Bugün iki cami önü konuşması vardı.
Biri Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü’ndeki cami açılışındaki konuşması.
Diğeri Tayyip Bey’in her Cuma tekrarladığı tatsız siyaset konuşması.
“Cami açılışında konuşmanın yayını bir defalık” demeyin, o bile tuhaf kaçıyor.
Din dışı veya dine uymayan samimiyetsiz bir iş gibi algılanıyor.
Tayyip Beyinki zaten evlere şenlik.
Yeni nesiller böyle olur zannediyor.
Hayır bunlar yeni ve uygunsuz işler.
Eskiden siyasiler dine, camiye titizlenirlerdi.
Biz şöyle alıştık:
Süleyman Demirel, Ankara’daysa Cuma kıldığı cami belliydi.
Ben de birkaç sefer oraya gittiğimi hatırlarım.
Gayet sade.
Neredeyse geldiği bile belli olmazdı.
Sessizce gelir ve namazını kılar giderdi.
Bir kere çok önemli bir gündemden dolayı kameraları karşısında buldu.
Hemen yanaştılar ve sordular.
Demirel, gayet ciddi bir havada, ateşe dokunmuş gibi konuştu:
“Ne yapıyorsunuz çocuklar?
Soracak yer mi bulamadınız?
Burası cami. Cami önünde siyasetin ne işi var?
Hadi gidin lütfen!
Başka yerde sorar ve cevabını alırsınız.
Kıyamet kopmadı ya…” dedi.
Onun yetiştirmesi Özal daha rahattı.
Ama o da cami içini bırak, önünde bile konuşmazdı.
Türkeş’e cami önünde zaten mikrofon uzatılamazdı.
Hatırladığım kadarıyla, camiyi cemaati her türlü değerlendirmeye çalışan Erbakan da bu kabule uymak zorunda kalmıştı.
Tayyip Bey her yerde konuşuyor.
Gün boyu konuşuyor.
Hiç görmediğimiz kadar konuşuyor.
Her konuda konuşuyor.
Bir de Cuma çıkışlarında mikrofon uzatmak neyin nesi?
Basın bu ölçüyü koyacak değil tabii.
Fahrettin Altun Bey mi, kim ayarlıyorsa bu uygulamayı değiştirseler.
Veya Diyanet’ten bir ikaz gelse.
Diyeceksiniz ki “Bu dediklerin olmaz, özellikle yapılıyor.”
Galiba öyle.
Buna rağmen biz hatırlatalım.
Dinle siyaseti böyle karıştırmak hiç hoş kaçmıyor.
Namaz kıl ve sonra kime gelirse salvo savur.
Bir yığın tatsız ve cami ile uyuşmayacak sözlerin edileceği yerler orası olmamalı.
Hiçbir yerde uygun değil.
Çok haklısınız.
Hiç olmazsa cami önünde yapılmasa…