Biraz gerilerden başlayayım.
2018’in Temmuz’unda Balkanlar’ı gezmiştim. O gezi ile ilgili bir iki anımı aktarayım. Mostar’da, Yunus Emre Enstitüsü (T.C.’nin bir kurumu)’ne bağlı bir kurumu ziyaret etmiştim.
Enstitü’de çok sayıda çalışan vardı ama gördüklerimin çoğu Türkçe bilmiyor veya çok az biliyordu. Kendileri ile T.C. ve Atatürk hakkında sohbet etmek istedim. Yüzüme baktılar, bir kısmı konuşmak istemedi. “Güzel Türkçe konuşanınız yok mu?” deyince, birisiyle tanıştırdılar. İstanbul’da doğup büyümüş o kişi de sözünü ettiğim konular hakkında çekingen davrandı. Biz T.C.’nin yurttaşlarıyız. Sitemli bir sesle, devletimizi ve devlet adamlarımızı konuşmaktan çekinmeyelim, bu devletten gurur duyalım diyerek oradan ayrılmıştım.
Bir başka gün Arnavutluk’un İşkodra Kentinde, ismi bende mahfûz bir caminin Suriye tahsilli imamı bana, “Atatürk Kuran’ı kaldırdı. Enver Hoca dinsiz. Enver Hoca Atatürk’ün talebesiymiş” gibi laflar etmişti. Kendisini biraz konuşturduğum hoca İşkodra Baş Müftülüğü ile Fethullah Gülen’in beraber çalıştığını, İstanbul’daki Hüdai Vakfı’nın İşkodra’da 500 öğrenciye “Medrese Tahsili” yaptırdığını anlatmıştı.
Üç gün önce, TV kanallarının birinde dinledim; Yunus Emre Enstitüsü Suriyeli bir kadın ile kaç yıldır görüşemediği yetişkin oğlunu bir sürpriz olarak buluşturdu, anne oğul hasret giderdikten sonra delikanlıya mikrofon uzatıldı. Delikanlı şunları söyledi: “Esat rejimi yıkılıncaya kadar cihat edeceğiz…”
Daha yeni, Papa Irak’ı ziyaret etti. Kuzey Irak yönetimi bu ziyaretin hatırası olarak hatıra pulları bastırdı. Pulların birisinde Papa’nın resmi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin bir kısmını içine alan bir harita (Hayal edilen Kürdistan’ın bir bölümü) var.
10 Mart 2021. Haber-Yorum kanallarının birinde bir tarafta Cumhur, öbür tarafta Millet İttifakı’nı savunan kişiler konuşuyor. Millet İttifakı’nı savunanlardan birisi karşısındakine: “AKP 21 Mart 2020’de ABD ile stratejik bir anlaşma yaptı. Söylediklerinizle bu anlaşma uyuşmuyor diyor. Karşısındaki de; “Olsun, o kağıt üzerinde kalır” diyor, bu anlaşmayı eleştirmeye bir türlü dili varmıyor, Millet İttifakı’nı Amerikancılıkla, PKK yanlışı olmakla suçluyor.
Yazdıklarımı Toparlayayım
Anlattığım olaylar çok dağınık gibi değil mi? Ben kendi aklımca bunları bir tespihin daneleri gibi toplayayım. Bir ipliğe dizip bağlayayım. Bakın bakalım-bana göre- o tespihten hangi sesler çakacak.
- Türkiye’deki Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı sırf Türkiye’de kalmamış, Balkanlar’a kadar uzamış. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı Türkiye’deki gibi Balkanlarda da cami, tarikat ve cemaat merkezlerinde yeşertiliyor.
- Yunus Emre Enstitüleri’nin görevi T.C. ve Kurucusu’ndan utanmak mıdır? Esat’ı devirmek, Suriye toprakları üzerinde yeni bir devlet kurmak için uğraşan militanları analarıyla buluşturmak Yunus Emre Enstitüleri’nin görevi midir? Maddi ve manevi tüm imkanlarını Türkiye Cumhuriyeti’nden sağlayan Yunus Emre Enstitüleri ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin birleştikleri noktalardan birisi de Suriye’yi parçalamak, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini tehlikeye sokmak mıdır?
- Papa adına bastırılan puldaki harita Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) yeniden önümüze konması, gözümüze sokulması değil midir? Suriye topraklarını bölmeye kakan militanın bize tanıtılması, bu olayın Papa-Barzani kundakçılarının üst üste, yan yana getirilmesi ne anlama geliyor? Türkiye’yi yönetenler bu rezillikler karşısında niye suskunlar?
- Yatıp kalkıp “Kahrolsun Amerika!” diye bağıranlar, AKP yönetiminin 21 Şubat 2020’de ABD ile yaptığı “Dostluk” anlaşmasını, “Kâğıt üzerinde kalır” diye geçiştirmeye çalışmasının anlamı nedir? Bu nasıl ABD karşıtlığı, bu nasıl bir ikiyüzlülük? Etrafımızdaki ateş çemberi daralıyor, siz hala; “Millet İttifakı-Cumhur İttifakı” kavgası ile meşgulsünüz. Bu ayıp değil mi, sizin göreviniz “İç cepheyi” güçlendirmek mi, zayıflatmak mı?
Tehlike sanıldığından daha büyük. Akıllı sandıklarımızın çoğu ya deli, ya dönek, ya çocuk. At izinin it izine karıştığı dönemin zirvesindeyiz. Kimin at, kimin it olduğunu yakın zamanlarda göreceğiz. O günler geldiğinde serinkanlı olacağız, boğazlaşmaya kalkmayacağız, Cumhuriyetimizin sökülen taşlarını yerine yerleştireceğiz. O zaman molozlar dökülüp kalacak. Tevfik Fikret’in tespitini bir daha hatırlayalım: “Koşan elbet varır, düşen kalkar…”