Bundan sonra da eksik olmaması beklenen ve de son sırayı alan ise, fıçı emsali bir ayyaş oldu. Bu şekilsizi, bir partinin grup toplantılarında, en önde oturmasından ve duyduğu her zırvayı ayakta alkışlamasından tanırsınız… Ayyaşa göre, emeklinin durumunun düzelmesinden, işsizliğin bitmesine, ekonominin düze çıkmasına kadar her şey Sayın Abdullah Öcalan Beyefendi İtinin elinde imiş. Bunun bir adım ötesi, Apo’ya karşı gelenin vatan haini ilan edilmesidir. Gözlerimiz doğru mu görüyor bilmiyorum ama kulaklarım kesinlikle doğruları duymuyor. Halâ kendimizi orada hissettiğimiz, işgal bitene kadar, geçici olarak ayrıldığımız MHP’nin ne hallere geldiğini, hiçbir duyu organım kabul etmiyor. Hiçbir Ülke, üçüncü dünya ülkeleri bile teröre teslim olmaz. Hele hele bizler… Ya istiklal ya ölüm diyen ve küllerinden yeniden harlanan Milletimize bu olanlar rüya olsa gerek…
Bugün, eşimin doğum gününü kutlayarak yazıma başlayacağım… Unutmak, bir erkeğin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir… Bir başka felaket de muhatabınızdan duyacağınız “Ama” sözcüğüdür. Genellikle “Çok doğru söylüyorsunuz, tamamen katılıyorum” gibi cümlelerden sonra gelen “Ama” sözcüğü, esasında hiçbir lafınıza katılınmadığını gösterir… Bu tip muhataplıklardan uzak günler dileğiyle hepinizi selamlıyorum. Merhabalar…
İsmini yazmayı bırakın hatırlamanın bile zül olduğu, AKP’nin bu bir Genel Başkan Yardımcısı, beyanat veriyor. “Emeklinin canı sıkkınsa, bizim, Cumhurbaşkanın uykusu kaçar” diyor. Buna tabii ki bir şeyler yazacağız ama, ilk başta, bir halk tabiriyle cevap vermek istiyorum… “Yalancının“, anlayan anladı, anlamayanlar da, anlayanlara sorsun… Efendi (lafın gelişi) sizin birkaç dakika uykunuz kaçsa bile, yumuşak yataklarınızın, sıcacık odalarınızın hakkını vermeye devam edersiniz amma emekli gözünü bile kırpamaz, hesap uzmanı kesilir gene de işin içinden çıkamaz… Evet uykularınız kaçar ama emekliden kaynaklı değil… İcat ettiğiniz yeni dinde, hesap gününe inanç varsa, kısaca “Amentü” geçerliyse, o zaman uykularınız kaçsın. Düşünün bir kere. TÜİK vasıtasıyla, namert vergileri vasıtasıyla, vs., emeklinin, çalışanın cebinden aldıklarınız, kul hakkı olarak karşınıza dikilecek. Milyonlarca kişi ile hesaplaşmak, mahsuplaşmak kolay değil, imanın gitmesi işten bile değil.
Zırvalamak moda oldu. Virüs haline gelip, bulaşmaya başladı. Bundan sonra da eksik olmaması beklenen ve de son sırayı alan ise, fıçı emsali bir ayyaş oldu. Bu şekilsizi, bir partinin grup toplantılarında, en önde oturmasından ve duyduğu her zırvayı ayakta alkışlamasından tanırsınız… Ayyaşa göre, emeklinin durumunun düzelmesinden, işsizliğin bitmesine, ekonominin düze çıkmasına kadar her şey Sayın Abdullah Öcalan Beyefendi İtinin elinde imiş. Bunun bir adım ötesi, Apo’ya karşı gelenin vatan haini ilan edilmesidir. Gözlerimiz doğru mu görüyor bilmiyorum ama kulaklarım kesinlikle doğruları duymuyor. Halâ kendimizi orada hissettiğimiz, işgal bitene kadar, geçici olarak ayrıldığımız MHP’nin ne hallere geldiğini, hiçbir duyu organım kabul etmiyor. Hiçbir Ülke, üçüncü dünya ülkeleri bile teröre teslim olmaz. Hele hele bizler… Ya istiklal ya ölüm diyen ve küllerinden yeniden harlanan Milletimize bu olanlar rüya olsa gerek… Keşke bitkisel (Nebati) hemşerimim dediği gibi, uyuyup altı ay sonra kalksak, bir de baksak ki, hepsi rüya imiş. Allah’ım, en azından uyanana kadar aklımıza mukayyet ol… Sadece bunlar olsa neyse, bir de Saray beslemeleri, kendini derin devlet veya TBMM üstünde görenler var ki adeta, soy isimleriyle müsemma olarak uçuyorlar… Erzurum gibi bir yerde Apo İtini kahvaltıya çağıracak, şehit yakınları varmış. Utanmasa, “Gelsin diğer evladımı da öldürsün“, dediklerini söyleyecekte… Mustafa Kemal’in Askerleri olanlardan, istavroz görmüş vampir gibi korktuğunuza göre, bu Milletten olmadığınız belli, kimin askerlerisiniz? Hepinizi Allah bildiği gibi yapsın emi…
Sabırda, bir diğer hemşerim, Hz. Eyüp Hazretlerini de geçtik. Bu kadar yalana dolana riyakârlığa sabır taşı bile çatlar. Burun gözü açık olanlar mutlaka görüyordur. Eğitimimizi, küçük sabilerimizi teslim ettiğimiz zatın burnu acayip biçimde büyüdü. Görse Gepetto Usta bile şaşardı… Bir insan (lafın gelişi) kırk yıl önceki bir yalandan, hala medet umar mı? Olayın aslını Bilo gibiler bile biliyor. Gene de kısaca hatırlatalım. 2. Dünya savaşı esnasında Alman saldırı ihtimaline karşı, İstanbul’daki Kutsal Emanetler, Anadolu’ya taşındı, camiye depolandı. Arabaları çeken atlar da geçici olarak oraya bağlandı. Bunu bilmesine rağmen hala, “Camileri ahır yaptılar”dan medet uman bir MEB Bakamayanımız var. Bakamayan son olarak İBB’nin kreşlerini kapatma olayında, yazıda “Kreş” yazmasına rağmen “Ben kreş demedim” diyerek, burnunun Dünya çevresindeki dördüncü turunu tamamlamasını sağladı… İster misiniz birileri de çıkıp, “Kabataş’ta, başörtülü bacımıza saldırdılar, üzerine idrar yaptılar, görüntüler elimizde” deyiversin… Bakarsınız, Cami İmamının “Yok böyle bir şey” demesine rağmen MEB Bakamayanımız, “Bunlar Cami’de içki içti” desin. Hızını alamayıp, “Dansöz de oynattılar” der mi der, beklerim.
Her neyse, çoğu şeyi sizin hayal gücünüze bırakıyorum ama, realite, hayal gücünüzü de geride bıraktı… Hepiniz Yaradan’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…