Geriye doğru baktığımızda geri alınan madalya ve iptal edilen rekorlardan her ülkenin belli ölçülerde doping yaptığını dikkate alsak da sıradan bir sporcunun doping ilaçlarıyla elit sınıf bir atlete dönüşemeyeceğinden ülkelerin spor politikalarına daha yakından bakmak konuyu daha anlaşılabilir kılacaktır diye düşünüyorum. Esasında; Doğu Bloku çöktükten sonra, Sovyetlerden batıya akan son derece düzgün fiziğe ve spor bilgisine sahip yığınları görünce, sadece karmaşık doping ilaçları ile konunun açıklanamayacağı ortaya çıkmıştı. Hele de ülkemize gelen bu insanların spor alışkanlıklarını ısrarla sürdürmeleri, spora özellikle de kitlesel spora başka açıdan bakmayı zorunlu kılmaktadır.
Paris’te yapılan 33. Yaz oyunlarında ülkemiz altın madalya alamadan 3 gümüş 5 bronz madalya kazanarak oyunlara katılan 204 ülke arasında 64’üncü oldu. Oyunlarda 32 branşa ait 48 dalda toplam 329 etkinlik yapılıp 329 altın madalya dağıtıldı. Dağıtılan altın madalyaları 80 ülkenin sporcuları paylaşırken Yaz Oyunlarından hemen sonra gerçekleştirilen Paralimpik Oyunlarına 170 ülke katıldı, ülkemiz 6 altın, 10 gümüş 12 bronz toplam 28 madalya alarak 23’üncü sırayı aldı. Bu arada ilk Paralimpik Oyunlarının 1960’ta Roma’da yapıldığını belirtelim.
Türk Devletler Teşkilatına üye ülkelerin her iki oyunlarda aldığı madalya sayısı ve ülke sıralaması aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir. Türk Dünyası ülkeleri arasında, her iki olimpiyatta 13. sırayı alan, Özbekistan en başarılı ülke olurken, Türk Dünyasını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde toplam 17 altın madalya ile ülkeler sıralamasında 5’inci olacaktı.
Ülkemizin uyguladığı spor politikalarının ne kadar başarısız olduğunu olimpiyatlarda alınan başarısız sonuçlar bir kez daha gösterirken, sporcularımız geleneksel olarak başarılı olduğumuz spor dallarında bile kürsüden çok uzakta kaldılar. Örneğin, güreş dalında bırakın altın madalyayı gümüş madalyanın yanına bile yaklaşan sporcumuz olmadı. Olimpiyatlar, Türkiye’nin bir spor ülkesi olmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Bu konuda yapılması gereken çalışmaların ve doğru spor politikalarının neler olması gerektiğini bu serinin devam eden yazılarında açıklayacağım…
Olimpiyat Madalya Sıralaması
Sıra | Ülke | Altın | Gümüş | Bronz | |
13 | Özbekistan | 8 | 2 | 3 | |
14 | Macaristan | 6 | 7 | 6 | |
30 | Azerbaycan | 2 | 2 | 3 | |
43 | Kazakistan | 1 | 3 | 3 | |
64 | Türkiye | 0 | 3 | 5 | |
68 | Kırgızistan | 0 | 2 | 4 | |
Türkmenistan | 0 | 0 | 0 | ||
TOPLAM | 17 | 19 | 24 | ||
1 | Amerika | 40 | 44 | 42 | |
4 | Avustralya | 18 | 19 | 16 |
Paralimpik Oyunlar Madalya Sıralaması
Sıra | Ülke | Altın | Gümüş | Bronz | ||
13 | Özbekistan | 10 | 9 | 7 | ||
23 | Türkiye | 6 | 10 | 12 | ||
26 | Macaristan | 5 | 6 | 4 | ||
28 | Azerbaycan | 4 | 2 | 5 | ||
39 | Kazakistan | 2 | 3 | 4 |
Olimpiyattan sonra, her ülke elde ettiği sonuçları değişik yönlerini öne çıkararak değerlendirdiler. Örneğin İngiltere olimpik sporcular yetiştirmek ve hazırlıklar için harcadığı paranın 17 milyar Sterlin olduğunu ve alınan 14 altın madalyanın her birinin 1 milyar Sterlinden fazla paraya mal olduğunu ve harcanan parayla elde edilen hasılanın birbiri ile uyumlu olmadığını dile getirdiler. Hatta, durumu değerlendirip gerekirse olimpiyatlara bir daha katılmama kararı alacaklarını belirttiler.
Ancak, başta futbol ve boks olmak üzere önemli bir ekonomik büyüklüğe ulaşan spor faaliyetlerini göz önüne aldığımızda, bırakın olimpiyatlardan çekilmeyi, İngiltere’nin sporcularımızı nasıl daha başarılı hale getirebiliriz sorusuna bir cevap arayacağından zerrece kuşkumuz yok. Diğer yandan toplumun alt gelir gruplarında yer alan nüfusun daha iyi bir hayat seviyesine kavuşması için bir kanal açan sporun sosyolojik nedenlerle de ihmal edilmesi mümkün değil.
Bizim kuşağımız, bir lokantada kendisine ısmarlanan yemeğe teşekkür eden güreşçimizi amatörlüğü ihlal etti diye şikâyet eden Burhan Felek’in aksine, 1980’de batı blokunun boykot ettiği Moskova Olimpiyat oyunlarını seyrederken oyunların yalnızca bir amatör spor organizasyonu olmadığını çok net bir şekilde anlamıştı. (Bu olimpiyatların Mişa’nın Gözyaşları temalı kapanış seremonisi olimpiyat tarihinin unutulmazları arasındadır) Yıllar sonra doğu blokunun çökmesi sonrasında Moskova’ya gitme şansını elde edip olimpiyatlar için inşa edilen devasa Cosmos otelinde kalınca sporun siyasetle olan bağını daha yakından duyumsama fırsatı bulmuştuk.
Özellikle soğuk savaş döneminde her olimpiyat adeta savaş meydanına, daha doğrusu, doğu ile batı arasında spor sahaları üzerinde kapitalizm-sosyalizm kavgasına dönüşmüştü. Doğu Bloku ülkelerinin sporcuları altın madalyaları alınca, madalyayı neden Doğu Bloku sporcularının aldığını açıklama görevi “batı”ya düşüyordu. “O kadar karmaşık doping ilaçları geliştiriyorlar ki, bizim sporcularımız dopingli sporcularla adil şartlarda yarışmıyorlar”. Başarısızlığı toptan doping maddelerine bağlamak çok haklı olmasa da doping iddialarını haklı çıkaracak sonuçlar da yok değildi. Örneğin 800 metre kadınlar yarışında 1983 yılında rekor kıran Çekoslavak Jarmila Krotochvilova’nın kırdığı 1.53,28’lik rekor ve 1985 yılında Doğu Alman Marita Koch’un 400 metrede kırdığı 47,60’lık rekor o günden bugüne kadar geçilememiştir. 1968 Mexico City’de uzun atlama erkekler Olimpiyat rekoru olan 8.90cm’lik atlayışın olimpiyatlarda hala neden geçilemediği ise ABD’li atletin yetenek ve çalışkanlığı ile açıklanmaktadır.
Geriye doğru baktığımızda geri alınan madalya ve iptal edilen rekorlardan her ülkenin belli ölçülerde doping yaptığını dikkate alsak da sıradan bir sporcunun doping ilaçlarıyla elit sınıf bir atlete dönüşemeyeceğinden ülkelerin spor politikalarına daha yakından bakmak konuyu daha anlaşılabilir kılacaktır diye düşünüyorum. Esasında; Doğu Bloku çöktükten sonra, Sovyetlerden batıya akan son derece düzgün fiziğe ve spor bilgisine sahip yığınları görünce, sadece karmaşık doping ilaçları ile konunun açıklanamayacağı ortaya çıkmıştı. Hele de ülkemize gelen bu insanların spor alışkanlıklarını ısrarla sürdürmeleri, spora özellikle de kitlesel spora başka açıdan bakmayı zorunlu kılmaktadır.