Çağdaş dünyada siyasal partiler, seçimleri kazanarak,iktidarı ele geçirmek üzere örgütlenen ve devlet siyasasının temel alanlarınınher birini hedefleyen geniş bakış açılarına dayanan programları olan, ortak birpolitik tercihin ve genel bir ideolojik kimliğin etrafında birleşen bireyleriçeşitli düzeylerde kapsayan siyasal örgütlerdir (Heywood, 2011,319-320).Maurice Duverger’e göre; bir siyasal partiyi, tek bir topluluk olarak değil,ülke çapında dağılmış, hatta uluslararası parti birliklerine de uzanan, pek çoktopluluğun oluşturduğu bir bütün ve ağ olarak görmek gerekir.
Ülkemizde de 12 Eylül 80 ihtilalinden günümüze kadar birçoksiyasi parti siyaset hayatımızda yer almıştır. ANAP, katıldığı ilk milletvekiliseçimleri olan 1983 seçimlerinde %45.1 oranında oy alarak iktidara gelmiştir.ANAP, 2002’de seçim barajını geçmeyi başaramamış ve 2009’da Demokrat Parti’yekatılmıştır. DYP, 1991 seçimlerindealmış olduğu %27’lik oy oranını giderek kaybetmiştir. 1995’te %19,2’ye, 1999’da%12’ye, 2002’de %9,6’ya, 2007’de %5,4’e ve 2011’de %0,7’ye kadar gerilemiştir.Bugün itibari ile hem ANAP hem de DYP siyasi mezarlıktadır. Bu merkez partilerigünübirlik, popülist politikalar izlemişler, birbirinden değişik vaatlerdebulunmuşlar, iktidara geldiklerinde de bunları unutmuşlardır. ANAP her aileyebir otomobil ve konut sıkıntısını çözüme kavuşturma sözleri vermişti. DYP ve Çillerise herkese biri ev biri araba olmak üzere iki anahtar vaat etti. “Hermahallede yüz milyoner olacak” dedi, bunu “her köylüye traktör” sözü takipetti. Başbakanlık koltuğuna oturdu ama verdiği sözleri yerine getirmedi.DYP’nin en önemli sloganları arasında “Türkiye’de İlk Kez DYP İktidarı İle ZamDeğil İndirim Yapılacağı” belirtilmekteydi. En ilginç vaat, enflasyonu 500günde yüzde 10’a düşüreceğini ve herkese bir ev ve bir araba sözü veren DYP’dengeldi.
Verilen sözler unutulmakla kalmadı, aynı icraatları yapanbaşka bir iktidar olunca topa tutuldu, böylece kendisiyle çelişir halegeldiler. Meselâ, 1994 yılında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı iken TürkTelekom özelleştirmesi için bizzat çaba gösteren Ufuk Söylemez’in, hükümetinözelleştirme politikaları sert bir dille eleştirmesi, üzerinde durulmasıgereken bir konudur. AB yolunda en büyük adımlardan biri olaraknitelendirilebilecek ekonomimize ağır bir darbe olan Gümrük Birliği’ne(!)Türkiye’nin katılımını sağlayan, ve A.B. ye giriyoruz diyerek havai fişeklerle,şenliklerle bunu kutlayan DYP, AK Parti hükümetine muhalefet etmek adına,tamamen Avrupa Birliği karşıtı bir noktaya gelmiş, hatta hükümetin AB’ye üyelikyolunda attığı adımları “ihanet” olarak değerlendirebilmiştir. Türkiye’desistematik bir özelleştirme hamlesi başlatan ANAP’ın mensupları, hükümetin özelleştirmepolitikalarını “ülkeyi satmak” olarak yorumlayabilecek noktaya gelmiştir.
Merkez partilerinin, ANAP, DYP örneğindeolduğu gibi, ideolojisiz, mekanik bir iktidar anlayışıyla veya hırsıyla dahafazla oy için her an değişmeye açık hale geldikleri görülmektedir. İktidaragelmek; belirli bir ideolojik programıuygulamak, Türkiye’nin gangren haline gelmiş problemlerini radikal çözümlerlekökünden çözmek için değil, iktidara sahip olmak ve iktidarı kullanmak içinistenmektedir. Yine, muhalefet, iktidar karşısında kendisine özgü alternatifbir programla çıkmamakta, aksine iktidara gelmek için “her yol mübah”olmaktadır. Günübirlik politikalarlamerkez partileri dönemin şartlarına göre her an değişime açık, dün söylediğinibugün tekzip eder haldedirler.
Adının önünde Milliyetçilik bulunan siyasi bir hareket isemerkez partiler gibi hareket edemez, günü birlik politika yapamaz, dünsöylediğini bugün reddedemez. O halde biz milliyetçi siyaset ve milliyetçiiktidardan neler beklemeliyiz? Milliyetçi bir iktidarda, Türkiye nasılyönetilecektir ve diğer siyasiiktidarlardan farkı ne olacaktır? Olacak mıdır olmayacaksa neden tercihedilecektir?
Milliyetçi iktidarın, diğerlerinden farkı, projelerleortaya konamayacak, hele de merkez partileri gibi günü birlik siyaset yapılacakise yolun sonu DYP nin yanıdır: Siyasi Mezarlık…