Bugünkü politikacılarımızın konuşma dili ve huyları ile ilgili olarak daha önce bir yazı yazmıştım. Bu kişilerin söz ve davranışları öyle ölçüsüz olmaya başladı ki, konuyu yeniden yazmaya mecbur kaldım.
Önce “Politika” sözcüğü üzerinde durayım. Türk Dil Kurumu ve diğer sözcüklere baktığımızda, politikanın: “1-Devletin etkinliklerini düzenleme, 2-Davranış biçimi, düşünce yapısı, 3-Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki ayrılıklardan yararlanma, işini yürütme” gibi anlamlara geldiğini görürüz.
Politikanın yerine kullanılan bir sözcük daha var; siyaset. Siyaset sözcüğü de bu üç anlamı içerir.
Politika ve siyasetin bir de etimolojisi (köken bilimi) var. Buraya onları da yazıyorum. Politika sözcüğünün bir kaynağı da Yunancadır; poli=çok, tika=yüz demektir. İkisi bir leşince “iki yüzlü, çok yüzlü, kandırıcı, tutarsız, …” gibi anlamlar çıkıyor. Yani politikacı demek; iki yüzlü, kandırıcı, tutarsız adamdır gibi bir şey. Siyaset sözcüğü Arapça Seyis (At bakıcı) sözcüğünden türemedir. Buradan da, politikacılar etkiledikleri halkı at/hayvan yerine koyarak onların sırtından geçiniyor, onlardan yararlanıyorlar gibi bir anlam/çağrışım yaptırıyor.
Bu açıklamalardan sonra bugünkü politikacıların söz, huy ve davranışlarına bakalım. İktidar ve muhalefet partilerinin politikacıları birbirlerine öyle ağır sözler ediyorlar, halkı öyle aldatıyorlar ve partilerindeki yol arkadaşlarına öyle yakışıksız davranıyorlar ki, insanca düşündüğünüz zaman üzülüyor, hayal kırıklığına uğruyor ve: “Yazıklar olsun size! Böyle devlet adamı, böyle parti başkanı, böyle lider, böyle insan, böyle Müslüman olacağına olmasa daha iyi olurdu” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bugün Türkiye’de politika aracılığı ile üst düzey kamu hizmeti, geri planda parti başkanlığı yapan kişilerin ekonomik, ideolojik ve toplumsal yönlerini gözlerimizin önüne bir getirelim. Bunlar fakirken dünyanın ve Türkiye’nin en zengini olmuş kişileridir. Bunlar ya “Müslüman dindar”dırlar ama İslam’ın yasakladığı hırsızlık, riyakârlık, yalancılık, bozgunculuk gibi tüm lanetli işlerin hepsinde öne çıktılar, dışarıda Müslümanların katline yol açtılar. Bunların “milliyetçi” gözükenlerine bakın; milliyetçilikle ilgileri kesiktir, soydaşları kan ağlarken bunlar kapalı kapılar arkasında içerideki fitne-fesat ateşine odun taşıyorlar. Bunların “devrimci” gözükenlerine bakın, devrimin ruhu ile bunların ruhları farklı, ikiye bir strateji değiştiriyorlar, devrim düşmanlarının değirmenlerine su kanalı açıyorlar, yel değirmenlerinin pervaneleri gibi yön ve ses değiştiriyorlar. Bundan dolayıdır ki büyümüyor, gün geçtikçe küçülüyorlar. Bunların “Atatürkçü” olanlarına bakın; Atatürk’e en büyük ihaneti yapanlar bunlar.
Durum bu olunca Türkiye gün geçtikçe sıkıntıya giriyor, sömürgeleşiyor, geriliyor. Çok daha önemlisi Türk halkı bu politikacıların söylem ve eylemleri yüzünden birbirinden uzaklaşıyor, birbirine kin tutuyor, düşman oluyor. Bugünkü Türkiye’nin politikacıları Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti devletine en büyük kötülüğü bu alanda yapıyorlar. Örnekler vereyim.
AKP Genel Başkanı Recep Erdoğan, CHP ve yöneticileri için diyor ki:
“Bu CHP faşist. Bu CHP’liler edepsiz, ahlaksız. CHP pisliktir. CHP çöplüktür. CHP demek TEZEK demektir. CHP çukur demektir.”
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek İyi Parti ve diğer muhalefet partileri için diyor ki:
“İyi Parti MHP’nin kusmuğudur. ÇHP, İyi Parti, Saadet Partisi HDP’nin müttefikidirler, bölücüdürler, Amerikancıdırlar…”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu Recep Erdoğan için diyor ki:
“Sözde Cumhurbaşkanı. Türkiye’yi haramilerden kurtaracağız. Sen klozetli sarayda yaşarken halk perişan, …”
İyi Parti ve Saadet Partisi’nin başkan ve yöneticileri Erdoğan için:
“Tek adam. Diktatör ve dikta heveslisi…” diye sayıp duruyorlar.
Tevrat’ın Yazdıkları
Yukarıdaki sözleri duydukça Tevrat’ı değiştirip insanlığın başına pek çok sıkıntı yaşatan Siyonizm’in şu türden cümleleri aklıma geliyor:
“… Ve benim arzularım kavimlere hükmedecek…” (İşaya: 51/5)[1]
“Ve Mısır’ın yüreği kendi içinde eriyecek. Ve Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım, ve herkes kardeşine karşı, ve herkes komşusuna karşı, şehir şehre karşı, ülke ülkeye karşı cenk edecekler.” (İşaya: 19/1-2)[2]
Yazdıklarımız Değerlendirelim
1-Politikacılarımızın üslupları (kullandıkları kelimeler) çok bozuk.
2-Arkalarından gittiğimiz ve gideceğimiz politikacıların huyları ve kültürleri de çok bozuk. Düzgün olsaydı yukarıdaki sözleri kullanmazlardı.
3-Politikacılarımızın, politikanın ilk iki anlamından çok üçüncü anlamına göre (hedeflerine varmak için seçmenin duygu sömürüsü yaptıkları, seçmeni zayıf yönleriyle avladıkları, ayırma/ayrıştırma yolunu izledikleri, işlerini yürütme ile uğraştıkları) politika yaptıkları görülmektedir.
4-Politikacı ve siyasetçilerimizi bu sözcüklerin etimejojisi açısından değerlendirince; “iki yüzlü” olduklarını, bizi “at sürüsü yerine koyduklarını” söylemek mümkün.
5-Politikacılar aramıza hasımlık sokuyorlar. Böylesi politikacılara destek vermek demek; birlik ve dirliğimizi bozmak demektir. “Birlik ve dirliğimiz önemlidir” diyeceksek, bozguncuları desteklemek yok! Çünkü bir millet ve ülkenin ayakta durması birkaç politikacının yaşamasından çok daha önemlidir.
6-Bize düşen görev şudur: Huyu, zihniyeti ve ağzı bozuk politikacıları uyarmak, dinlemezlerse desteğimizi çekerek yola getirmek ve terbiye etmektir. Sosyal ve tarihi yapımız, kültürel değerlerimiz bunu gerektiriyor.
7-“Tezek”, “Kusmuk” ağzıyla yönetilemeyiz. Tezek-Kusmuk politikası ne insanidir, ne medenidir, ne millidir. Bu politikayla kale içten yıkılır. “Tezek-Kusmuk-Pislik-Çukur” politikası emperyalist güçlerin işine yarar. Böylesi politika yürütenler emperyalist merkezlerin adamları olmasalar bile, onların işine yararlar. Türkiye’nin yönetimine talip olanların bunu bilmeleri gerekir.
8-Politikacılar ayrıştırıcı olmamalılar. 80 milyonluk Türkiye’nin yarısını dost yarısını gübre-istifra gören bir politik zihniyet dağılan Ortadoğu ve Balkan ülkelerini düşünmeliler. 100’ün yüzde 51’i 100 etmez; yüzde 51 eder. Yüzde 49’unun aşağılandığı, küstürüldüğü Türkiye yarımdır. Birilerinin siyasi ömrü biraz daha uzasın diye, birilerinin hesap ve emelleri gerçekleşsin diye yara mı alalım? İnsan biraz sorumlu konuşmaz, biraz vicdanlı olmaz mı?
9-Bu eleştirilerim sırf tezek ve kusmuk edebiyatı ile politika yapanlar için geçerli değildir; “Harami, Damat” edebiyatı ile politika yapanlar için de geçerlidir. Böyleleri de dikkatli olmalılar. Oyuna gelerek değil; projeler üreterek, çok çalışarak, milli birliğimizi savunarak politika yapmak gerekiyor. Ben muhalefetin ülkemiz adına yapacağı en iyi siyasetin; mümkün olduğu kadar polemikten kaçan, söz ve davranışlarıyla ortalığı yumuşatan, bıkmadan kendini millete anlatan, bu yolla iktidar ve iftira sahiplerini mahcup eden bir politika yapmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.
10-Bilmeliyiz ki, “Din, ahlak, maneviyat, millet, milliyet, devrim, Cumhuriyet” diyerek dilinizden hiç düşürmediğiniz değer ve sloganların hepsini hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Biz bu mirasın üzerine oturduk. “Dinci, devrimci, milliyetçi, halkçı” olarak kendini öne çıkaran politikacıların hepsi hala Atatürk’ün mirasını tüketmekte, o mirasla geçinmektedir. İktidar sahipleri bu değerleri sata sata, sömüre sömüre bitiremedi. Biraz vicdanlı olun, o mirasın üzerine eklemeler yapın.
11-Tevrat-İşeya’dan yaptığım alıntılar öylesine değildir. Bu alıntıları bilerek ve yarınlardan duyduğum endişelerime temel teşkil etsin diye yaptım. Her inanç ve kültüre saygımız var ama insanlığı felakete sürükleyecek bir inanç yahut kültüre saygımız olamaz. Tevrat’ın içine sokuşturulan, bütün insanlığın kanını hedef alan, “Siyonizm” diye adlandırılan “Irkçılık-Dincilik” kokan bu düşünce (Siyonizm) Türkiye için bir felaket olabilir. Siyonizm’in stratejisine göre uluslar birbirleriyle, bir ulusun bireyleri kendi kendileriyle uğraştırılarak (iç savaş/kaos/sen-ben) perişan edilirler.
12-Türkiye halkının 12 Eylül 1980 öncesinde yaşadığı iç savaşı düşünerek yukarıdaki alıntılara bir anlam verebilirsiniz. Neydi o günler… Partilerin, gençlik örgütlerinin, sendikaların, dini cemaatlerin birbirleriyle kıyasıya kavgaları, akan kanlarımız, harap olan milli servetimiz. Siyasi partilerin birbirleriyle husumete kalkışmamaları kendilerine geçmişi hatırlatmalı ve düşündürmelidir. Sakın ola ki, “tezek, kusmuk, harami” politikaları “..herkesi kardeşine karşı, ve herkesi komşusuna karşı, şehri şehre karşı cenk’e” sürüklemesin.
Devamı var
[1] Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit s. 712, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul 1969
[2] Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit s. 686