Atom fiziğin, hücre biyolojinin, aile de toplumun yapı taşıdır. Türk toplumunun hem temeli hem de yapı taşı ailedir. Ailelerin nüfusu yenileme, milli kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçları gidermek gibi görevleri vardır.
Sağlıklı toplumlar sağlıklı aile düzeni üzerine kurulan toplumlardır. Bir toplumda aile düzeni hasta ise o toplumda hiçbir şey sağlıklı değildir.
Toplumlarda aile, geleneksel rolünü yerine getiremiyorsa kadına karşı şiddet artar, boşanmalar rekor kırar, eşler tarafından işlenen cinayetler tırmanır, sokak çocukluğu kurumsallaşır, uyuşturucu yaygınlaşır.
Türkiye’de yukarıda saydığımız olguların had safhaya çıktığını, her gün haber bültenlerine ve gazetelere düşen olaylardan anlamak mümkündür.
Diğer yandan teknolojinin ürettiği soğukluk, internetin yarattığı bağımlılık, ailenin temeline saldıran diziler, gelenek çözücü yayınlar Türk aile düzenini ciddi bir tehdit altına almıştır.
Türk aile yapısı bugün bütün kavram, kurum ve değerleriyle tehdit altındadır. Bu tehdidi en aza indirmek yalnız başına Aile’den Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yapacağı bir iş değildir. Bütün bakanlıkların aile konusunda sorumsuz davrandığı bir yerde Aileden Sorumlu Bakan’ın yapacağı çalışmalardan etkili bir sonuç almak mümkün değildir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eş durumu tayinleri dolayısıyla takındığı tavır ve aile birliğini dikkate almayan tipik bir uygulama örneğidir.
Öğretmenlerin eş durumu tayinleriyle ilgili olarak Bakan Dinçer; eş durumundan yılda 50 bin öğretmenin etkilendiğini söyleyerek ağustos ayında ve yılda yalnızca bir kez eş durumundan tayin olacağını söylemiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı resmen, evlenecek olanlara, düğün yapacaklara ve evlenmiş olanlara sizin eş durumunuz önemli değil, önemli olan mevzuattır diyor.
Bakanlık, öğrencilerin eş durumu tayinlerinden etkilenmesini dikkate alıyor, onlardan söz ediyor ama öğretmenlerin ve aile sisteminin eş durumu tayinlerinden nasıl etkileneceğini önemsemiyor.
Bakanlık öğretmenlere, adeta Milli Eğitim’in atama kriterlerine göre aile kurma ve evlenme dayatıyor.
Öğretmenler ya Milli Eğitim’in tayin dönemlerini ve kriterlerini esas alarak evlenecekler ya da bir ya da iki yıl ayrı kalmayı göze alacaklardır.
Başbakan eşlere “üç çocuk yapın” diyor, Milli Eğitim Bakanı eşlere “üç yıl ayrı kalın, mevzuat böyle” diyor.
Hiçbir kurum ya da yetkilinin evli insanları birbirinden ayrı tutmaya hakkı yoktur ve olamaz. Uygulama insan haklarına da aykırıdır.
Kaldı ki evli öğretmelerin “eğitim olumsuz etkileniyor” gerekçesiyle birbirlerinden yıllarca ayrı kalmaları, hem ahlaki hem de insani değildir.
Eş durumundan tayin yapılabilmesi için katı kuralların getirilmesi ve eşlerin bir araya gelmesinin zamana yayılması son derece yanlıştır.
Diğer yandan öğretmenlerin Bakanlığın katı mevzuatının gereğini yaparak “eş durumu”ndan başvuru hakkı elde etmesi de sorunu çözmüyor. Milli Eğitim Bakanlığı özür grubu “eş durumu” tayini açıyor ama eşlerin bulunduğu illerde eşlerin branşlarında kontenjan açmıyor. Böylece hukuken eş durumundan başvuru imkânı kazanan öğretmen, kontenjan açılmaması yüzünden fiilen eşiyle bir araya gelemiyor.
Bu konuda yapılan sızlanma ve şikâyetler ayyuka çıkmış durumdadır. Bir öğretmen bu hususta şunları yazıyor, “22 Ağustos 2012 tarihinde özür grubu eş durumu tayinleri kontenjanları açıklandı. Sınıf öğretmenliğine sadece 10 il açıldı. Eşim Siirt’te, ben ise Sakarya’da görev yapıyorum. İkimiz de öğretmeniz ve 1 yıldır ayrıyız. Şu aşamada MEB bize tercih hakkı vermeyip, kontenjan açmadığı için bir yıl daha ayrı kalacağız. Ben eşimden, ailemden bir yıl daha ayrı yaşamaya katlanamayacağım”.
Bakanlık, aile birliğine saygısı olmayan arkaik uygulamalarına derhal son vermelidir.