Yapılan seçimlerle başkan olmak için gerekli oyu olan Joe Bıden’in başkanlığının tescil oturumunun yapıldığı sırada Amerikan tarihinin daha önce hiç şahit olmadığı olaylar yaşandı.
Seçimi kaybeden Trump’ın destekçileri, Biden’in başkanlığının tescil oturumunun yapıldığı kongre binasını bastılar. Senato Başkanı sıfatıyla oturumu yönetim Başkan Yardımcısı Mike Pence’in güvenlik nedeniyle binadan çıkarıldı. Büyük bir arbede ve kaos yaşandı. Kent genelinde on beş günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Dört ölü ve onlarca tutuklu var. Hâlihazırdaki Başkan Trump, Ulusal Muhafızları Kongre binasına girme emrini verdi.
Bütün bunlar Amerika gibi bir ülkede yapılan bir seçimin sonuçlarının hazmedememenin sonucu olarak oluyor. O Amerika ki 15 kez çeşitli ülkelere demokrasi götürmek gerekçesiyle askeri müdahale yapan ülkeydi.
Başkan adayı Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi üzerine taraftarlarını gösteri için sokağa çağırması sonucu baskın ve çatışmalar ortaya çıkmıştır. ABD’de kutuplaşan siyasetin bir tarafında Trump varsa diğer tarafında da Joe Biden var.
Özellikle Türkiye konusunda Biden’in tavrı demokrasiden ne anladığını ortaya koyar niteliktedir. Ne demişti Biden?
Türkiye’de “Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım”. Biden, Türkiye’de muhalefeti desteklemek suretiyle Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak stratejisini önermişti. Ve diyor ki (her zaman yaptığımız gibi) “Türkiye’de iktidarı darbeyle değil seçim süreciyle indirmeliyiz!”
Amerika’da meydana gelen olaylar düne kadar ABD’nin dışarıda dünyanın çeşitli ülkelerinde provoke ettiği, ajite ettiği olayların bu defa içeride vuku bulmasından ibarettir. Siyasette ABD bir etme/bulma dünyası yaşıyor.
Amerika dünyanın her yanındaki askeri müdahalelerini demokrasi/özgürlük/insan hakları gerekçe göstererek yapmıştır.
Amerika’nın “insan hakları ve demokrasi” adına yaptığı ve fiyaskoyla sonuçlanan 11 askeri operasyon şunlardır: Haiti (1994-1996 ve 1915-1934), Kamboçya (1970-1973), Vietnam (1964-1973), Dominik (1965-1966 ve 1916-1924), Küba (1917-1922, 1906-1909 ve 1898-1902), Nikaragua (19090-1927) ve Panama (1903-1936).
Bunların üzerine Saddam Irak’ı, Taliban Afganistan’ı, Musaddık İran’ı ve Allende Şili’si ve benzerleri de eklemlenebilir.
Kaldı ki ABD’nin “demokrasi ve özgürlük” adına müdahale ettiği ülkelere gözyaşı, kan ve kaos götürmüştür. Türkiye gibi ülkelerde Amerika’nın müvekkili olmayı, ABD’nin derin mahfilleri demokratlık olarak nitelendirmektedir. Nitekim George Soros, Amerika’daki “demokrasiyi yayma konuşmaları ulusal güvenlik stratejilerinin bir parçası” olduğunu söylemiştir. Soros’un ifadesiyle “Bush özgürlüğün galip geleceğini sık sık dile getirmektedir. Aslında o Amerika’nın galip geleceğini kast etmektedir” demişti.
Amerika sözde çeşitli ülkeler götürdüğü demokrasiyi önce kendisi içselleştirmelidir. Siyah renkle beyaz renk arasındaki diyalektiği çözememiş bir ülkenin demokrasiden söz etmesi sorunludur.
Türkiye’de hala Avrupa’dan ya da Amerika’dan demokrasi dilenenler var. Bir seçim sonrası Amerika’da meydana gelen olaylar şu Türkçe deyimi insanın aklına getiriyor. “Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayriye himmet ede”.
Türkiye’de bazılarının ABD’de meydana gelen olayları Trump’la ilgilendirerek açıklamaları da doğru değildir. Sorun Trump’tan ibaret değildir. Hem Biden hem de Trump gibi Amerikalılar için “Demokrasi bizim kontrolde kalmamızı sağlayan bir mekanizma olduğu sürece iyidir. Gücü elimizde tutmazsak, kuralların canı cehenneme.”
Trump’ın taraftarlarını sokağa çağırması sonucunda meydana gelen olaylar ani, münferit ve marjinal olaylar değildir. ABD’deki meydana gelen olayların sosyal, politik, sınıfsal ve ekonomik yapının kırılganlığıyla yakından ilişkisi vardır. Zira piyasası olmayan mal da eylem de satmaz.
Gelinen aşamada herkesten daha çok ABD’nin kendisinin demokrasiye ihtiyacı vardır. Tarihi 250 yıllık olan bu ülkenin demokrasi ihraç etmesi değil içselleştirmesi gerekir!