Cumhurbaşkanın son gelişmeler üzerine söylediklerini gündem değiştirmek ya da algı yönetmek amacına yönelik olmadığı kaydıyla değerlendirmek gerekir. Bu durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başını ve gövdesini altına koyduğu, övdüğü, yücelttiği hatta dayattığı “çözüm süreci”nin Türkiye’yi götürdüğü yeri gördüğü için bazı şeylerin yanlış olduğunu söylemek zorunda kalmış olmalıdır. Cumhurbaşkanı olmasına karşın bir türlü bağlantısını koparmadığı AKP’nin, PKK uzantılarıyla yaptığı görüşmeler konusuna ciddi eleştiriler getirdi. Erdoğan’ın bu konuda özde kendi projesine yönelik getirdiği eleştiriler şöyledir:
-Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İç İşleri Bakanı Efkan Ala ile HDP’li Süreyya Önder’in aynı anda açıklama yapmaları hususunda ‘ben o toplantıyı doğru bulmuyorum…yan yana fotoğraf verilmesini yanlış buluyorum’ dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe’de verilen resmi yanlış görüyorsa, Diyarbakır meydanında kitlelere suçlu/hükümlü terörist başının mesajlarının okunması daha da yanlış görmesi gerekirdi. Terörü ve teröristi aleni olarak meşru muhatap ilan etmek Diyarbakır meydanında gövde gösterisi altında okunan mesajlarla başlamıştır.
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Öcalan’ın Nevruz mesajında “Dolmabahçe’de ilan edilen 10 maddelik deklarasyonla yeni bir eşiğe geldik” diye atıfta bulunduğu metni de “kabul edilmez” bulduğunu açıkladı. “O metinde bir demokrasi çağrısı yok. Demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Hala yeni talepler ortaya çıkıyor” diyor.
“Çözüm süreci” başladığından bu yana İmralı’daki terörist başı, hükümetin ne yapması, nasıl davranması ve hangi yasal düzenlemelerin yapması gerektiğini hükümete bildiriyordu. AKP hükümeti bundan hiç hicap duymamış ve terörist başından gelen önerileri çeşitli gerekçelerle bir biçimde TBMM’den geçirmiştir. Terörün sonlandırılmasını ilişkin yasa, MİT yasasında değişiklik öngören yasa ve Akil adamlar komisyonu kurulması bunlardan bir kaçıdır. Terörist başı AKP ile pazarlıkta hedef büyütmüş bu defa Dolmabahçe’de statü eşitliğine giderek hükümete ödev vermiştir! Erdoğan işin yalnız bu yanına karşı çıkmaktadır.
–
Süreç için İzleme Heyeti kurulması yolundaki hükümet tasarruflarını da eleştirerek, “Adaya bir de ekibin gönderilmesini yanlış buluyorum. Bir ara şu çıktı: 15 kişi gitsin, 10 kişi gitsin. Bu ayrı bir felakettir. Bu adanın meşruiyetini artırma adımıdır. Dolaysıyla tehlikeli bir adımdır.”
Tayip Erdoğan’ın başbakanlığında “Akil Adamlar” komisyonu kurdurmuş, buna karşın Davutoğlu da vites büyüterek akillerden seçtiği bir izleme heyeti teşekkül ettirmiştir. Bir de Öcalan için hükümlü PKK’lı katillerden oluşan bir “Sekretarya” oluşturmuştur.
Gerçekte Başbakan Erdoğan, Akil adamlar komisyonunu, çözüm sürecini izleme komisyonunu Öcalan’ın talebi doğrultusunda kurarken ya da Öcalan’ı muhatap alırken, “İmralı”yı meşrulaştırmıştır. Dahası Öcalan, AKP iktidarının eliyle Türkiye Cumhuriyetine ve yönetimine paralel bir iktidar oluşturmaktadır.
Bugün kendisinin devamı olan hükümet, kendisinin kurduğu akiller komisyonundan bazı kimselere İmralı görevi verince Erdoğan, “Adayı meşrulaştıracaklar” diye eleştiri getiriyor.
Bütün bu gelişmelerin ülkeyi bölünmeye götüreceğine yönelik eleştirileri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantılarında defalarca dile getirmiştir. MHP milletvekilleri TBMM’de bütün sürecin nasıl bir yıkıma evrildiğini ayrıntılarıyla izah etmişlerdir. Zamanın Başbakanı Erdoğan’ın bizzat kendisi ve hükümeti bütün eleştirilere “bunlar kandan besleniyor” diyerek geçiştirmiştir.
“Çözüm Süreci” adlı senaryo yürürlüğe konulduğu günden bu yana Kandil ile İmralı ikili bir yapı ortaya koymuştur. İmralı iyi polisi, Kandil kötü polisi oynamıştır. İmralı barış güvercini, Kandil Savaşan Şahin’i oynamıştır. Gelinen aşamada bu defa AKP, bölücü mihrakların içine düştüğü ikili bir görüntü vermeye başlamıştır.
Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında nükseden bu tartışma milli hassasiyetten kaynaklanan bir tartışma değildir. Bu tartışma sunidir. Birileri birilerine güç gösterisi yapıyor!