Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Politikacılar ve Şark Meselesi

Politikacılar ve Şark Meselesi

İçte ve dışta yaşadığımız sıkıntıların sorumluları çokça politikacılardır. Politikacılarımız daha erdemli ve daha birikimli olsalardı; bugün birbirimizi daha çok sever-sayardık, Türkiye’nin dışarıdaki saygınlığı da daha fazla olurdu.

Bir meslek grubu kendi işini ne kadar iyi bilir ve yaparsa aldığı sonuç o kadar iyi olur. Okullarımızdan mezun olan öğrencilerimizin başarıları öğretmenlerimizin başarılarıyla doğru orantılıdır. Bu durum diğer meslek sahiplerinin aldıkları sonuçlar için de geçerlidir.

Akla: Politika bir meslek değil. Meclis’te her meslekten insan var. Biz dürüst olmazsak politikacılar ne yapsın itirazı gelebilir. Olay bu kadar basit değil; sürekli veya geçici olarak politika yapan insanlar hatır-gönül dinlemeden, genel başkanının “emir eri” demeden, kendi geleceğini düşünmeden politika yaparlarsa sorunlarımız azalır. Türkiye’nin iç ve dış sorunları günden güne artıyor ise politikacılarımız, özellikle iktidardakiler başarısız demektir.

Ben politikada iktidarın iktidar, muhalefetin muhalefet sorumluluğu içinde olmasını beklerim. Meclis’te muhalefet iseniz (sayınız ve gücünüz Türkiye’yi yönetmeye yetmiyorsa); ulus ve devletinizin daha güçlü olmasını sağlayacak düşünceler üreteceksiniz. Tembellikle, iktidar tellallığı yapmakla, politikanın muhalefet kanadı olamazsınız.

İktidara gelelim. Bir ülkenin iktidar partisi, o ülkede yaşayan insanların tümünün iktidarıdır; sırf kendi seçmenlerinin değil. Bir ülkenin devlet başkanı, o ülke yurttaşlarının hepten başıdır. İktidar olmak demek, muhalefetle kavga edip durmak değildir; herkesle diyalog kurmaktır. Kucaklayıcılık, hoşgörü, olgunluk, arayış gibi huylar sıradan insanlardan daha çok, bir ülkenin devlet başkanı için zorunludur. “Horoz dövüşü” yapmakla, “… “ gibi dırdır edip durmakla küçülürsünüz, büyüğü küçültürsünüz. İnsan bu kadarını barı düşünmeli.

İyi geçinmek iç siyasette ne kadar gerekli ise dış siyasette de o kadar gereklidir. Milli çıkarlarımızdan ve onurumuzdan taviz vermeden dış dünya ile ilişkinizi sürdürebilirseniz devletimiz adına başarılı sayılırsınız.

Tutumlarınızla Türkiye’yi dara sokmak uzun vadede çok yanlış olur. Bir zamanlar köyün birinde “Deli Hasan” denen bir muhtar vardı. Komşu köylerle kavga ede ede köyünü dağıtmıştı. Biz “Akıllı Hasan” olmak zorundayız.

Şu yıllarda Türkiye’nin iktidarı ve devlet başkanı izledikleri kavgacı ve ayrıştırıcı politikalarla milletimizi ve devletimizi sıkıntıya sokmaya başladılar. Yükümüzü taşımıyorlar, yük oluyorlar.

“Her şeyin en iyisini ben bilirim. Başkaları bilgisiz ve zararlı. Sırf ben olayım, sen olma…”

Böyle siyaset, böyle huy olmaz. Politikayı “Ben” değil, “Biz” esaslı yapmak gerekir. Tabiatın düzeni böyle kurulmuştur, sağduyu bunu öngörüyor.

İnsan biraz tarih, biraz sosyoloji ve psikoloji okur. İnsanlar biraz makam ve yaşlarının adamı olmalılar. Unutmamalı ki, “keskin sirke küpüne zarar.” Hiçbir parti yahut kişi Türkiye’den daha büyük ve önemli değildir. T.C. ve Türk halkı tüm parti ve liderlerden büyük ve daha önemlidir.

Bir parti yahut devlet başkanı içeriye yahut dışarıya karşı mesajlarını verirken kibirli, baskıcı olmayacak. İktidarın öncülerine bakın; durmaksızın kavga üretiyorlar. Sanki bölmek, kırmak, horlamak için yaratılmışlar.

İktidar partisinin Edirne İl Başkanlığı’nı yapmış eski bir Milletvekili açıkladı, dedi ki:

“Recep Erdoğan’ın verdiği kararlar korku nedeniyle eleştirilemiyor. AKP genel başkanını eleştirmek mümkün değil. Korku düşünce üretmiyor. Korkunun olduğu yerde düşünce olmaz..”

Bu yüzdendir ki Türkiye’de eleştiri hakkını kullananlar kendilerini çokça duruşma salonlarında buluyorlar. Bu yüzden olsa gerek ki, insanlarımızın bir çoğu gözsüz, dilsiz, kulaksız.

Korkunun olduğu yerde gelişme olmaz. Baskılar ve bencillik Türkiye’yi Afrika ülkelerinin bile gerisine atar. Korkmayın; yumuşamak, el uzatmak sizi küçültmez, büyütür.

 

Şimdilerde yöneticilerimizin “yumuşama, muhalefete el uzatma” gibi bir açılım yapması gerekiyor. İktidar sahipleri şimdiye kadar ABD’ye, PKK’ya, FETÖ’ye açılım yaptılar ama sonuç alamadılar. Mevcut iktidar bir tek muhalefete açılım yapmadı. İktidar bir de bu denensin. Muhalefete (Türkiye’nin tamamına) açılmak güçlenmek demektir.

“Akıl akıldan üstündür.” Kendinize ters ve hatta “düşman” gördüğünüz insanlar ile kuracağınız sıcak ilişkiler, onlardan alacağınız akıllar, içinden geçtiğimiz şu sıkıntılı süreçte hepimizin hayrına olur.

 

Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz bu Anadolu coğrafyasına yerleştiğimiz günden beri Batılıların hedefindeyiz, durmaksızın fatura ödüyoruz.

Batılıların akıl ve dillerinde “Şark Meselesi” (Doğu Sorunu) denen bir proje var. Bu projenin özeti Türkleri Anadolu’da toptan yok etmek, bu mümkün olmazsa, Altay Dağları’nın arkasına kadar kovmaktır.

Haçlı Seferleri, Çanakkale Savaşları, son yaptığımız Kurtuluş Savaşı Şark Meselesi’nin kanlı adımlarıdır.

Şark meselesinin hallinde bugüne kadar sonuç alamayan Batılılar (AB, ABD) bugün Türkiye’ye yaptırımlar uygulayarak sonuç almak istiyorlar. Sizin anlayacağınız yeni alınan yaptırım kararları da bir Şark Meselesidir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!