Kültür konuşacaksak başlayacağımız yer bellidir. Mutlaka uzak asırlara gideceğiz. Sadece kültürde değil insanlıkla ilgili meselelerde de durum böyledir. Geriye doğru bakamayan bugünü göremez. Yaşadığımız zamanı anlamak için bugün olanı biteni görmekle gördüğümüzü zannederiz. Yanılırız. Çünkü olanlar hemen şimdi olmadı. Birçok şey birçok defa tekrarlandı ve bugün gördüğümüz şekliyle önümüze çıktı. Yaşadığımız kavgalar da kültür temellidir ve öyledir. Şu fikirde olanlar bu fikirde olanlara zaman zaman birbirine selâm veremez hale hemen şimdi ve şu anda gelmediler.
Varlığını kavgaya borçlu olanlarımız var. Onlar yeni çıkmadı, onları hazırlayan bir nesil değil, nesiller geldi geçti. Şimdi bakın etrafımız onlarla dolu. “Etraf” derken dışarıyı kastetmiyorum, derdin kaynağı içerdedir. Bir fikir grubuna, bir cemaate gövdeyi atınca rahatlayanlar, başka türlü var olamayacağını düşünen kolaycılar çoğaldı. İradeler böyle devredildi, görev ve sorumluluklar böyle unutuldu. Bizim arazi böyle sürüldü ve artık böyle tipler yetiştiriyor. Kavga kızıştıranlar, körükleyenler, faydalananlar da her zaman meydanda.
Bu ülkenin yaşadığı bu büyük belânın nasıl defedileceği önemli meselemizdir.
Dün dünde kalmaz
Yakın tarihi iyi bilmeden hiçbir meselemizi konuşamayacağımızı biliyorum. Okul ve çevreden bu dikkati edinmeliydik. Çünkü bizde ve dünyada fikirler de kültürel tercihler üzerinden şekillenir. Dikkat edin, tarih içinde hemen her felsefî hareket edebiyat üzerinden kendini duyurur. Edebî anlayışlar da düşünce ile iç içe yürür. İyi duyanlar ve iyi düşünenler dünü kurdular ve bugün biz bilmesek de onların izi sürülüyor. Fikirden bahseden kültürden bahsetmiş olur.
Tarihten öğrendiğimiz apaçık gerçek şudur: Bugüne odaklanmak için dünü bilmek şarttır. Her okumuş, mesleği ne olursa ve ne olacaksa olsun, ana hatları ve meseleleriyle dünü bilecek. Her konunun uzmanları alanlarındaki geçmişin hikâyesini bilmekle kalmayacak, o devrin hayatı ve kültürü üzerinden bakmayı âdet edinecek. Böyle yapanlar doğrulara yakın ilerliyor.
“Genel kültür” ihtiyacı
Kültürün herkes için olanına genel kültür diyorlar. Hiç olmazsa bunu edineceğiz. Kültürde zayıflık, bir konuda zayıflık değil, her konuda zayıflıktır. Yaşadığımız devirde genel kültür edinmek iyiden iyiye zorlaştı. Bu doğru. Ancak bunu bir kaçış bahanesi görmek olmaz. Kültürü önemsemiyorsanız, ruhunuzu değil, bedeninizi, gündelik düşünseniz bile olsa yaşayışınızın anlamını da ihmal ediyorsunuz demektir. Bugünün insanları tarih önünde hem yeni doğanlar hem de asırların şifrelerini genlerinde taşıyanlardır. Yaşamakla çözülecek şifrelerle doğarız. Milletlerin hayatında da, fertlerin hayatında da böyledir.
Edebiyatla uğraşanlar, sanatla uğraşanlar daha genel manada kültürle uğraşanlar için söylenecekler de bu temelden çıkar. Tarihe uzaklık kültürsüzlüktür. Her bilginin, her duygunun, her yaşanmış ve yaşanacak hayat şeklinin kökü derinlerdedir. Böyle bakınca bile tarih bilmek ve özellikle yakın tarihe yakın olmak, toplumun önündekiler için kaçınılmaz bir durumdur. Her okuyan bu temel üzerinde yetişecektir. Şuur buradan doğar. İhtiyaçtan öte ihtiyaçtır. Kültüre ve hayata bakışın alt yapısı böyle kurulur.
Çocuklarımıza lise sonuna kadar bu temeli vermeliyiz. Böyle bir temel bakıştan yoksun olanlar hayatı, dünyayı ve başımıza gelenleri kolayına anlayamazlar. Yaşadıklarını anlayamayan ve yorumlayamayanlar çıkış aramakta zorlanırlar. Daha açık söyleyeyim: Bu “hayat bilgisi”ne ulaşamayanlar çıkış yolu bulamazlar.
Tarihin genleri
Oldu olacak, mayınlı alanlara da gireyim. Buhar çağından itibaren iyice öne çıkan Batı, her millet için örneklik etmeye başladı. Medeniyetler böyledir. Hâkim olan, diğerlerini peşinden sürükler. Anlayan ve gereğini yapan kazanır. Bu anlamıyla kendi medeniyetini yeni baştan, yeni zamana göre kurar veya günceller. Millî direnç reddederek değil, anlayarak oluşur. Bunu bu netlikte söylemeyi bir türlü hazmedemediğimizi biliyorum. Edebiyatta, sanatta ve hayatta bu görüşü sonuna kadar tartışabiliriz. Fakat etkilenmeyi, etkileri reddetmek olacak iş değildir. İnsan ve toplum etkilenir. Biz de etkilendik.
Biz olmamızın ve biz kalabilmemizin tek şartı da bu gerçeği görmek, kabullenmek, ona göre tavır almak ve onu yönetebilmekle mümkündür. Toplum halinde benimseyemediğimiz budur ve bundan dolayı kavga ediyoruz. Ve nereden baksanız üç asra yakın zamandır bocalıyoruz. Onun için hiç olmazsa 3. Selim‘le başlayan 230 yılımızı iyi bilmek ve iyi anlamak zorundayız.
Yolumuz her zaman edebiyattan geçecek.