Türkiye-AB ilişkileri en sancılı dönemine girmiş durumdadır. Avrupa Parlamentosu Türkiye ile müzakerelerin geçici olarak dondurulmasına karar verdi. Bağlayıcı olmayan bu karar hem Türkiye’de hem de Avrupa’da büyük yankıya sebep olmuştur.
Çıkar neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır!
İngiltere, AB üyeliğinden çıktıktan sonra AB, Türkiye’yle üyelik müzakerelerini dondurdu. Sanki bu müzakerelerin bir anlamı ve geleceği varmış gibi.
Bu durum AB’nin Türkiye’ye karşı vizyonsuz ve kör stratejisinin devam edeceği anlamına gelmektedir.
Türkiye-AB ilişkileri en uzun süreli oyalama ilişkilerinin tarihidir. Aslında her iki taraf ta bilerek ve isteyerek bu oyuna göz yumuyor.
AB alır gibi, Türkiye girer gibi yapıyor ve bir arada olmanın fırsatlarından yararlanıyor ve karşıt konumlarda bulunmanın üreteceği tehditlerden ise kaçınıyorlardı.
Müzakerelerin geçici olarak durdurulması Türkiye’nin soğuk savaş paradigmalarıyla hareket etme geleneğinin artık sona ermesi anlamına gelmektedir.
Türkiye artık tek yanlı olarak güvenliğini NATO’ya, dış politikasını ABD’ye, siyasetini ise Avrupa’ya endeksleme stratejisinden zorunlu olarak vaz geçecektir.
Türkiye ne büsbütün herhangi bir uluslararası ittifakın içinde ne de tamamıyla dışında olacaktır.
Çıkarı nerede, kiminle ne kadar süreyle işbirliği yapmayı gerektiriyorsa Türkiye de onu yapmak zorundadır.
NATO da AB ile ilişkiler de sorgulanmalıdır!
Doğu-Batı ayrışması soğuk savaş paradigmasıydı. Ortak Pazar, Avrupa Topluluğuyla Türkiye ilişkileri öyledir.
Türkiye’nin 1963’lü yıllarda kurduğu, hedeflediği ve yöneldiği ilişkileri 53 yıldır sonuçlanmamış olmasını sorgulaması zorunluluktur.
53 yıllık anlayışın ürettiği işlevsiz-sonuçsuz kurumsal ilişkiler süratle tasfiye edilmelidir.
Zira küresel gerçekler Doğu ile Batı arasında ihtilaf değil uyum, çatışma değil işbirliği, karşıtlık değil beraberlik ruhunu egemen kılmayı zorunlu hale getirmiştir.
NATO’nun hem geleneksel işlevi hem de kendisini güncellemesi içine düştüğü gayri meşru durumdan kendisini kurtarmaya yetmiyor.
ABD’nin yeni başkanı Trump’ın bile NATO-ABD ilişkilerini sorguladığını unutmamak gerekir.
Türkiye-ABD ve AB ilişkilerinin son zamanlarda çok daha sorgulanır hale gelmesi tesadüf değildir. Bu bir trendin doğal sonucudur.
Soğuk savaş şartlarında ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye yerine PYD ile işbirliği yapacağı düşünülemezdi. Yine AB’nin o şartlarda Türkiye’yle ilişkilerini dondurması da akla aykırı bir tutumdu!
AB Türkiye’yi artık oyalamaya devam edemez!
AB’nin sizi ne alıyoruz ne de sizden vaz geçiyoruz stratejisi iflas etmiştir. Türkiye’nin üye olarak değil de AB’ye güçlü bağlarla bağlı tutulması için oyalanması stratejisi de iflas etmiştir.
Göçmen politikası sırasında AB’nin takındığı tavır tam bir ahde vefasızlıktır. Türkiye’ye karşı klasik ikiyüzlü Avrupa tavrıdır.
Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin bütünüyle ortadan kaldırılmasını amaçlayan 15 Temmuz darbe girişimine AB, zamanında ve güçlü biçimde karşı çıkmamış olmaması AB’nin niyetleri konusunda Türk kamuoyunda ciddi endişeler oluşturmuştur.
15 Temmuz sonrası sarsılan devlet otoritesini yeniden inşa etmek için alınan tedbirlere AB’nin inanılmaz bir sertlikle tepki göstermesi anlaşılır değildir.
AB, darbe girişiminin başarısız olmasından üzüntü duyar bir tavır takınmış, ardından da Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını gerekçesiyle müzakereleri dondurmuştur. Bu bir çelişkidir.
Silahla şiddet, terörle demokrasi, parti ile terör örgütü arasında tercih yapmayan HDP’li bölücülerin yargı karşısına çıkarılması AB’yi çılgına döndürmüştür.
İspanya’da Batasuma Partisi kapatılırken, teröre destek veren milletvekilleri tutuklanırken ses çıkarmayan AB, söz konusu Türkiye olunca ilkelerini değiştiriyor ve müzakereleri durduruyor.
AB-Türkiye ilişkileri ABD tarafından İslam ve Hıristiyanlık arasındaki ilişkilere dönüştürülmüştür. Türkiye AB ilişkilerini Düveli Muazzama ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkiler biçiminde görme alışkanlığı artık terk edilmelidir.