Önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Oslo türü görüşmeler şimdi de yapılabilir, belki de yapılıyordur” diyerek kamuoyunun tepkisini test etti. Ardından da Başbakan Erdoğan, elinde silahla kan dökerek, mayın döşeyerek devlete diz çöktürmeye çalışan kanlı terörist gruplarla görüşmeleri “Şu anda zaman meselesidir, yani her an olabilir. Oslo olmaz da başka bir yer olur. Eğer olması gerekiyorsa olur” diyerek teröristlere bir çeşit “silah başı yapma” emri vermiş olmaktadır.
Eli silahlı teröristler, Başbakan Erdoğan’ın kendileriyle görüşmek için fırsat aradığını duyunca yaptıkları eylemlerle gurur duyacaklardır. PKK katliam yaptıkça, insan katlettikçe, araçları yaktıkça, yol kesip mayın döşedikçe Erdoğan iktidarının kendilerine daha fazla muhatap alacağını fark etmişlerdir.
Terörle bir yerlere varılacağını fark eden teröristler, giderek eylemlerini artıracaklardır.
Bu durum onbir yıldır iktidarda olan AKP’nin PKK terörü konusunda ne kadar hazırlıksız, yetersiz ve vizyonsuz olduğunu da ortaya çıkarmıştır.
Bir defa PKK, hukuki, yasal ya da ahlaki bir kuruluş değil terör örgütüdür. Böyle bir terör şebekesinin vereceği söz ya da imzalayacağı bir belgenin bağlayıcılığı olmayacaktır. AKP ile PKK arasındaki Oslo görüşmelerinde varılan mutabakatlara rağmen yaşanan Reşadiye ve Silvan vb.. saldırılar bunun kanıtıdır.
PKK iradesi belirli bir kişi ya da grupta olan cinayet şebekesi de değildir. PKK, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmakta kullanılan uluslararası bir enstrümandır. CIA’dan MOSSAD’a, İran’dan Ermenistan’a, Irak’tan Almanya’ya kadar uzanan bağlantıları vardır. Başbakan Erdoğan, terör örgütünün iradesinin Kandil’in, İmralı’nın ya da AB’deki terör mahfillerinin elinde olduğunu sanmaktadır! AKP’nin en büyük yanılgısı da buradadır.
Türkiyeli terörist PKK’lılarla varılan bir mutabakatı Suriyeli, Ermenistanlı ya da İranlı PKK’lı teröristler kabul etmeyeceklerdir.
Suriye, Irak, İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve İran’la konjonktürel olarak yaşanan gerilim dolayısıyla bu ülkelerin PKK’ya verdikleri Türkiye’yi istikrarsızlaştırma görevlerine terör örgütü karşı koyacak durumda değildir. Ortada Türkiye’ye karşı vekâleten beşinci kol savaşı yürüten, iradesi başkalarının elinde olan taşeron bir örgüt vardır.
Ayrıca Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, PKK’nın “lider kadrosunun peşindeyiz” derken, devletin PKK’nın lider kadrosuyla müzakere için fırsat kollaması tam bir devlet krizidir. Bu durum terörle mücadele ya da müzakere konusunda kurumlar arasında bir koordinasyon, kararlılık ve anlayış birliğinin olmadığının da açık delilidir.
Genelkurmay, lider kadroya operasyon peşindeyken, Başbakan’a bağlı MİT’in PKK lider kadrosuyla masada görüşme peşinde olması açıklanabilir değildir.
Başbakan, bir yandan Öcalan’la da görüşülebileceğini, diğer yandan da Öcalan’ın hukuki durumunu değiştirmenin düşünülemeyeceğini söylüyor. Öcalan’ın ise bütün derdi kendini kurtarmaktır. Öcalan’ın kendisini kurtarmayacak bir görüşmeye katılması için hangi sebep bulunacaktır? Kaldı ki Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi ve nüfuzunun ne olduğu da belli değildir. PKK homojen bir terör örgütü değildir. PKK terör örgütü hem “Öcalan’sız olmaz” diyor hem de Öcalan’a rağmen eylemlerini sürdürüyor. Öcalan’ın örgüt üzerindeki hâkimiyeti bizzat PKK eylemleriyle yalanlanıyor.
Bütün bu gerçeklere rağmen AKP’nin terör örgütüyle açıktan görüşme iradesi ortaya koyması ne anlama gelmektedir?
Böyle bir görüşme iradesi daha çok, yaklaşan seçimlerle ilgilidir. Erdoğan iktidarı için seçim terörden önceliklidir. Seçim dönemlerinde şehit sayısını azaltmak için teröristlerle karşılıklı oyalama görüşmeleri yapmak, AKP siyasetidir. AKP mahalli seçimler dolayısıyla terör örgütünün taleplerini karşılıyor gibi görüşmeler yapıp, AKP’nin seçim başarısını terör örgütünün engellenmesini önlemek istiyor. Yani ’annelerin ağlamaması’ için değil AKP’nin seçim kaybetmemesi için terör örgütüyle görüşmeler tasarlanıyor!