Bugün çok önemli bir gün. Artık etrafımızı kollamadan rahat rahat bahardan hem de ilkinden bahsedebiliriz… Cemrelerin ilki bugün düşüyor. Baharın kapısına dayandık. Her geçen gün mutat üzere, bize ömrümüzden giden eksi bir gün alarak yansıyacak ama “kara” lakaplı kışın bakiyeleri de yavaş yavaş temizlenecek… Aydınlık günler uyanan tabiat içimizi kıpır kıpır edecek … Bakarsınız bu sefer halkımız da derin uyku halini terk edip kuvvetli bir silkiniş ve titremeyle kendine gelebilir, uyanabilir…
Bir zamanlar, Hoca Efendi (!) “FETÖ” olmadan önce, ben ve benim gibi düşünenler ona “Fetoş” diyorduk… Bu konuda çok yakınımdaki kimseler bile suratlarını asabiliyordu… İktidarın sözcüleri, “Siz ne derseniz deyin, o muhterem bir Hoca Efendidir” diyerek, alçağa toz kondurmuyorlardı… Gel zaman git zaman, ortaklar arasında “her şey sadece bana ait olsun” düşüncesi hâkim oldu. Bunun faturasını gene benim saf milletim kanı ve canıyla ödedi… Bu arada onlar sütten çıkmış AK kaşık, bizler ise FETÖ’cü olduk… Daha sonraları ortaklar gene ayrıştı, içlerinden iki parti çıktı. Bunun ceremesi ne olacak hep birlikte göreceğiz… Bebek katili, terörist başı, sayın, İmralı dendiğinde aklınıza kim gelir? Halkımızın büyük çoğunluğunun bildiği gibi Apo denilen it gelir… Şu an, bu pisliğe ne dendiğini bileniniz var mı? Bu çok önemli, çünkü hitap; iktidarın yaklaşımını ve de ne büyük tehlikeler içinde olabileceğimizi gösteriyor… Benim , balık hafızalı milletime hatırlatmalarım olacak… Şimdi bırakın PKK’yı, HDP’nin önünden geçen terörist ilan ediliyor… Bir zamanlar, Habur rezaletlerini oluşturanlar, Suriye’nin kuzeyindeki PKK’lılara, Irak’tan terörist taşıyanlar bu hayvanların yediklerini içtiklerini de halka ödetenler, Dolmabahçe mutabakatı oluşturanlar, Akil Adamlar denilen zavallıları üstümüze salanlar, İt’in Mektubunu Diyarbakır Meydanında gözyaşlarıyla okuyanlar kimlerdi? Patatesçiler, soğancılar, patlıcancılar, Boğaziçi Üniversiteliler, Bay Kemal, sırasını bekleyen halkımızın diğer kesimleri vs vs olabilir mi? Bir tek RTE ve etrafındakiler hariç herkes olabilir…
Gelelim madalyonun diğer yüzüne… O zamanlar bize kan kusturanlar, bütün uyarılarımıza kulak tıkayarak gülüp geçenler, gene yüz seksen derece döndüler… Göktürk Alfabesi ortaya çıktı, Çılgın Türkler lafları havada uçuşmaya başladı, Astronot veya kozmonota Türkçe isimler aranır oldu, daha saymayayım, zaten her gün yaşıyorsunuz. Kısaca anlayacağınız, “Aşırı Milliyetçi” bir ortam oluştu… Buna sevinmem ve destek vermem için her türlü sebep ortadayken, bir türlü duygu yoğunluğu yaşayamıyorum… Sık sık dönenlerden çok korkarım… Onlar için hiçbir değer yargısının kıymeti yoktur… Menfaatleri için bin kere de dönebilirler… Bir zamanlar Erbakan Hoca‘nın, bunlar için neler dediğini hatırlayın. Mili Görüş gömleğini bir çırpıda nasıl çıkarttıklarını unuttunuz mu? Bunlar da unuttu ki, Saadet Partisi önünden ayrılamıyorlar… Orada ki %2-3 oya muhtaç hale geldiler… İstanbul seçimleri öncesi ortaya çıkan Apo mektubu, bunların ne yapabileceklerini kesin şekilde gösteriyor… Bir diğer itin, Osman’ın; Bilal’in okul arkadaşı olan TRT Gn. Md. ünün ekranlarına çıkmasını hiç yabana atmayın… İşte bu sebeplerden dolayı “Ben Ülkücü oldum” dese bile ona güvenemem, hele hele yanına hiç gidemem… Menfaati gerektirdiği an , bu sefer Ankara sokaklarında , açık otobüs üzerinde , zafer işareti yapan PKK’lıları görebiliriz… İnandırıcı olması için, yapılanların geri alınması şart. O zaman belki… Evvela TC’ler yerine gelsin… Andımız tekrar evlâtlarımızın dudaklarına emanet edilsin… “Ne mutlu Türküm” diyene yazıları, bizzat kazıyanlara tekrar yazdırılsın… Ne dersiniz, bütün bunlar olabilir mi? Birileri bir gün çıkıp, çoğu zaman olduğu gibi “Allah’ım ve milletim affetsin. Ben hata yaptım”, hatta “artık Ülkücüyüm” dese bile içimden inanmak gelmiyor…
İçeriye başka, dışarıya başka olan konularımızın, en başında dış politika geliyor. Böyle olunca da itibarımız ve güvenirliliğimiz yok oluyor. Ne kadar uçak alsanız da geri gelmiyor. Sedece “Sonradan görme” muamelesine tabi tutuluyoruz… S-400 konusu bunların en başında geliyor. İçeriye yönelik orantısız kabadayılık uğruna madara olduk… Sistemi, ne yapacağımızı şaşırdık. Keşke buharlaşsa da kurtulsak madundayız… En son “Girit Modeli” diye bir şey icat ettik… Bunun ne anlama geldiğini söyleyeyim. Aktive etmeden hangarlara koymak demek… N’oldu sizin kabadayılığınıza… Hani daha da alacaktık? Hani S-500’lerin ortak yapımına dahil olacaktık… Ekranların karşısına çıkıp, esip gürlediniz. Şimdi de kuyruğu kıstınız, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz… Tek değişmeyen şey, her iki durumda da halkımızın ellerini patlatırcasına alkışları… Ey Vatandaş. Sen bir silkinirsen bunların hepsi biter. Yeter artık, bekleme. Şimdi tam zamanı… Bu kaçıncı Yahu… Hatırlayın, Rus uçağını düşürdüğümüzde hazret ne demişti? “Gene düşürürüm!” Bu hesapsız kabadayılıkların ceremesini millet olarak çektik… Turist gelmedi, domatesi, sebzeyi satamadık, Suriye sınırında uçak bile uçuramadık… Peki sonra ne oldu. Yapmadığımız yalakalık kalmadı ama gene de eski durumu sağlayamadık… İlkine “Reyis nasıl da postayı koydu” diyenler sonrakine “Diplomasi zaferi” dedi. Her zamanki gibi olan ellerimize oldu. Alkış manyağı oldular… Peki şu an Oruç Reis gemisi nerde bilen var mı? Sürekli Akdeniz’ de (White Sea) dolaşan, o dolaştıkça bütün dünyaya posta koyduğumuz halimize ne oldu… İkisi de yok. Niye mi? Mart ayı içinde AB toplanacak ve bize yaptırımları görüşecek. Bu yüzden Oruç Reis limana, yumuşak diller de ortaya… Şu an Yunanistan bile dalga geçiyor. 10 mil açıktaki adalarımıza, başbakanı geliyor tehditler savuruyor… İnsan bari, Ablasını ve Kardak’ta yaptıklarını örnek alır... Hani Avrupa Faşistti hani onlarla işimiz olmazdı… Niye “Geleceğimizi Avrupa’ ya göre planlıyoruz” denmeye başlandı?..
Yarın buluşmak dileğiyle. Allah’ a emanet olun. Hoşça kalınız…