Arapçada yücelik, seçkinlik, saygınlık anlamlarına gelen ‘şeref’ kavramı için akademisyen Fatma Çakmak “Bir tür modern zaman asabiyesi” tespitinde bulunuyor. Akşamcılar her kadehi bunun için tokuştururlardı: Şerefe!
Din hikâyecilerinin ‘eşref-i mahlûkat’ (yaratılmışların en şereflisi) iddiası muhâldir (boş ve imkânsızdır); mahlûkatın içinden birinin öbürlerine karşı şereflilik iddiası kuruntudan ibarettir, avuntu bile değildir.
Madem seri olarak yaratılmışız, Yaratan adına konuşmak ne ayak; olsa olsa halt-ı insanât. Bahçe robotunun mutfak robotuna karşı fabrikasyon üstünlük iddiası gibi bir şey…
Eskilerin masallarından (esâtir’ül-evvelîn) öte bakarsak ve Kur’an temelli düşünürsek insanı tarif için seçilen sözcükler pek de eşrefâtı onaylamıyor maalesef:
* Daîfâ / zayıf (Nisa 28), * Acelin / aceleci (Enbiya 37), * Acûlen / pek aceleci (İsra 11),
* Yeûsân / pek mutsuz (İsra 83), * Katûrân / pek cimri (İsra 100), * Li hubb’ul-hayri le şedîd / çıkarına aşırı düşkün (Adiyat 8), * Zelûman cehûlâ / pek zâlim – pek câhil (Ahzab 72),
* Lezelûmun keffârun / çok zulümkâr ve gerçeği örtücü (İbrahim 34)…
Bunlar genel fıtrî özelliklerimizden ve kutsal ilkeler, elçiler bunların ıslahı, iyileştirilmesi için var. İyilik bir iddia değil bir davranıştır; mesele onu doğallaştırmaktır. Bu da evvelâ birey olmaktan geçer.
Partisiz, ideolojisiz, takımsız, tarikatsız, cemaatsiz, sülâlesiz, yöresiz, kavimsiz, dinsiz yani üstündeki renkler, şekiller, kurtlar düştükten sonraki cıbıldak hâlinle neysen osun.
‘Parti’ deyince Menfaatim Nerede Ben Oradayım Spor, ‘Kavim’ deyince İktidar Kimin Elindeyse Onun Askeri, ‘Din’ deyince Piyasa. Bu gerçeklikler üzerinden bakın bakalım, ülkemizin hakiki nüfus istatistikleri ne ve niye sayılar on yılda bir değişiyor? Acaba Deizme kayma da bundan mı?
Kavim, kıvam, takvim aynı kökten (Arapça) ve topluluk, biçim, kıvamı biçimlendirme / biçimi kıymetlendirme gibi anlamlara sahipler. Kuran’da geçen “ahsen-i takvim” kavramı (Tin 4) insanın en uygun kıvamda ve güzel bir biçimde yaratıldığını vurgular.
Bu, öbür yaratılmışların kıvamının düşük olduğunu değil muhatabın insan olduğunu gösterir. Aslında evrenin tamamında bilim insanlarını bile hayrete düşüren bir mükemmellik söz konusu. Ama bazı insanlar Allah’ı kendilerine, kavimlerine, dinî anlayışlarına torpile zorlayıp bundan nemalanmanın derdindeler.
Hâlbuki aynı âyetin devamında pek güzel bir kıvamda yaratılan insanın ‘esfele sâfilîn’e yani sefillerin sefiline, en aşağı derekeye düştüğü anlatılmaktadır (Tin 5). Yine devamen inanarak yararlı işler yapanlarla dini/fıtratı yalanlayanlar hakkında ayırıcı bir hüküm verileceği aktarılmaktadır (6-7-8)
Neymiş; kimse doğuştan şerefli, en güzide değilmiş. Neymiş; kimse insan olarak doğduğu için güzellik takıntılarına girmesinmiş. Ya neymiş; kimsenin hangi dine, hangi millete ve hangi ortama doğduğu yada doğurulduğu önemli değilmiş.
Soy-sopçuluk, asaletçilik, hanedancılık, şan-şerefçilik gibi yaratılışa aykırı yaklaşımlar yerine ilahi mesajın insan aklının bu zamana kadarki mesaisiyle birlikte işaretlediği aynı şeye dikkat kesilmeli: “İnsan için ancak çalıştığı vardır” (Necm 39) ve “Tüm insanların nasibini çabasına bağladık” (İsra 13)
Kurnaz mahlûkata duyurulur.