‘Silahla değil siyasetle çözüm’, ‘çatışarak değil konuşarak’, ‘dayatarak değil tartışarak çözelim’, ‘anneler ağlamasın!’ Söylem itibarıyla kimsenin karşı çıkmayacağı bir üsluptur.
Bu üslup ve yaklaşım içinde AKP, neoliberal ekip ve uluslararası müdahil unsurlar sorunu tartıştılar. Görüşmeler de AKP’nin iş başına geldiği 2002 yılından bugüne sürdürülüyordu. AKP İmralı’yla, Oslo’yla, Erbil ile yıllardır “analar ağlamasın” bağlamında sözüm ona sorunu konuştu. Oslo’da Anayasa’dan, anadilde eğitime, özerklikten kamu diplomasisine kadar konuşulmadık konu da kalmadı. Cumhurbaşkanı Gül’ün “iyi şeyler olacak” derken, aslında bu görüşmeleri işaret ettiğini herkes biliyordu.
AKP iktidarının bu konuda atmadığı adım da kalmadı. Bu bağlamda bazı üniversitelerde “Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü” açıldı. TRT kanalında 24 saat Kürtçe yayın başlatıldı. Başbakan Erdoğan, “inkâr politikasını reddediyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı eski yerleşim yerlerine eski isimleriyle hitap etti. Bu bağlamda “Norşin” dedi. Şeyh Sait’ten Seyit Rıza’ya kadar Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı isyan eden ne kadar ayrılıkçı varsa heykelleri dikildi. Adeta Cumhuriyet mahkûm edilerek, ayrılıkçılar kutsandı.
AKP’nin terörle “mücadele ediliyor” görüntüsü altında teröristlerle “müzakere yürüttüğü” Oslo’daki görüşmelerin medyaya düşmesiyle anlaşılmış oldu. Teröristler için seyyar mahkeme kurulması ve ardından yaşanan Habur rezaleti de bu sürecin kaderini belirleyen olgular oldu.
Geçtiğimiz hafta, Kılıçdaroğlu’nun “Kürt Sorunu” bağlamında Başbakan Erdoğan’la görüşmesi, AKP’nin meşhur Oslo, Habur, İmralı eksenli açılım politikalarına meşruiyet kazandırmaya hizmet etmiştir. Böylece Başbakan Erdoğan adına ve MİT hesabına Oslo’da yapılan görüşmelere CHP de dolaylı olarak destek vermiş olmaktadır.
Bölücü taleplere yaklaşım konusunda AKP, CHP ve BDP’nin içerik değil üslup farkı vardır. Söz gelimi; bölücülerin “Demokratik Özerklik” ya da “Özerk Kürdistan” dedikleri yapıya AKP de “Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi” diyor. Bunu gerçekleştirmeye çalıştığı biliniyor. CHP ise buna, Kılıçdaroğlu’nun ağzından “Avrupa yerel özerklik şartına yönelik çekincelerin kaldırılacağı”nı açıklayarak dolaylı destek veriyor. BDP’yle bu konuda iki partinin de anlaşmamaları için hiç bir nedenleri yoktur.
MHP ise “milli devlet” ve üniter yapıdan tavizin ülkeyi bölünmeye götüreceği görüşündedir. Bu nedenle üstü açık ya da kapalı bütün özerklik girişimlerine karşı ve kapalıdır.
AKP, CHP ve BDP’nin; vatandaşlık tanımı, PKK’ya genel af, Öcalan’ın ev hapsine alınması gibi konularda benzer görüşlere sahip olduğu biliniyor. Ana dilde eğitim, Kürtlere statü tayini gibi hususlarda da her üç parti arasında çok fazla görüş ayrılığı yoktur. MHP ise Türk milleti kavramını zedeleyecek hiçbir girişime geçit vermemeye kararlıdır.
Kılıçdaroğlu “önyargısız ve ön koşulsuz” görüşme yapılacağını söylüyor. MHP’nin de görüşmelere dahil olmasını istiyor. Gerçekte ise bugün itibarıyla Güneydoğu’da vuku bulan olaylar konusunda bilinmeyen, söylenmeyen ya da konuşulmayan bir şey de kalmamıştır.
Ayrıca tecrübeler, her şeye açık görüşme ve tartışmalardan sonuç değil sorun çıktığını göstermektedir. Kaldı ki MHP bir çizgi, ilke, sınır ve istikamet hareketidir. MHP ile konusu vatan olan hiçbir hususu, ön yargısız ve ön şartsız kimse görüşemez!
MHP, Türkiye Cumhuriyeti devletinden ve Türk milletinden yana taraftır. MHP’nin ön şartları ve yargıları vardır. Ülkenin bütünlüğü, devletin varlığı ve milletin birliği konusunda MHP taraftır.
Türkiye’yi bölünmeye götürecek tartışma ve buluşmalarda MHP’nin herhangi bir işi olmaz!