Bu ülkede her anlamda niteliksizliğin bu kadar çok yaygın olması nedensiz değildir. Türkiye’de bürokratik, hiyerarşik, siyasal, yönetsel ve yapısal sistem; kişilerin entelektüel olmalarını engelleyen özelliklerle ağzına kadar doludur. Sözü edilen sistem adeta insanları bağımlı, pasif, edilgen ve yumuşak başlı olmaya doğru zorlamaktadır.
Türk toplumuna, yıllardır bürokratik elit ve onun sistemi çocuk muamelesi yapmaktadır: Topluma yönetici elit yıllardır “sizin adınıza ben düşüneceğim, ben planlayacağım, sizin nasıl yönetileceğinizi ben söyleyeceğim” diye dayatmada bulunmuştur. Dayatma bugün de resmen kurumsallaşmıştır. Halka dün de bugün de “size düşen ‘yap’ denileni yapmak, ‘yapma’ denileni ise yapmamaktır” denmektedir. “Halkı, halka rağmen adam etme” nin strateji olarak kabul edildiği bir toplumda okuma, düşünme, tartışma ve konuşma yeteneklerinin yeterince gelişmesi beklenemez. Aslında onlarca yıldır olup/bitenler her yönden Türk halkının çocuklaştırılması gibi bir sürece tabi tutulduğunu göstermektedir. Bu yüzden Türkiye’de uzun yıllardır küçükler bir yana büyükler bile masal dinlemeye bayılmaktadır.
Çocuklaştırılan toplum!
Bilindiği gibi, çocuklar okuma yazmaya, resmi bol, yazısı az figürlerle başlarlar. Çocukluk döneminde okumaya çalışılanlar, ancak resimlerin aracılığı ile okuduklarını anlayabilmektedirler. Okuma ya da düşünme geleneğinin yeterince gelişmediği toplumlarda ilgi düşünce yazılarına, ciddi makalelere ve kitaplara değil görsel ürünlere yönelir. Bu tür toplumlar adeta çocuklaştırılmış ya da çocuk bıraktırılmış toplumlardır. Televole, magazin ve mahremin afişe edilmesinin bu denli ilgi görmesi, bir anlamda bu gerçeğin ürünüdür. Yönetime katılmaktan mümkün olduğunca uzak tutulmuş, çoğulculuk geleneği olmayan ve kendi kendini yönetme bilinci gelişmeyen toplumlar bu bağlamda çocuklaştırılmış toplumlardır. Yüzeysel, üstünkörü ve basmakalıp sloganların esiri olan kitlelerin düşünce aygıtlarına olan ilgisizliği bu bağlamda ele alınmalıdır.
İnsanlar sorunlarına, yaşamlarına ve değerlerine yer vermeyen gayretlere -doğal olarak- itibar göstermezler. Türkiye’de siyasi ve kültürel faaliyetlerin müşterisinin bu denli düşük olmasının altında biraz da bu gerçek vardır. Zira Türkiye; sosyalleşmeden siyasallaşan, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu sanan, kavramın zarfını eline geçirince mazrufunu da ele geçirdiğine ciddi ciddi inanan insanlarla ağzına kadar doludur.
Kötü iyiyi kovmaktadır!
Daha düne kadar Türkiye’de bilgi sahibi olmak, okumak, tartışmak ve kitap bulundurmakla suçlanmak arasında çok yakın bir ilişki vardı. Bugün özelde fikir, genelde kitap yeterince satmıyorsa bunun kökeninde biraz da dünün bu kötü mirası vardır.
Bu bakımdan Türkiye’de bireysel hikâyelere, dedikodulara ve anormal tutkulara karşı büyük bir ilginin olması son derece doğaldır. Böylece çocukların masalı sevmesi gibi çocuklaştırılmış toplumlar da bir çeşit masal sayılabilecek renkli hayatları anlatan magazinleri severler. Belki de bu yüzden Türkiye’de gelin/kaynana lakırdıları, ekrandaki evlilik programları, devlet yetkililerinin açıklamalarına tercih edilmektedir. Belki de bu yüzden fikir satan dergilere gösterilmeyen ilginin magazin dergilerine gösterilmesi çok da yadırganacak bir husus değildir. Boyalı basın ve magazin dergilerine yönelen ilgi sosyal geliş(me)mişlikle ilgilidir. Okuma, düşünme ve idrak bir disiplin işidir. Bu disiplini edinememiş olanların fikirle de onların manalarıyla da alış/verişleri olmaz. Kötünün iyiyi kovduğu bir yerde kaliteden kaçış yadırgatıcı olmamalıdır.