Mısır halkı, Tanrısal güce sahip olduklarına inandıkları firavunlarını müzelerde seyrediyor. Bir yıl öncesine kadar önünden saygıyla geçtikleri Hüsnü Mübarek’i ise kafeste yargılıyor. Libya kırk yıl önünde diz çöktüğü Kaddafi’yi linç etti. Bin Ali, Tunus’tan kaçarak canını kurtarabildi.
Diktatörler, despotik uygulamalarda zaaf gösterdiklerinde galeyana gelen halkın öfkesinin kurbanı olmaktan kendilerini kurtaramıyor. Kitleler gücünün farkına vardığı ya da diktatörün zaafını hissettiği andan itibaren baskıcı iktidar için yolun sonu gelmiş oluyor. Baskıyı azaltmak yahut şiddeti eskiye göre hafifletmek diktatörlüğü ayakta tutmaya yetmiyor. Baskıcı rejimler haksızlığın miktarını azalttıkça kitlelerin tepkisini azdırmaktadır.
Sınırlandırmaların, baskıların, aşağılamaların ve cezalandırmaların etkisiyle sessizliğe gömülmüş kitlelere özgürlükler damla damla tattırılamaz. Özgürlük barajının önü bir kez açıldığında yılların biriktirdiği özlemler egemenleri bütün imtiyazlarıyla birlikte boğar.
“Arap Baharı” denilen halk isyanında, kitleler korku eşiğini aşmış, diktatörlüğün zaafını görmüş ve kendi güçlerinin de farkına varmışlardır. Meydanlara toplanan kitlelerin gücünden korkan diktatörler, isyancıların taleplerine cevap vermeye karar verdikleri an rejimlerinin sonunun geldiği an olmuştur.
Kuzey Kore’de diktatörlüğün yazı yaşanıyor. Bilindiği gibi totaliter rejimler, varlıklarını borçlu oldukları baskıyı azalttıklarından yıkılıyorlar. Bunu en iyi kavrayan rejim Kuzey Kore’dedir. Bir milletin top yekün nasıl ikna edildiğini Kuzey Koreli diktatörün ölümü üzerine ortaya çıkan durum kanıtlamaktadır.
Kuzey Kore diktatör Kim Jong-il ölünce yasa büründü. Açlık, sefalet ve yoksulluk altındaki milyonlarca insan diktatörleri için birlikte ağlıyor. Kuzey Kore halkı hep beraber ölen diktatörlerinin arkasından hem resmen hem de fiilen göz yaşı dökmüştür. Şaka değil milyonlarca insan gerçekten kendilerine zulüm uygulayan liderleri için ağladı. Halk içinden gelerek sokaklarda kitlesel yas tuttu.
Yas altındaki ülkede ölen diktatör için efsane bile üretilmiştir. Üretilen efsanelere göre Kim Jong-İl ölünce kutsal bir dağın üstünde esrarlı bir parıltı oluştu, bir göldeki buz tabakası büyük bir gürültüyle kırıldı, hatta bir Mançurya turnası bir ağaca konup başını hüzünle eğemeden önce devletin kurucusu Kim İl-sung’un heykelinin etrafında daire çizdi. Turna uzun bir süre orada başını eğerek tuttuktan sonra başkent Pyangyang yönüne doğru uçtu. Buna şahit olan Hamhung Devrimci Bölge İdaresi Müdürü ve diğerleri ağız birliği etmişçesine turnanın gecenin öldürücü soğuğunda Kim Jong-İl’in yasını tuttuğunu halka anlattılar.
Batıda hangi yorum yapılırsa yapılsın, Kuzey Kore halkı ölen diktatörlerini hâlâ seviyor ve ona inanıyor. Kim Jong İl, proletarya diktatörlüğünü değil şahsi saltanatını kurmuş. Babasından devir aldığı ülkeyi, oğluna devretmiş. Halk da bunu alkışlamıştır. Kuzey Kore’de yöneten de yönetilen de algı olarak halinden memnun. Kuzey Kore, bir toplumun kendi aleyhine nasıl formatlandığının tipik örneğidir.
Kuzey Kore’de kendi kendini zihinlerde sürekli üreten bir rejim vardır. Televizyonlar aynı şeyi, aynı biçimde sürekli tekrarlamaktadır. Dünyanın gerçekleriyle Kuzey Koreli zihin yönlendiricilerin gerçekleri birbirinden farklıdır. Halk gerçekte baskısı altında inim inim inlediği diktatörü sevda ölçüsünde hem sevmekte hem de efsaneler yaratarak onu kutsamaktadır.
Hiç kuşkusuz Kuzey Kore’de yaşayan insanlar zulümden zevk alan “sadomazoşist” yapıya sahip değiller. Kuzey Kore halkını rejime ve diktatöre, zihinlere ve bedenlere uygulanan tek yönlü baskı, bağlamıştır. Baskı uygulamadığı hiçbir alan bırakmayan rejim, doğal olarak halkı ikna etmiştir. Rejimin gücü konusunda ikna olan halk, “Büyük Biraderi” sevmekten başka çıkar yolu olmadığının farkındadır. İnsanlar nefret edip kurtulamadıklarından ancak severek kurtulabilirler.