Ergenekon operasyonu ve bağlı operasyonlar çerçevesinde basına yönelik kapsamlı tutuklamalar gerçekleştirildi. Bu operasyonlarda tutuklanan bazı gazetecilere yandaş olmayan basından büyük bir moral destek geldi ve gelmeye devam ediyor. Hatta dünya basın örgütleri de bu süreçte tavır aldılar ve tutuklanan gazetecilerin bir bölümünün yanında yer aldılar.
Dünyanın en fazla gazetecisinin tutuklu olduğu bir ülkede tabii ki gazeteciler arasında dayanışma önemli ve gerekli. Ancak yukarıda bolt ile yazıldığı gibi dayanışma ve destek sadece bazı gazeteciler ile sınırlı kalırken, aynı dava kapsamında tutuklu bulunan bazı gazetecilerin ise unutulduğunu, görmemezlikten gelindiğini görüyoruz. Öyle ise dayanışma bir mesleki dayanışma mı yoksa bir ideolojik/dünya görüşü dayanışması mı sorusunu sormak meşru hale geliyor.
Örneğin, yukarıda yazımın başlığında “Kadın, Adıyamanlı, gazeteci ve Türk milliyetçisi” diye bahsettiğim kişi Müyesser Yıldız’dır. Türk milliyetçisi Oda tv yazarı Müyesser Yıldız hanımefendi için yaygın basında sistemli bir destek kampanyası yürütülmüyor. Daha önce de gazeteci Vedat Yenerer, Cumhuriyet, Show Tv, Kanal D gibi merkez medya organlarında çalışmasına rağmen Türk milliyetçisi olduğu için merkez medyanın gazetecileri tarafından görmemezlikten gelinmişti.
Oysa konu fikir özgürlüğü, iktidarın baskılarına karşı basın özgürlüğü ise “merkez medya muhalefetine özgürlük, Türk milliyetçisi muhalefet içeride yatabilir” şeklinde bir yaklaşımın ahlaki olduğunu söylemek mümkün değildir.
Müyesser Yıldız, bir Türk milliyetçisi. Adıyamanlı bir ailenin çocuğu. Milliyetçiliğin “hobi” olarak değil, duruş olarak yapıldığı bir coğrafyada Türk milliyetçisi yani. Dünün gazetecisi de değil. 1983 senesinden bu yana Tercüman, Günaydın ve Akşam gazetelerinde, Nokta dergisinde gazetecilik yapmış bir isim. Gazetecilik döneminde yaptığı çalışmalar ile çevresinde saygınlık kazanmış, arkadaşlarının işte gazeteci dedikleri bir isim yapmış.
57. Hükümet döneminde Başbakanlıkta Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun basın müşaviri olarak çalışan Yıldız, daha sonra avazturk.com’un kurucuları arasında yer almış bir isim. 100 Yılın Hesabı:Türk’ü Tasfiye Projesi adlı ilk kitabı kapsamlı bir çalışma.
Yeniçağ’da ise Yavuz Selim Demirağ, M. Yıldız’ı yalnız bırakmıyor ve gündeme taşıyor. Yazgülü Aldoğan, Banu Avar, Can Ataklı, Can Dündar gibi usta gazeteciler de M. Yıldız’ı unutmayanlar. Nazlı Ilıcak bile soruyor: “İklim Bayraktar tutuksuz yargılanırken neden dürüst, çalışkan, yolsuzlukların üzerine korkusuz bir şekilde giden M. Yıldız tutuklu" diye. Zaten Yıldız’a gazete manşetlerinden olmasa da gazete köşelerinden gelen desteğin nedeni de gazetecilik yıllarında yapmış olduğu gazeteci gibi çalışmalara duyulan saygı. Buna rağmen Yıldız’a diğer bazı isimlere sahip çıkıldığı gibi sahip çıkıldığını söylemek zor.
Yıldız’ın yeni ve hapishanede yazdığı Yılan’ın Kış Güneşi adlı kitabı yeni çıktı. Cezaevi makaleleri de olabilirdi adı. Yıldız’a eğer üzüntülerinizi iletmek, destek olduğunuzu göstermek istiyorsanız kolayı var. Bu kitaptan iki tane alın, birisini kendi kütüphaneniz için diğerini de en yakın arkadaşınız için. Yıldız, kitabı yeni baskı yaptıkça desteğinizi hissedecektir.
M. Yıldız ile birlikte Silivri’de tutuklu bir başka hanımefendi daha var. O ne yazık ki tam bir unutulmuşluk içerisinde. O da Türk milliyetçisi. Türk Ortodoks Kilisesi basın sözcüsü. Sevgi Erenerol’dan bahsediyorum. Onun ile ilgili bir tek satır çıkmıyor. Binlerce erkek tutuklunun bulunduğu bir hapishanede yıllarca tek başına. Sevgi Erenerol, İstiklal Harbi sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almış, Yunan Ordusu ve nifak yuvası Fener Rum patrikhanesi ile boğuşmuş bir kilisenin ve ailenin lideri olan Papa Eftim’in torunu. Sessiz, sakin, Silivri’de yaşadı ve yaşıyor. Sevgi Erenerol ile ilgili bir yazı yazacağım.