Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Avrasya Jeopolitiğine Küresel Yaklaşımlar -3-

AVRUPA BİRLİĞİ
 
Uzun yıllar kıta hâkimiyeti için birbirleri ile savaşan Avrupa ülkeleri “Ortak Pazar” anlaşmasının ardından 1993’de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması sonrasında AB’nin “Ortak Dış ve Savunma Politikası” adı al-tında dünyanın dört bir tarafı için politikalar geliştirmeye başladıklarını ilân etmişlerdi. Bu ortak beyandan sonra AB dünyanın her bölgesi için “ortak dış politika” geliştirmeye çalıştıysa da Birlik devletlerinin kendi stratejik fayda ve zararları AB’nin “küresel bir dış politika” geliştirmelerine engel oldu. En son olarak, ABD’nin Irak’ı işgal hareketinde ve sonrasında AB ülkeleri bölünmüş, ortak bir tavır alamamışlardır.
 
Almanya, Fransa ve İngiltere gibi büyük devletlerin arasındaki gelenek-sel rekabet AB’nin ortak ve etkin bir dış politika geliştirmesinde en büyük engeli oluşturmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında uluslararası alanda milli he-def ve çıkarların tekrar ön plâna çıkması, beraberinde yeniden güçlü bir Almanya, istikrarsız bir Rusya, küçük devletlerin varlığıyla Alman gücünü dengeleme çalışan Fransa ve İngiltere’yi gündeme getirmiştir.[1] Öte yandan, AB içindeki küçüklü büyüklü ülkelerin her birinin milli çıkarları değişik tarihsel tecrübelerden, farklı coğrafî yerleşimlerinden, dünyanın diğer kesimleriyle olan farklı ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerinden etkilenmektedir. Diğer bir görüşe göre de, AB’nin uluslararası arenadaki zayıflığı aslında Avrupa kurumlarının zayıflığından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında, kavramsal karışıklık ve modern demokrasideki kriz de açıklayıcı olarak kullanılmaktadır ki bu açıklamaların birçoğunun kesişim noktasında esasen, ulusüstü “Avrupalı” kimliğinin oluşumunun henüz başarılamamış olması-nın yer aldığı görülmektedir.[2]
 
AB’nin başını çeken güçlü devletler kendi stratejik hesaplarını gözeterek Birlik içerisinde bloklar oluşturarak diğer ülkelerin de dış politikalarını etkileyebilmektedirler. Bu bloklaşmaları şu şekilde kategorize edebiliriz:
 
1. Fransa, İtalya ve Almanya’nın başını çektiği güç ekseni AB’nin Akdeniz bölgesine yönelik politikalarını;
2. Almanya’nın başını çektiği güç ekseni AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’ya yönelik politikalarını;
3. İngiltere, bölgede ABD’nin çıkarlarına uygun bir politika eksenini;
4. İngiltere ve Fransa ile Almanya rakip güçler olarak AB’nin Orta Asya ve Avrasya’ya yönelik politikalarını belirlemektedir.[3]
 
Özellikle Almanya’nın Asya derinliğine yönelik politikalarının ve Almanya-Rusya ilişkilerinin bölgesel gereklilik ve önemi aşacak nitelik kazan-makta oluşuna dikkat edilmelidir. Bu çerçevede, AB’nin üretim kapasitesi ile Birliğin ‘pazar ve doğal kaynak ihtiyacı arasındaki uçurum Almanya’yı ister istemez AB şemsiyesi altında ya da kendi ulusal stratejisinin bir parçası olarak, diğer ekonomik havzalara ve hammadde kaynakları açısından zengin bölgelere yöneltecektir. Orta Asya bu açıdan hem bir doğal kaynak havzası, hem de bir bağlantı ve geçiş bölgesi olarak büyük bir önem taşımaktadır.[4]
AB Avrasya jeopolitiğine ilgili olmakla birlikte etkili olamamaktadır. Günümüz Almanya’sında Avrasya jeopolitiği üzerinde Alman dışişleri politikasında etkili olan uzmanlar Heinz Kramer[5] ve Friedemann Müler bu konuda şu gerçeği dillendirmektedirler: “şüphesiz bu bölge klasik jeopolitiğin en son oyun sahalarından biri olarak düşünülebilir. Rusya bu bölgeyle ilgili istekleri konusunda karışık sinyaller gönderiyor; İran ve Türkiye hâlâ belirgin rakip durumundalar; Pakistan pastadan pay almayı arzuluyor; Suudi Arabistan buraya sessiz diplomasiyle dâhil olmuştur. Birleşik Devletler… oyunu bütünüyle anlayan tek güç olarak gözüküyor. Avrupa’nın ilgisi var ama politikası yok”.[6]
 
Avrasya bölgesi ile ilgili çalışmalar yapan Roy Allison ve Lena Johson da AB’nin bu bölgede tutarlı bir politika geliştiremediği görüşündedirler.[7]
 
Alman hükümetine Rusya konusunda danışmanlık yapan, Körber-Zentrum Program Müdürü, ABD’li düşünce kuruluşu Rand danışmanı ve Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Üniversitesi Onursal Profesörü Alexander Rahr, “ABD politikasının tersine, ne Avrupa hükümetleri ne de bir bütün olarak Avrupa Birliği şimdiye kadar bu politik ve ekonomik olarak hızlı değişen bölgeye yönelik kapsamlı bir gündem geliştirmiş” oldukları görüşündedir.[8]
 
1994’te yapılan Korfu Zirvesi‘nden Haziran 2003’deki Selanik Zirvesi‘ne kadar toplanan 28 Avrupa Birliği zirvesi sonuç belgeleri incelendiğinde, Orta Asya’nın AB’nin öncelikli gündemine girememiş olduğu rahatlıkla görülebilir. Sadece 11 Aralık 1998’de yapılan Viyana Avrupa Birliği Konseyi‘nde “Yeni Bağımsız Olmuş Ülkeler” başlığı altında bölgede kötüleşen ekonomik durum AB’-nin dikkatini çekmiştir.[9]
 
AB ülkelerinin Avrasya jeopolitiği ile ilgilenmeleri Soğuk Savaş‘ın sona ermesi ile belli bir şekil almıştır. AB’nin bu bölgeye yönelik projelerinin temelini INOGATE[10] ve TRACECA[11] programları oluşturmuştur. Bu program veya proje Soğuk Savaş sonrasının ilk yıllarına dayanır. 1990’ların başlarından bugüne kadar geçen zaman dilimi içinde AB’nin Orta Asya’ya yönelik politikasının üç temel ayakta geliştiği ileri sürülebilir.
 
1) Orta Asya bölgesinin yeraltı zenginlikleri: Çok sözü edilen petrol ve doğal gaza, bölgedeki mevcut diğer yeraltı zenginliklerini de eklemek gereklidir. AB ülkeleri bu zenginlikleri güvenli bir şekilde Avrupa kıtasına ulaştırmayı hedeflemekte ve bu amaca yönelik politikalar geliştirmektedir.  Nitekim,  Avrupa Komisyonu’nun 1997’de hazırladığı enerji raporu bu bölgeye yönelik bakışı önemli ölçüde değiştirmiştir.
 
2) Avrupa kıtasının güvenliği: Burada bahsedilmesi gereken sadece askeri anlamda güvenlik sorunu değil, Avrupa devletlerinin daha ciddi tehdit olarak algılamaya başladıkları Avrupa ülkelerine yasa dışı insan göçü, uyuşturucu nakliyatı ve artan radikalizm gibi bazı yazarların “soft security” olarak nitelendirdikleri hususlardır. Özellikle Afganistan ve “Altın Boynuz” olarak adlandırılan bölge Batı’ya giden uyuşturucunun önemli bir kısmını üretmektedir. Ayrıca, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB üyesi olmalarıyla birlikte, Birlik Orta Asya ve Kafkasya’ya çok daha yakınlaşacak ve bu bölgelerdeki siyasî istikrarsızlık AB’yi eskisinden çok daha fazla etkilemeye başlayacaktır. Genel olarak AB’nin “güvenlik” politikasına bakıldığında, AB politikasının niteliğine karar verenlerin Avrupa kıtasını çevreleyen bölgelerde belli bir ekonomik ve siyasal istikrarın oluşmasını Avrupa güvenliği açısından gerekli gördükleri anlaşılmaktadır. Avrupa kıtasına en yakın pozisyonda olan Kuzey Afrika, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik uyguladığı politikalarda Avrupa’nın etrafında bir tür güvenlik şeridi oluş-turma fikri önemli bir yer tutmaktadır.
 
3) Diğer yandan, Orta Asya bölgesi Avrupa ülkeleri için her şeyden önce “Pazar” olarak değer kazanmaktadır. Bu bölgenin “kapitalist” dünya ekonomisine entegre edilmesi ve bu şekilde Avrupa mallarının satıldığı bir pazar haline getirilmesi arzusu AB’nin bu gölgeye yönelik geliştirdiği politikaları ciddî ölçüde etkilemektedir. Aşağıda detaylı olarak anlatılacağı gibi, özellikle TRACECA programının bir hedefi de, Orta Asya ve Kafkas ülkelerinin küresel ekonomiye Avrupa üzerinden entegre edilmeleridir.
 
AB’nin bu bölgede uyguladığı projeleri birbirleriyle ilişkili üç ana başlık altında toplamak mümkündür: Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States (TACIS, Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım); resmi olarak TACIS’in imkânlarından faydalanarak hayata geçirilmeye çalışılan INOGATE ve TRACECA. Ayrıca, 1999’dan beri yürürlükte olan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları(Partnership and Cooperation Agreement – PCA) da Orta Asya cumhuriyetleri(Türkmenistan hariç) ile AB arasındaki siyasal çatıyı oluşturmaktadır.[12]
 
AB’nin Kafkasya politikası “geçiş ülkesi” anlayışına dayanmıştır. Bu çerçevede AB’nin Kafkasya cumhuriyetleri ile ilişkileri söz konusu dönüşümün başarılı bir biçimde gerçekleşmesi için teknik ve malî yardım sağlama biçiminde şekillenmiştir. TACIS(Technical Assistance to CIS), FEOGA (Fonds Europeen d’Orientation et de Garantie Agricole), ECHO (Europe-an Commission Humanitarian Office) ve Gıda Güvenliği Programı gibi programlar da bu politikanın temel araçlarını oluşturmuştur.
 
Bu programlar içinde sürekliliği, görev alanının genişliği ve bütçesinin büyüklüğü sebebiyle TACIS öne çıkmaktadır.
 
1991’den itibaren yürütülen program üç temel hedefe yönelmiştir: Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin piyasa ekonomisine ve demokrasiye geçişlerine yardımcı olunması, dünya ekonomisiyle bütünleşmelerinin desteklenmesi ve AB’yle bu cumhuriyetler arasında ortaklığın ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi. Aralık 1999’da kabul edilen yeni yönetmelikle TACIS’in görev alanı genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.
 
TACIS çerçevesinde AB’nin bölgeye ilişkin stratejik çıkarlarını gözeten iki program uygulamaya konulmuştur. Bunlar TRACECA(Transport Corridor Europe Caucasus Asia) ve INOGATE(Interstate Oil and Gas Transport to Europe) programlarıdır. Tarihî İpek Yolu‘nun yeniden canlandırılması olarak da değerlendirilen TRACECA, Avrupa’dan Asya’nın içlerine doğru Karadeniz, Kafkasya, Hazar ve Orta Asya çizgisinde bir ulaşım koridorunun geliştirilmesini öngörmüştür. Asya ile Avrupa arasında en kısa, en hızlı ve en ucuz güzergâhı oluşturan söz konusu koridorun amacı, ulaşımdaki Rus tekelinin kırılması idi.
 
Rus tekelinin kırılması bir taraftan Kafkasya cumhuriyetlerinin siyasî ve ekonomik bağımsızlığını pekiştirecek, öte yandan AB’nin Moskova’ya bağımlı kalmadan Uzak Doğu’ya kadar erişimini sağlayacaktı.
 
INOGATE ise TRACECA’daki amacın daha spesifik alanda, Hazar Havzası enerji kaynakları için gerçekleştirilmesini hedeflemiştir. Bu açıdan TRACECA’nın bir alt programı olarak da görülebilir. Bölgedeki petrol ve doğal gaz taşımacılığının yeniden yapılandırılması, geliştirilmesi, modernizasyonu ve alternatif güzergâhlarının ortaya çıkarılması ve desteklenmesi programın odak noktası olmuştur.[13]
 
a) Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Yardım (TACIS)
 
TACIS Aralık İ990’da Roma’da toplanan Avrupa Birliği Konseyi toplantısından sonra oluşturulmuştur. Amacı, Sovyet tipi sosyalizmden Batı ti-pi serbest pazar ekonomisine dayanan liberal demokratik rejime geçmeye çalışan Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine bu çabalarında malî ve teknik açılardan destek vermek, bu coğrafyada AB’nin etkisini daha da artırmak ve bu suretle de Avrupa’nın uzun süreli güvenliğini sağlamaktır.[14]
 
1991 yılında uygulamaya koyulan ve Ermenistan, Azerbaycan, Belarus, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldavya, Moğolistan, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ile Özbekistan’dan oluşan 13 Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkesinde serbest ekonomiye geçişe yönelik hibeler sağlayan bir teknik yardım programı olan TACIS çerçevesinde, 2000-2006 yıllarını kapsayan dönem için toplam 3,138 milyon Euro tutarında bütçe ayrılmıştır.
 
TACIS çerçevesinde malî destek alan alanlar şöyledir: kurumsal, yasal ve kamusal reformlar, özel sektör ve ekonominin gelişmesi, toplumsal değişimin sonuçları, ağ altyapısının oluşturulması, çevre koruma, kırsal eko-nomi, nükleer güvenlik.
 
TACIS Programı kapsamında yardımlar ulusal ülke programları, bölge-sel programlar ve küçük projeler çerçevesinde gerçekleşmektedir.
 
Ulusal ülke programları, 3 ila 4 yıl süren işbirliği alanlarının önceliklerini tanımlayan belirleyici programlar ile mevcut fonları ve desteklenecek projeleri saptayan faaliyet programlarından oluşmakta ve ülkenin öncelikli alanlarına yönelik uygulanmaktadır.
 
Bölgesel programlar, çevre koruma ve ulaşım ağlarının iyileştirilmesi gibi alanlara yönelik çok ülkeli programlardır. Bu çerçevede, değişik ülkeler-deki komşu topluluklar arasında bağlantıları güçlendirmek ve işbirliğini geliştirmek amacıyla sınır ötesi programlar da uygulamaya koyulmuştur.
 
Küçük proje programları son derece kısıtlı sayıda olup, ticaret, yüksek öğretimde işbirliği, ortak ülkelerde AB yatırımının teşviki gibi bazı alanlarda hükümet danışmanlığı şeklindeki spesifik görevleri kapsamaktadır.
 
TACIS Programı çerçevesinde finanse edilen projelerden bazılar şunlardır: Urallarda özelleştirme ve ekonominin yeniden yapılanmasının sosyal etkileri; Batı Sibirya’da özelleştirme ve ekonomik yeniden yapılanmanın sosyal etkileri; Karelia Cumhuriyeti’nde sağlık sektörü reformunun uygulanması; Rusya’da 14 şehirde şehir içi ulaşım sisteminin kurulmasına destek; kadınların iş piyasası koşullarına uyumunu kolaylaştırmaya destek; Baykal Gölü bölgesinin kamu idaresini güçlendirmeye destek.[15]
 
Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası(EBRD) nükleer güvenlik konularına önemli miktarda para ayırmaktadır. 1992 yılında Avrupa Birliği, SSCB sonrası yeni bağımsız olan devletlerinin, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelerinden oluşan NRWG kurulmuştur. Bu grup daha sonra Litvanya, Slovakya ve Bulgaristan’daki yenilenmesi mümkün olmayan nükleer tesislerin kapatılmasına karar vermişlerdir. Bundan başka, Çernobil nükleer tesisindeki problemlerle uğraşmış ve 15 Aralık 2000 tarihinde kapatılmasına katkı sağlamıştır. Bundan başka Ukrayna, Slovakya ve Rusya’daki nükleer tesislerin güvenliğinin arttırılmasına çalışmaktadır. Daha çok Doğu Avrupa ve Orta Avrupa’daki problem oluşturan “nükleer atıkların yönetimine” ve “çevre problemine” odaklanmaktadır.
 
Avrupa Birliği 1991-92 tarihleri arasında “nükleer güvenlik” politikası için 913 (PHARE[16] için 192, TACIS için 712) milyon Euro harcamıştır. Şu ana kadar 950 projenin finansmanı sağlanmış ve 450 proje devam etmekte ve 250 proje de hazırlık aşamasındadır. Avrupa Birliği, “nükleer tehdidin” önemini kavradığından ve Çernobil’dekine benzer kazalara sebebiyet vermemek için muazzam paralar ödemektedir.[17]
 
TACIS programı dâhilinde Orta Asya cumhuriyetleri için ayrılan yardım miktarları Tablo l’de gösterilmiştir.
 
 
Tablo I: Orta Asya devletlerine yapılan TACIS yardımları, 1991-1999(Milyon Euro)[18]  
 
  http://haberiniz.com.tr/img/foto/177746/1024/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-3-.jpg
 
b) Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Gaz Nakli (INOGATE)
 
AB gelişmişlik ve refah düzeyini korumak amacıyla, sürekli ve güvenli enerji kaynaklarına ihtiyaç duyacaktır. Bunu karşılayabilmek hem enerji kaynaklarını çeşitlendirmek hem de Avrupa Enerji Şartı gibi bazı anlaşmalar yaparak üçüncü ülkeler ile uluslararası enerji işbirliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Ayrıca stok tutma sistemlerinde değişiklik yapılmakta, enerjinin güvenli taşımacılığını sağlamak amacıyla özel projeler uygulamaktadır.
 
AB, konvansiyonel ve doğal enerji kaynakları kıt olan kaynaklara sahiptir. Bu nedenle ithalata bağımlıdır. AB kullanmış olduğu petrolün yaklaşık % 76’sını doğalgazın da %40’ını dışardan ithal etmektedir. Son genişleme ile birlikte 2020 yılında petrol de %90 doğalgazda ise %70’e varan bir bağımlılık söz konusu olacaktır.[19]
 

http://haberiniz.com.tr/img/foto/177747/1024/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-3-.jpg

Avrupa’nın artan enerji ihtiyacı ve bu alanda dışa bağımlılığının Birliği derinden endişelendirmekte olduğu, Avrupa Komisyonu’nun 29 Kasım 2000’de açıkladığı ve AB’nin kısa, orta ve uzun dönemde yürütmesi gereken enerji politikalarını ele alan “Green Paper(Yeşil Rapor)”da açık bir şekilde görülmektedir.[20] 
 
Genel çerçevede TACIS’in bölgesel programları içinde değerlendirilen INOGATE programı 22 Temmuz 1999’da Kiev’de gerçekleşen I. INOGATE(Interstate Oil and Gas Transport to Europe) Zirvesi’nde imza-ya açılan Şemsiye Anlaşması ile yürürlüğe girmiştir.  21 Aralık 1999’da yürürlüğe giren Şemsiye Anlaşması, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Hırvatistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Makedonya, Moldavya, Romanya, Tacikistan, Ukrayna, Türkmenistan ve Özbekistan’ın katılımıyla gerçekleşti.  Yunanistan, Litvanya, Sırbistan Karadağ, Slovakya ve Türkiye sonradan anlaşmaya dâhil oldular.[21]
 
INOGATE projesinin dayandığı bazı öncelikler şunlardır:
 

1. Mevcut petrol ve doğal gaz ağlarının durumlarının tespit edilmesi;

2. Yeni nakil sistemleri geliştirme ihtimallerinin incelenmesi;

3. Hidrokarbonların devletlerarası taşınması ve ticaretinin geliştirilmesi amacına matuf kurumsal altyapının geliştirilmesi;

4. Boru hatları ve kaynakların yönetimi konusunda üretici ülkelere bilgi transferi sağlamak.[22]

 
22 Temmuz 1999’da Kiev’de gerçekleşen I. INOGATE Zirvesi’nde imzaya açılan Şemsiye Anlaşması’na Türkiye 30 Mart 2000 tarihinde taraf olmuştur. AB, Türkiye ve Yunanistan arasında 7 Temmuz 2000 tarihinde Brüksel’de üçlü bir toplantı gerçekleştirilmiş, Hazar, Ortadoğu ve Güney Akdeniz ülkelerinde üretilen doğal gazın Türkiye üzerinden Yunanistan ve Avrupa’ya iletimi konusu Sonuç Bildirgesi’ne girerek imzalanmıştır. 18 Ocak 2001 tarihinde Yunanistan Doğal Gaz Şirketi DEPA ve BOTAŞ arasında bir İşbirliği Zaptı imzalanmış ve bu kapsamda, Güney Avrupa Gaz Ringi’nin geliştirilmesi ve iki ülkenin gaz sistemlerinin enterkoneksiyonunun gerçekleştirilmesi amacıyla oluşturulan teknik çalışma grubu çalışmalarına başlamıştır.
 
Uluslararası önemli araştırma kuruluşları ve enerji şirketlerinin yaptığı projeksiyonlara göre Türkiye üzerinden Avrupa’ya artan miktarlarda Hazar ve Ortadoğu gazı taşınacak, 2010’lu yıllardan başlamak üzere özellikle 2020’lerde oldukça büyük miktarlara ulaşacaktır. Bu olgu, Avrupa’ya gaz taşıma stratejisi kapsamında birden fazla açılım üzerinde durulması gerektirmektedir.
 
Bu kapsamda, diğer bir güzergâh üzerinde de çalışmalar başlatılmış durumdadır. Yunanistan Projesi’nin ardından Avrupa’ya açılan ikinci kapımız olma niteliğindeki bu güzergâh, Bulgaristan’dan başlayıp Romanya, Macaristan muhtemel güzergahını izleyerek Avusturya’ya ulaşacak, Kıta’ya diğer bir yönden girişimiz olacaktır. Bu kapsamda, Romanya, Bulgaristan ve Avusturya yetkilileri ile Orta Avrupa’ya gaz taşınabilmesi için görüşmeler sürdürülmektedir.[23]
 
c) Avrupa, Kafkasya, Asya Taşıma Koridoru (TRACECA)
 
TRACECA programı, Mayıs 1993’de Brüksel’de AB yetkililerinin yanı sıra Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’dan ulaştırma ve ticaret bakanlarının katıldığı toplantıyla başladı. Bu konferansta AB’nin malî ve teknik desteğiyle Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar Denizi’nden Orta Asya bozkırlarına ulaşacak bir Batı-Doğu ulaştırma koridorunun hayata geçirilmesi ele alındı. Bu şekilde AB’nin Soğuk Savaş’ın bitmesinden hemen sonra Orta Asya ve Kafkasları Avrupa’ya bağlama projesine başladığını görmekteyiz. TRACECA programında 1995-1999 arasında bu bölgede ticareti geliştirme ile kara, demir ve deniz yolları konusunda dört çalışma grubu oluşturuldu.[24]
 
“Yeni İpek Yolu” da denilen TRACECA Ulaşım Ağı Anlaşması’na dâhil olan ülkeler şunlardır: Moldovya, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Ermenistan, Özbekistan, Bulgaristan, Ukrayna, Gürcistan, Romanya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan.
 
Bugünlerde 13 devlet Avrupa-Kafkasya-Asya Koridorunda ticarette ve ulaştırmada gelişimi aşağıdakileri esas alarak amaçlamaktadır:
 

1. Bölgedeki ticareti geliştirmek için üye ülkeler arasındaki işbirliğinin teşvik edilmesi,

2. Uluslararası ulaştırma koridoru Avrupa-Kafkasya-Asya (TRACECA)’nın Trans-Avrupa Networks (TENs)’e dönüştürülmesindeki en uygun entegrasyonu teşvik etmek,

3. Ticaret ve ulaştırma sistemlerinin gelişimini sağlayan faktörleri tanımlamak,

4. TRACECA projelerini ve özel yatırımcıların kredilerini etkilemek için teşvik etmek.

 
TRACEC

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!