Bu görüntüyü görünce ciğerim yandı. Bizi sahipsiz bıraktılar.” (Vatan, 31 Aralık 2011) Bir gazinin feryadı. Senelerce çarpıştığı, akrabalarını elinden alan, bacağını elinden alan terör örgütü şimdi oğlunun cenazesini elinden alıyor.
İkinci Tespit: Türkiye’nin Van-Hakkâri ve bir ölçüde Şırnak sınırı PKK’nın finans kaynağını oluşturan temel kaynak olan uyuşturucu, akaryakıt ve diğer kaçakçılıkların en yoğun olarak gerçekleştiği bölge. (Bu konuda bkz. 11 Kasım 2011 tarihli Van kırsalı ve PKK Holding başlıklı yazıma) Ancak kaçakçılığı yapan sadece PKK yandaşları değil. PKK yandaşlarının kaçakçılık ile büyük bir zenginlik oluşturduğunu gören devlet, devlet yanlılarına da uyuşturucu, silah (akaryakıt konusunda farklı görüşler var) dışında kaçakçılık konusunda göz yumuyor. Anlaşılan o ki, Encü ailesi de bu çerçevede güvenlik güçlerinin bilgisi dâhilinde K. Irak’tan kaçak mal getiriyor. Ailenin bir mensubu “bu sefer askere gittiğimizi haber vermemiştik” açıklamasını yaptı. Demek ki, diğer gidişlerde askere haber verilip öyle gidiliyor. Bu sefer mazota gittikleri için mi haber vermediler bilmiyoruz.
Burada sorulması gereken soru, PKK’nın düşmanı olan Encü ailesi mensupları nasıl PKK’nın saldırısına uğramadan PKK kamplarına çok yakın bir bölgeden mal taşıyabiliyorlar. Hemen büyük komplo teorileri geliştirmeye gerek yok. Bunun cevabı çok basit olabilir. Encülere mal tedarik eden K. Irak’taki aşiret PKK’ya bu konuda baskı yapmış olabilir. Ancak bu soru cevaplandırılması gereken bir soru?
Üçüncü Tespit: MİT’in PKK içindeki elemanından Feyman Hüseyin’in liderliğindeki bir grubun kaçakçıların kullandığı yoldan Türkiye’ye geçiş yapacağına dair bir haber 19 veya 20 Aralık’ta istihbarat olarak geliyor. MİT bilgiyi Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığına geçiyor. 29 Aralık günü Heronlar anılan bölge olan Sinat-Haftanin görüntü alıyor. Kaçakçı olabilecekleri şüphesi doğuyor. İstihbarat için tekrar teyit isteniyor. MİT istihbaratı teyit ediyor.(Başbakan Erdoğan ve MİT ikinci istihbarat teyidini reddettiler. Genelkurmay Başkanlığı ilk açıklamasında istihbarat kaynağı olarak “çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat” demektedir.) Ve iki savaş uçağı bölgeyi bombalıyor. Genelkurmay Başkanlığı ikinci kez istihbaratı MİT’ten teyit edip etmediğini açıklamalıdır.
Dördüncü Tespit: Daha bombardıman devam ederken, Encü ailesi bölgedeki askeri birliğe telefon ederek kendi çocuklarının bombalandığı bilgisini vermiştir. Muhtemelen saat 23.00-24.00 arasında AKP Hükümeti ve Genelkurmay Başkanlığı yanlışın farkına varmış ve şoka girmiştir. Bu noktada PKK-BDP’nin inisiyatifi ele alarak, senelerden buyana düşman olarak belledikleri Encü ailesine “Kürtlük” adına sahip çıkarak, siyasal istismar sürecini başlatmışlardır.
Beşinci Tespit: PKK’nın inisiyatifi ele geçirmesi, çok geçte olsa yanında asker ve jandarma olmadan baş sağlığı için giden Uludere kaymakamının dövülmesi, cenazelerin kalkması sırasında PKK çaputlarının tabutlara örtülmesi, kamuoyunun bir bölümünde “bunlar zaten PKK’lı imiş, üstelik yaptıkları kaçakçılık PKK finansmanı için” şeklinde bir algının doğmasına yol açmıştır. Bu da ortaya “öldüler ise öldüler, ne olacak yani. Bizim askerlerimiz de şehit oluyor” tepkisini çıkarıyor. Oysa, Abdülaziz Encü, mayın patlamasından sonra kendisine takılan birliğin elindeki tek serumu, çıkartarak, oğlu yaşındaki yaralanan Mehmetçiğe taktırıyor. Şimdi istediği, düşmanı olan PKK devletin ve milletin yanında olması.
Altıncı Tespit: Yapılması gereken ilk şeyler:
1) Encü ailesinin PKK istismarından kurtarılması. Bakanların ziyareti, Başbakan’ın telefon ile araması, CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun ziyareti olumlu adımlardır. Ancak muhakkak Genelkurmay Başkanı TSK ile silah arkadaşlığı yapan bu aileyi ziyaret ederek gönüllerini almalıdır. Encü ailesi ile yoğun ilişki süreci daha sonrada devam etmelidir.
2) Eş zamanlı olarak istihbarat çarkının nerede kırıldığı, neden kırıldığı muhakkak ortaya çıkarılmalıdır.