“Ekmek için Ekmeleddin” sloganıyla AKP’nin havuz medyası alay ediyor. Ekmeğin eski Türkiye’ye ait bir figür olduğundan söz ediyor ve Yeni Türkiye’ye uygun düşmediği eleştirisini yapıyorlar. Hâlbuki ekmek ya da emek dün-bugün ve yarının en temel metaforudur. Ekmek aynı zamanda özgürlüktür: özgürlük de aynı zamanda ekmektir.
Tuzu kuruların ekmeğe sığ ve dar anlam yüklemesi kendi sorunudur. “Ekmek” aslında insanın huzur ve barış içinde yaşaması için gerekli olan her şeydir, her şeyi de kendi içinde barındırır. “Ekmek Huzurda; Huzur uzlaşmada” yani hem anlaşma hem de paylaşmanın toplumu güçlendireceği ifade edilmiştir.
Havuz medyası Devlet Bahçeli tarafından ortaya atılan “Çatı Aday” formülüne de benzer eleştiri getirmişti. İşi Pisagor’a kadar vardırarak bildik alaycı eleştirel tavırlarını sürdürmüşlerdi. Hâlbuki şimdi Türkiye’de MHP liderinin fikir babalığını yaptığı bir “Çatı Aday” gerçeği var ve o adayla Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışıyor.
Bu nedenle tartışmaları sloganlar bağlamında, amacından kopartılmış sözlerle ve çarpıtmalar üzerinden yapmamak gerekir. Cumhurbaşkanı adaylarının vizyon diye ifade ettikleri üzerinden değil ana temalar ve gerçek olgular üzerinden adayların durumları analiz edilmelidir.
Bu olguların başında Cumhurbaşkanı adaylarının demokratik hak ve özgürlükler karşısındaki tutumları öncelik arz etmektedir.
Adayların aşağıdaki özgürlükler ve değerler karşısındaki durumları irdelenmeye konu edilmelidir.
-Kuvvetlerin ayrılığı ve hukuk devletiyle ilgili görüşleri,
-Basın ve İfade özgürlüğü karşısındaki tutumları,
-Devlet kuran iradeye karşı gösterdikleri saygı,
-Demokrasi algıları,
-Anayasa’ya, yaptıkları ve yapacakları yeminlere sadakatleri,
-Yurttaşlar arasında din, mezhep, etnisite ve siyasi parti farkı gözetip gözetmeyecekleri konusundaki yaklaşımları,
-Yurttaşlar arasında tarafsız kalabilme yetenekleri, vb.
-Türkiye’nin yanı başında, Ortadoğu’da meydana gelen ve ülke barışını tehdit eden olaylar karşısında adayların tutumları,
Bütün bu hususlarda adayların performansları, yaptıkları ve düşünceleri açıkça ortaya konulmalıdır.
Özgürlükler ve uluslararası ilişkiler konusunda on iki yıllık Erdoğan iktidarının baskıcı, totaliter ve tepeden inmeci tavırları bilinmektedir. Bütün bu olgulardan Erdoğan’ın asgari düzeyde bile geçer not alması mümkün değildir.
Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği “ileri demokrasi” adını verdiği kavram da bir yutturmacadır. O, ileri demokrasi filan değil bu kavram altında ‘tek adam’, ‘tek parti’, ‘tek başkan’ ve ‘tek yetkili’ Cumhurbaşkanı olmak istemektedir.
Totaliter kafanın en önemli özelliği her şeye kadir olduğuna inanması ve kendisinin karar vermesi ya da verememesi gereken hiçbir alanı dışarıda bırakmamasıdır.
Erdoğan başkanlığındaki bir Türkiye, işte böyle bir tek adam ideolojisinin egemen olduğu, keyfi ve totaliter sisteme, ‘ileri demokrasi’ söylemleri altında savrulacaktır.
Çünkü Erdoğan’ın Başbakanlığında Türkiye; keyfîliğin hüküm sürdüğü, yolsuzlukların himaye gördüğü, adaletin siyasi bir araca dönüştüğü Türkiye haline gelmiştir. Yine Erdoğan’ın söylediklerine bakılırsa kendi yönettikleri devletin derinliklerinde ne olup bittiğinden haberi olmayan bir Başbakan Türkiye’yi on iki yıldır yönetmiş!
Erdoğan, 2002 yılında kendisine teslim edilen bir ve bütün Türkiye’den KCK ve Pensilvanya adlı iki paralel devlet çıkarttığını kendisi itiraf ediyor.
Erdoğan’ın iktidarının özgürlükler yönünden durumu ise daha vahimdir. Erdoğan’ın Başbakanlığında ki Türkiye, bugün daha baskıcı, daha ayrıştırıcı, daha çatışmacı, daha yasakçı, daha hukuksuz, daha güvensiz ve daha yolsuz bir Türkiye’dir.
Diğer yandan devletin bir numaralı koltuğuna oturacak kişinin yolsuzluk, rüşvet, irtikâp ve görevi suiistimal gibi iddialar karşısında çırıl çıplak olması gerekir. Hâlbuki Erdoğan iktidarı yolsuzluğa karşı çıplak gerçeklerle değil Ortaçağ şövalyeleri gibi dokunulmazlık zırhlarıyla cevap vermektedir.