– Kentin sokaklarına o yazıları yazan ben değilim Hâkim Bey
– Seni görmüşler.
– Suçlu içimdeki çocuk Hâkim Bey. Hala ‘Tutunup bir uçurtmanın kuyruğuna /Dönmek isterdim çocukluğuma) diye şiirler yazıyor. Daha dün bir baloncunun tüm balonlarını satın alıp, bulutlara çıkmak istedi…
– Hıımmm….Tamam hanım şiir sever. Onun içinde bir şiir yazsın.
– Yazamaz Hâkim Bey.
– Neden ?
– İstek şiiri yazamaz
– Neden!
– O kadar büyüyemiyor Hâkim Bey.
…………………………………………………………………………………………………………………..
Eskiden mendillerin de bir karizması vardı. Özenle katlanır kalbimizin üzerindeki cebe konurdu. Kirlenseler bile atmaya kıyamaz, gözyaşlarımızı ve alın terlerimizi sildikten sonra yıkanıp tekrar yerlerini alırdı. Bazen sevgiliye bir mesaj olarak yere bırakırlarmış . Yerden alınıp, öpüldükten sonra özenle saklanırmış
Şimdi onlarda evrimleşti bizler gibi. Parola: Kullan ve at.
…………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Gecenin bir vakti ya da sabahın kör karanlığında tapulu eviniz onlarca polis, jandarma eşliğinde iş makineleriyle yıkılıyor. Gözyaşlarınızı eşiniz ve çocuklarınız görmesinler diye gökyüzüne çeviriyorsunuz.
Babalık hiç bu kadar ağır gelmemişti omuzlarına. Gece zindan karasıydı. Tek tük parlayan yıldızlar fersizdi. Bulutlar gizleyemedikleri ayın önünden geçerken dopdoluydular. Dokunsalar ağlayacaklardı…
Adamın ıslanacak gözyaşlarından başka bir şeyi yoktu. Yağmur gözyaşlarıyla yarışmaktan kaçar gibiydi. Son kalan yıldız geceyi baştan aşağı yırttı geçti.
Yağmur yağmaktan vazgeçti. Şimdi yağmur adamın gözlerindeydi…
………………………………………………..
Kral tahta geçince ilk işi tahtını büyültmek oldu. Yedikçe iştahı arttı. Arttıkça yedi…En çok da boydan uzamaya başladı. Her uzamakta halka daha çok tepeden bakmaya başladı. Amacı dünyanın en uzun lideri olmaktı. Saraylara sığmaz oldu. Her gitti kente bir saray yaptırdı. Sonunda piramit tarzı bir saray yaptırdı şanına uygun.
Fakir halk bir firavunumuz eksik derken o da oldu. İlahlığını ilan etti. Elleri daha da hızlı büyümeye başladı. Çaldıkça çaldı, çaldıkça boyu da uzadı…Boyu Eyfel Kulesini aşınca kurtlu bir kavak gibi küüüütttt diye yere düştü.
Tarihçiler Kralın oksijen azlığından değil, salakça egosundan öldüğünü yazdı.
…………………………………………………
Her gidişinde bir parçamda giderdi seninle. Sen gelsen bile o orada kalır gelmezdi. Ve sen nasıl dönmediğimi bilmezdin. Oysa ellerimi tutsan anlardın, nasıl ölü gibi buz kestiğini.
Her gidişinde günler kısalır geceler uzardı. Mevsimler bile baharı unutur begonviller açmazdı. Oysa sarı saçlarına en çok onlar yakışırdı.
Mahallede adımın deliye çıktığını da bilmezdin. Neymiş gün boyu duvarlara şiirler yazar resmini çizermişim. Benzemez bilirdim çizdiklerim. Sadece resmin değil, dünyada kim benzerdi zaten sana. Sen bir taneydin. Bir tanemdin.