Öyle veya böyle, Esad rejimi yıkıldığına göre; Türkiye değil, ama AKP’nin “13 yıllık Suriye krizinde doğru yerde durduğu”, “BOP” tehdidinden dem vurmaktan dilinde tüy biten Bahçeli’nin ise yanlış yerde durduğu anlaşılmış olmuyor mu? Bahçeli’nin dünkü açıklaması, bu “yanlışın” itirafı ve AKP’den dolaylı özür dileme anlamına da gelebilir, ama merak ettiğimiz konu başka. Hani Meclis’in açılış resepsiyonunda; kıyasıya eleştirdiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği olarak.” demişti ya; acaba BOP-Suriye-AKP konusunda dün söyledikleri de “siyasetin gereği” miydi? Söz konusu ülkenin, milletin, devletin geleceği olduğu için “üzülmemek” mümkün değil de!..
Sadece 7 ay önce; “Ankara ile Şam arasında işbirliği köprüsü inşa edilerek”, “terör örgütüne karşı eşgüdüm halinde askeri operasyon yapılmasını” öneren Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Bahçeli dün “Suriye’deki gelişmeler” hakkında yaptığı yazılı açıklamada; “2011 Mart’ından beri dev krizlerle boğulan Suriye’de baştan ayağa çürüyen Esad rejiminin 8 Aralık’ta bütün melanet ve musibetiyle çöktüğünü, Suriye halkının pas tutmuş esaret zincirlerini kırarak özgürlüğe kavuştuğunu” anlatıp şunları söyledi:
“Türkiye 13 yıllık Suriye krizinde doğru yerde durmuş, esasen komşuluk hukukunun ahlak ve ilkelerini titizlikle savunmuş, bununla da kalmayıp her zaman bağlı kalmıştır… Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin milli ve müteyakkız politikalarıyla Şam Büyükelçiliğimiz açılmış, Türk bayrağı göndere çekilmiş, sahada ve masada yerimiz pekişmiştir.”
Tesadüf yine dünkü AKP MKYK toplantısından sonra Parti Sözcüsü Ömer Çelik de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Cumhurbaşkanımızın liderliği Türkiye’nin tarihin doğru tarafında durmasına öncülük etti. Devletimiz ve milletimiz bu sürecin sıkıntılarına rağmen tarihin doğru tarafında durdu.”
”ABD’DEN AFERİN ALMAK ADINA”
Peki 13 yıllık Suriye krizinin ilk yıllarında MHP Lideri Bahçeli’nin nerede durduğuna bakalım mı?
Suriye’deki iç savaşın ayak sesleri duyulurken 1 Şubat 2011’de; “önümüzde, bir diktatörden kurtulmak isterken tam bir kargaşa ve belirsizliğe sürüklenen ve milyonlarca insanın mağdur olduğu ve katledildiği Irak örneğinin durduğunu” hatırlatıp, “Başbakan Erdoğan’ın eşbaşkanlığını yaptığı Washington mahreçli ‘Büyük Ortadoğu Projesinin’ yeni ve ileri bir aşamasına geçilmeye başlandığını” öne sürdü.
8 Şubat 2011’de ise; BOP’un hedef aldığı ülkeleri sıralayıp özetle şunları kaydetti:
“Asıl dikkat edilmesi gereken nokta BOP kapsamında sıranın Türkiye’ye gelip gelmeyeceğinin kestirilmesi hususudur ve bu son derece de tehlikeli bir konudur. Bugün sokağa haklı veya haksız dökülmüş eylemciler için düne kadar destekçisi olduğu Mısır hükümetine ‘sokağa kulak verme’ çağrısı yapan küresel gücün, yarın AKP hükümetine de isyancı PKK ile bir şiddet eylemi sonrasında fütursuzca ‘el sıkışma çağrısı’ yapmayacağının bir garantisi yoktur… En tehlikelisi ise Erdoğan olduğu sürece böylesi alçak ve emperyalist taleplere karşı durmak ve direnmek mümkün değildir. Bugün Ortadoğu’da adeta ABD sözcülüğüne soyunanların kendi içimizde birçok sorunumuz varken; tercih ettikleri politikalarla başkalarının da içişlerimize karışmasına zemin hazırladıklarını bilmelerinde yarar vardır. Ateşle oynadığını idrak etmesi gereken Başbakan’ın, ABD’den aferin almak adına ve bu ülkenin politikalarını sahiplenerek güç elde etmek uğruna bekamızı tehlikeye atacak her adımdan kaçınması gerekmektedir. Aksi takdirde ‘tribünden izlemeyiz’ derken, girdiği sahadan mağlup, yılgın ve her tarafı yara bere içinde çıkan bir takımın kaptanı olmaktan kurtulamayacağını unutmaması hayrına olacaktır.”
İç savaşın başlamasının ardından Bahçeli’nin 2011 yılının ikinci yarısından itibaren yaptığı şu uyarı ve eleştirilere de kulak verelim:
11 Temmuz 2011: “Özellikle Suriye ve Libya’yla ilişkiler tam anlamıyla karışık ve batının hedefleri doğrultusunda ilerlemektedir… Batının suflörlüğüyle ilerleyen AKP zihniyetinin, çalkantılı ülkelerdeki muhaliflerle yakın temas kurması ülkemiz için sıkıntılı bir dönemi beraberinde getirecektir. Tavsiyemiz, komşu coğrafyalardaki gelişmelere başkent Ankara vizyonundan bakılması ve oralardaki sorunların ülkemize sıçrama ihtimalinin sürekli olarak hesaba katılmasıdır… Dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan birisi de şudur: Müslüman ve dost ülkelerin içişlerine karışılmamalı, dışarında yapılacak müdahalelere göz yumulmamalı ve taşeronluk yapılmamalıdır.”
12 Ağustos 2011: “Başbakan Erdoğan’ın BOP’un izdüşümünde vasat bulan, komşu coğrafyalara dönük parçalanma ve kaos senaryosuna, Türkiye’yi figüran olarak dahil etmesi her açıdan utanç ve endişe verici olmuştur… Başbakan Erdoğan, Suriye’ye yönelik ‘sabrımız kalmadı’ derken aslında ABD’nin kanaatlerini iletmektedir… MHP, Başbakan Erdoğan ve partisini uyarmakta, Türkiye’yi ateşe atacak bir yanlıştan uzaklaşmasını istemekte ve ucuz kahramanlık gösterilerinin çok ağır bedellere yol açacağını düşünmektedir.”
25 Ağustos 2011: “Gerek Suriye gerekse de Libya muhaliflerinin Türkiye’de ağırlanması, destek verilmesi ve hatta parasal yardımda bulunulması kabul edilemez bir durum ve hesabı mutlaka sorulacak ikiyüzlülüktür… Başbakan Erdoğan, komşu ülkelerin iç sorunlarına küresel güçlerin yanında hizalanarak bu kadar taraf olmuşken, bundan böyle ülke olarak bölgesel itibar ve inandırıcılığımızdan nasıl bahsedecektir?.. 940 yıldır Türk milletinin Anadolu’yu yurt tutmasını içine sindiremeyenler yavaş yavaş emellerine muvaffak olmaktadır. Bu bariz tehlikeyi fark edemeyen AKP hükümeti, ön tarafta İsrail’le kavga ederken, arka tarafta ittifak içine girmiş ve İran’ın çevresini boşaltmak için hamleler yapmıştır.”
15 Kasım 2011: “BOP bugüne kadar kusursuz bir şekilde işlemiş ve mesafe almıştır. Şimdi ise sıraya Suriye geçmiş ve hedef olarak Esad yönetimi belirlenmiştir… BOP Eşbaşkanı Erdoğan… kimi dost ya da kardeş olarak ilan ettiyse sırtından hançerlemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan küresel bir senaryonun figüranı, kanlı bir oyunun ve planın ileri karakolu olmayı benimsemiş ve içselleştirmiştir… İsrail’in İran’a, Türkiye’nin de Suriye’ye yönlendirilerek bölgesel bir mahvoluşun tüm bileşenleri tamamlanmaktadır… Kuşkusuz küresel güçlerin yazdığı oyundan rol kapmak, kendisini ve partisini kısa süreli olarak rahatlatacak ve özellikle yabancı sermayenin girmesini teşvik ederek ekonomideki açıkları kapatmaya yarayacaktır. Ancak uzun dönemde neden olacağı yıkım ve hezimet hem kendisi hem de milletimiz açısından telafi edilemeyecek bir düzeye çıkabilecektir.”
19 Kasım 2011: “Başbakan Erdoğan’ın Suriye’yle ilgili sözleri çok tehlikelidir… BOP’un rehberliğini değil, başkent Ankara’nın vizyonunu ve Türk tarihinin tayin ettiği milli kulvarı takip etmek lazımdır… BOP kapsamında, Suriye’de ve Libya’da akan kanların faturalarını yönetimlerine çıkaran AKP zihniyeti; esasen çifte standardın labirentlerinde kaybolmuştur… ABD’nin doğrudan istilasına şimdilik gerek yoktur. Onun yerine emperyalizmin acenteliğini alanlar vardır ve gereğini de heyecanla yapmaktadırlar.”
”AFFEDİLMEYECEK AHLAKSIZLIK”
6 Aralık 2011: “Unutmayınız ki Türklük, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti BOP’un son durağıdır ve bu durak tasfiye olmadan bu şeytani proje amacına ulaşamayacaktır… AKP’yi öven ve Türkiye’nin Suriye’de gerçek bir liderlik gösterdiğini söyleyen bu Başkan Yardımcısı’nın [Biden] sadece Hükümeti pohpohlamak için binlerce kilometre öteden Türkiye geldiğini düşünmek, izah edilemez bir saflık olacaktır. AKP’ye biçilen postun, artık Suriye’ye serilmesi istenmekte ve bu konudaki taktik ve stratejik adımlar peşi sıra ortaya dökülmektedir.”
8 Aralık 2011: “AKP Hükümeti başından beridir; suflörü Batı, kılavuzu BOP olan kanlı bir oyunun dişlileri arasında kalmış ve olaylara yabancı başkentlerin gözüyle ve bakış açısıyla yaklaşmıştır… Şam’ın düşmesi ya da düşürülmesi, beraberinde telafi ve ikamesi çok zor olacak vahamet derecesi yüksek hadiselere kapı aralayacaktır. Biliniz ki, Şam’dan sonra BOP depremi durmayacak, bu Haçlı fitnesi ve şiddeti görüş alanına Tahran ve Ankara’yı alarak ilerleyecektir. Amaç sınırların, yönetimlerin ve haritaların yeniden tanzimidir. Amaç yeni kanlı yüzlerin, otoriter anlayışların yeniden kurulmasıdır. Ve amaç ekonomik menfaatlerin yeniden gözden geçirilmesi, Ortadoğu’nun ve İslâm aleminin hayat damarlarının kurutulmasıdır… AKP’nin Suriye’de izlediği politika işte böylesi niyet ve düşünce sahiplerinin değirmenine su taşımaktadır… Zalimlerle birlikte olmayacağız derken, gerçek zulümlere zemin hazırlamak; bölünmelere, kavgalara ön-ayak olmak affedilemeyecek bir ahlaksızlık ve kötü niyetlilik olacaktır… Bölgemizde Doğu Sorunu kapsamında İran, Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında dört parçalı Büyük Kürdistan planlanmaktadır ve bu adım adım ilerletilmektedir. Bağdat ve Şam’dan sonra; Ankara ve Tahran’ın dönüşmesi bunun için öncelikli hedeftir.”
Bahçeli’nin 2012 yılındaki duruşundan da iki örnek verelim.
7 Şubat’ta; Humus’ta yaşanan katliamda “saldırıların muhaliflerden mi yoksa Esad rejiminden mi kaynaklandığı açıklık kazanmadan” faturayı Esad’a kesen “Şam uzmanlarının” Batı’nın istediği şekilde değerlendirme yaptığını belirterek şöyle konuştu:
“Bir yıl öncesinde, bugünkü gibi yıkım ve kanlı mücadelenin zerresi dahi bulunmayan Suriye’de, ne olmuştur da, şimdi her yer karışmış ve vahşi eylemler, toplu infazlar belirgin hale gelmiştir? Bu sorunun cevabı, Başbakan’ın, Suriye Devlet Başkanı Esad’la kardeşlikten birden bire nasıl düşmanlığa geldiğini izah etmesiyle kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bildiğiniz üzere, Suriye’ye hemen hemen ilk cephe alan AKP hükümeti olmuştur… AKP yalnızca muhalifleri dikkate alan ve kollayan tarzından vazgeçerek, geniş bir diyalog ve iletişim ortamı için uluslararası çevreleri harekete geçirmeli ve Suriye’nin kanlı bir işgalin içine düşmesi mutlaka önlenmelidir… 2003 yılında Saddam’a ‘git’ diyen AKP, bugün de Esad’a aynı tempoyla çağrıda bulunmaktadır… Libya’da, Fransa ve diğerlerinin peşine takılan AKP, ümit ederim ki, aynı yanlışı Suriye’de tekrarlamaz ve Türk milletini sonu olmayan bir maceranın içine sürüklemez.”
6 Ağustos 2012’de de; “Suriye’deki vuruşmaya ve iç kavgaya açık tarafgirliğin milli menfaatlerimizi yerle bir edip, bir asırlık Sevr rüyasının uyanmasına zemin hazırladığını” vurgulayan Bahçeli, “BOP’un acentası olan bu kafa yapısının ülkemizi nasıl bir cendereye ve cehennem azabına soktuğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmıştır.” dedi.
AKP’DEN ”ÖZÜR” ANLAMINA GELİR Mİ?
Öyle veya böyle, Esad rejimi yıkıldığına göre; Türkiye değil, ama AKP’nin “13 yıllık Suriye krizinde doğru yerde durduğu”, “BOP” tehdidinden dem vurmaktan dilinde tüy biten Bahçeli’nin ise yanlış yerde durduğu anlaşılmış olmuyor mu?
Bahçeli’nin dünkü açıklaması, bu “yanlışın” itirafı ve AKP’den dolaylı özür dileme anlamına da gelebilir, ama merak ettiğimiz konu başka.
Hani Meclis’in açılış resepsiyonunda; kıyasıya eleştirdiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği olarak.” demişti ya; acaba BOP-Suriye-AKP konusunda dün söyledikleri de “siyasetin gereği” miydi?
Söz konusu ülkenin, milletin, devletin geleceği olduğu için “üzülmemek” mümkün değil de!..