Kültür Bakanlığı vahim bir hataya imza attı. Her ne kadar bu kararından gelen tepkiler üzerine vazgeçmiş gibi görünse de ‘merd-i kıpti sirkatin söyler’ misali iddiasında direniyor gibi… O öyle bir hata ki, çözüm sürecinin bugün nasıl fâili aranıyorsa ilerde sadece fâilini değil, karşı çıkmayan herkesi töhmet altında bırakacak, hatta bütün bir devrin sorumlusu addedecek bir hata… Neden? Çünkü korolardan Türk ismi kaldırıldı da ondan… Hadi son düzeltmeyle kaldırılmaya tevessül edildi diyelim… Güya yerelleşme sağlanıyor. Bu yerelleşme değil, apaçık bir körleşme, hatta ‘yerel’e bühtan… Belli ki bir işgüzar yerel kıymetleri öne çıkardığını sanıyor. Urfa’da sıra geceleri yapılıyor ya, Türk Halk Müziği demeye ne lüzum var, Sıra Gecesi olsun. İnsan bir bilene sorar. Bütün bir ömrünü Türk Halk Müziğine, Türk Sanat Müziğine, Türk Halk Dansları Topluluklarına adamış değerli sanatçılarımız var, onlara sorar.
Bunlardan biri, Türk Halk Müziğimize yarım asır hizmet vermiş büyük usta: Mehmet Özbek.
29 Mart 2021 tarihli bir mektup gönderdi Mehmet Özbek, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a. Herhalde saz çalıp türkü söylediği için İbrahim Kalın’ın kendisini anlayabileceğini düşünmüş olmalı usta türkücümüz, müzikoloğumuz. Türk Halk Müziğimizin medâr-ı iftihârı sanatçımız, mektubunda 23.03.2021 tarihli Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün yazısının Bakanlıkça onaylanmış olmasının vahameti üzerinde duruyor. Özbek’in mektubunu aynen köşeme koyuyorum ki, bir daha böyle bir sorumsuzluk marifetmiş gibi tekrarlanmasın:
“Klasik korolar yüz yıl ötesinden bugüne kadar oluşmuş soylu repertuarı icra ederek, yurt sathında ciddî bir müzik kültürünün oluşmasına, halk müziği koroları da yöresel değil, muhitlerinin dışına taşarak tüm Anadolu türkülerinin yurt genelinde yaygınlık kazanmasına, ortak bir vatan ve millet sevgisi oluşmasına hizmet etmişlerdir.
Türküler halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hazinesidir. Duygu ve düşünceyi insandan insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir millet haline getirirler.
Koroları yeni isimleriyle muhitlerinin sınırları içine hapsetmek ve onlara küçültücü isimler yakıştırmak doğru olmadığı gibi büyük bir hatadır.
Ne Kürsü Başı, ne de Sıra Gecesi kavramları zannedildiği gibi türküler çalınıp söylenen toplantılar değillerdir. Bu, maalesef yaşadığımız kültür buhranı neticesinde kültürden, gelenekten bi-haber cahil çevrelerin yakıştırmalarıdır. Özellikle ‘sıra gecesi’ ve ‘kürsü başı’nın müzik icra etmeyle doğrudan ilgisi yoktur.
‘Sıra gecesi’ Şanlıurfa’da yüzyıllardır süregelen tabiî bir edep müessesesi, doğal bir terbiye okuludur. Bir gelenek olarak süregelen sıra gecesi, kaynağı insanî erdem ve prensipleri benimseme ve savunma esasına dayalı, insanların kişilik ve ahlâk bakımından yetişmelerini amaçlayan bir kurumdur. Kökü ahiliğe dayanan sıra geceleri toplantılarının, yöre gençlerinin yetişmesinde çok önemli bir yeri vardır. Sıra gezenler arasında müzikle iştigal edenler varsa, ancak o zaman sıra gecesinde müzikten söz edilebilir.
Bugün yozlaşarak bozulmuş, eski asaletini kaybetmiş, sıradan arkadaş toplantılarına dönmüş olan, hele hele medyada aynı kıyafeti giyerek ellerinde bağlama, yanlarında davul zurna ile sahne alarak değersiz türküler söyleyen kişilerin yaptığı şovla sıra gecesinin hiç ilgisi yoktur. Esasını sosyal ve kültürel sohbetlerin oluşturduğu bir disiplindir ‘sıra gecesi’, ‘kürsü başı’. Bu ortamlar insanı ve insanî değerleri keşfeden birer okuldurlar. Hiçbir yönleriyle bu topluluklar öngörülen isimlerle özdeşleştirilemez.
Millî birlik ve beraberliğe önem verenler, Türk halka ve klasik mûsıkîsi ile halk oyunlarına dört elle sarılmalı, bunları koruma, yayma ve geliştirmeyi millî kültür politikasının başlıca vazifesi saymalıdırlar.
Kuruldukları günden bu yana büyük bir heyecan ve fedakârlıklarla hizmet veren bu kurumların ihya edilecek yerde, yeni bir değerlendirmeyle yok edilmelerine sebep olmak, kefareti olmayacak bir günah ve büyük bir vebal olacağını arz etmek isterim.
Bu konuyu, ömrünün yarım yüzyıldan fazlasını bu alana hizmetle geçirmiş, başta Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu olmak üzere Sivas ve Şanlıurfa korolarının kurulmasında emeği olan biri olarak, müzikle yakından alakadar olduğunu bildiğimiz satı âlinizin takdirlerine arz etmeyi vicdanî bir görev addediyorum.”
Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Dansları Topluluğu tâbirleri Elazığ’da da olsa, Şanlıurfa’da da olsa sadece yerel müzikle kendini millî kültüre kapatmış kurumlar değildi. Mamak Cezaevinden sonra asteğmen olarak vazife yaptığım Bingöl’den her hafta sonu Elazığ’a geçer ve gönüllü kurulmuş bulunan Türk Sanat ve Türk Halk Müziği Konservatuarında meşk ederdik. Ayrıca bunların amacı her yörenin eserlerini icra etmek ve toplumu kaynaştırmaktı. Mehmet Özbek birçok koroya emek verdi. Neden işi ehline sormuyorsunuz?
Fakat işte şimdi ak ile kara belli oldu. İş, uzmanı tarafından açıkça ortaya kondu. Bu hatadan, bu büyük günahtan dönerken bile laf eğilip büküldü. Bu teşebbüs, vebal yüklediği kadar ilerde tıpkı Henri Barkey’lerin ve FETÖ’lerin tuzağına düşmek demek olan açılım süreci saçmalığının bugün üzerine gidilmesinde olduğu gibi; hiçbir suçun cezasız kalmayacağı bir yargı sürecine de konu olacaktır. Ortada milliyetimize karşı işlenmiş bir suç bulunmaktadır. Halının altına süpürülecek mesele değildir. Milliyetine hasbî olarak sahip çıkanlar, adını kullananlarca ‘kimliksiz’le suçlansalar da bu hadnaşinas teşebbüsü asla unutmayacaklardır.
Kültürümüzün turistik şarlatanlıklara bir daha alet edilmesine izin verilmemelidir.