Sözlerimizi toparlarsak, ülkemiz ve halkımız maalesef “AKP iktidarında zor durumdadır.” Bu itibarla, sandığın bir an önce halkın önüne gelmelidir. “Bu tarih 2025 sonbaharı ya da 2026 yılında ilkbaharında olması mantıklıdır.” Milletvekillerinin iki yıllık süresi bu tarihlerde bittiği için, erken seçim yapılabilir. Erken yapılacak seçim, “Türkiye’nin demokrasi tarihinin en önemli seçimi olacaktır…!”
Değerli okuyucularımız merhaba.
MHP lideri Devlet Bahçeli’den Öcalan Mecliste “DEM Parti Grubunda Konuşsun” tümcesini duyduğumda, kulaklarıma inanamamıştım. Terörist başı ile âdeta pazarlık yapılmaktaydı! Bu konuşma, hukuken açık seçik suç unsuru taşımaktaydı. Bu teklifi ben yapsam ne olurdu diye düşünmüştüm, doğal olarak.
Bir hafta bekleyelim dedik, bakalım sayın Başkan ne diyecek diye…! Yaklaşık üç gün sesi çıkmadı. Sonra ortağını överek, ”Ne kadar değerli olduğunu, bu değer çerçevesinde uzattığı elin altın ölçüsünde olduğunu belitti…” sayın Başkan Erdoğan’ı iyi tanıdığımız için, söyledikleri şaşırtmadı… Sayın Başkan Erdoğan ne hayal etti ne oldu? Bir, en büyük hayali “Apo’nun, PKK üzerindeki gücünü tartmak”, iki, “DEM Parti ne tavır gösterecek?” Üç, “Güya Ana Muhalefet Partisi lideri Özel ne yapacak, yetmez CHP içinde bölünme olacak mı?” Dört, “Milliyetçi kanat ve İslâmcı kanadın tepkisi nedir?” Başkan Erdoğan bu dört sorunun üçünden ummadığı bir tepki aldı. Deyim yerindeyse “Dengeyi lehine çevirmek isterken, güç kaybına uğradı…!” Özür dileyerek beşinci beklentiyi de ekleyelim, “Ekonomik çöküş unutturabilmek…!” Sözlerimizi toplayalım beş beklentinin dördü olmadı…!
Bir, “Kandil, Bahçeli’nin Apo restini gördü ve net olarak bu öneriye hayır dedi.” Gerekçe olarak da “Apo’nun silah bırakma çağrısı olsa bile, asıl muhatabın kendilerinin olduğunun altını çizdi. Pratikte mücadeleyi Kandil’in sürdürdüğünü belirtti…!”
İki, “DEM Parti bu çağrıyı görünüşte olumlu karşılamış görünse de AKP ve Başkan’a, Çözüm Süreci’ne ihaneti anımsatıldı…!” Böylelikle buradan da beklenen olumlu yanıt gelmedi.
Üçüncü beklenti kısmen oldu. CHP’nin içinde bölünmüşlük su yüzüne çıktı. Burada “CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in deneyimsizliği ve siyasi bilgisinin zayıflığı ortaya çıktı.” Niye kısmen dediğimizi size açacağız.
Gelelim dördüncü beklentiye. “MHP’nin milliyetçi kanat üzerindeki etkisi kullanılarak, bu camianın yarısından alınacak destek beklentisi de boşa çıktı. Üstüne üstlük kendi tabanından da büyük tepki geldi…!” Böylelikle bu amaca da ulaşılamadı.
Son amaç “Halka ekonomik sıkıntılarını unutturabilmek.” Maalesef bu da boşa çıktı. CHP dahil çoğu partiler yönünü ekonomiye çevirince, planlar alt üst oldu.
Apo Açılımının beklentileri ve sonuçları böyle anlattıktan sonra, “Bahçeli bu çıkışı niye yaptı sorusu gündeme geldi.” Kimi bu adımın AKP ve Başkan Erdoğan’a karşı bilerek yapıldığını belirtti. Peki niye? AKP’ye son darbeyi vurmak için dediler. Kimileri bizim anlattıklarımızı dile getirdiler.
MHP’nin, Cumhur İttifakı’nda “Bakan” olarak temsil edilmemesi tavrı avantaj doğuruyor. O da nedir diye sorarsanız, “MHP’nin, AKP’den kopan seçmenin çoğunu kapması…” Bu durum “Yerel seçimlerde Yeniden Refah Partisi’nin çıkışı ile” büyük darbe yedi…! Burada tehlike “MHP’nin oy kaybıyla birlikte, Cumhur İttifakı’nın iktidardan düşmesidir…”
“Başbuğ kavramı milliyetçiler için büyük önem taşır.” Rahmetli Başbuğ Türkeş’in değerli kızı sayın Ayyüce Türkeş çok önemli bir konunun altını çizdi. Sayın Ayyüce Türkeş “MHP’nin artık kimliğini yitirdiğini ve Genel Merkez’de bulunan “Rahmetli babası Başbuğ sayın Alpaslan Türkeş’in resminin kaldırılması gerektiği” açıklaması yerinde bir açıklamadır. Yıllardır “MHP ve ülkücü oluşumun bu toplum için çok önemli olduğu” vurgusu yapardık, maalesef “sayın Bahçeli sayesinde milliyetçi kesim MHP’yi terk etti.” Sevindirici olan “Zafer Partisi’nin barajı geçtiğinin artık anketlerde görünmesi…!” Bu konuda değerli Hocam Ümit Özdağ’ı gönülden kutlamak isterim. Umarım bir gün “MHP’nin başına geçerek, bu partiyi yaşatır…!” Her yazımda belirttiğim gibi “Ulusal solcu olarak, Ümit Özdağ Hocamızı can-ı gönülden destekliyorum.”
Bir iki söz de sayın Devlet Bahçeli’ye…! Ey Bahçeli, siz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ne dendiğini bilir misiniz? Gazi Meclis… Gazi Meclis’te “Bebek katilinin ne işi vardır?” Ey Bahçeli…! Sen ne dediğinin farkında mısın? MHP neyi savunur bilir misin? Devletin bütünlüğüne savaş açmış, binlerce masum insanı katletmiş örgütün başı, “Mecliste konuşsun.!”, Ulusumuzun büyük mücadelesini yöneten “Gazi Mecliste Terörist başı konuşacak, öyle mi…!” Hele son konuşmasında “Apo ha Mecliste konuşmuş ha İmralı’da dedi…!” Bu cümleye söylenecek çok söz var da savcıların ilgisini çekmeyelim…! Böyle bir sözü “Muhalif biri söylese” çoktan hapishaneyi boylamıştı…! Sayın Bahçeli’ye bu kadar söz yeter diyelim.
Gelelim CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in incilerine… Ana Muhalefet Partisi liderinin “Her konuşmasından sonra, sözüm yanlış anlaşıldı demesinden bıktım…!” Doğru cümle kurmasını bilmiyorsanız, gelin ben size Türkçe dersi vereyim. Para da istemiyorum. Yeter ki doğru cümle kurun da sürekli alt yazılı açıklama yapmak zorunda kalmayın! Sayın Bahçeli’nin konuşmasından sonra, ”El yükseltiyorum, Kürt Yurttaşlara Devlet vaat ediyorum” demek de ne demek? Adama sorarlar “Sen bu ülkenin Kurucu Partisinin başkanı değil misin…!” Bu cümlenin hangi yanını incelesek elimizde kalır. Sayın Özel, unutmayın “El yükseltirseniz, sayın Bahçeli’den daha büyük bir vaatten söz etmeniz gerek.” Gerçi sonraki cümlesi daha da aptalca ve tehlikeli…! Kürt Yurttaşlarımıza Devlet vaat etmekte ne demek? Bu söz tepki alınca da kurduğu “Kürt Yurttaşlara eşit haklar” cümlesi de bir o kadar yanlış! Sayın Özel, bana Anayasa ve yasalarda “Kürt Yurttaşları ikinci sınıf durumuna düşüren madde gösterin…!” Siz Avrupalı “Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının ağzıyla nasıl konuşursunuz?” Ey Özgür Özel “Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun…!” yeter artık.
Yerel Yönetimlere kayyum atanması yanlıştır. Bu kesin. Ancak buna da karşı çıkmanın doğru yolları vardır. Maalesef sayın Özgür Özel burada da yanlış yapıyor. Esenyurt Belediye Başkanlığına Kayyum atanması sonrası, Esenyurt Başkanlığı’na yapılan “Kayyum Atanmasına tepki gösterilmesi gerek” doğru. Ama bunu yaparken “Partilerin hepsiyle birlikte hareket edilmesi gerek.” Sayın Özel sanki Esenyurt Belediye Başkanı DEM Partili gibi davranıyor. Olmaz. DEM Parti ile dolaylı güç birliği var doğru. Biz şunu demiyoruz ki, “Esenyurt Belediyesi’ne Kayyum atanmasına tepki gösterirken, DEM Parti orada olmasın.” Bu yanlıştır. DEM Parti bu ülkenin legal partisidir. “PKK ile birlikte hareket ediyor” diyorsanız, “Anayasa Mahkemesi’ne başvurursunuz”, iktidar isterse kapanır…! Ama istemezler. Çünkü “AKP’nin ve MHP’nin ellerindeki istismar oyuncağı elden gider.” Bu arada, “İktidarın Mardin Anakent Belediyesi ve diğer iki Belediyeye Kayyum atanması yanlıştır.” Madem bu başkanların “Terör Örgütü ile bağı vardıysa, YSK niye adaylığına izin veriyor?” Hadi sonradan oldu, o zaman “O belediye başkanlarının yerine, seçilen belediye meclis üyeleri yeni başkanları seçer.” Bu kadar basit. Ama böyle yapmıyorlar, neymiş yasa böyleymiş…’ O zaman değiştirim. Hani demokrasiye inanıyorsunuz ya. Size demokrasi, muhalefete yok!
CHP “Cumhurbaşkanı adayını açıklasın” baskılarına boyun eğmemelidir. Çok dikkatli olmalıdır. Bizim görüşümüz “Cumhurbaşkanlığına CHP’nin iki önemli adı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş aday olmalıdır.” Böyle olursa, sayın Tayyip Erdoğan aday olsa bile, üçüncü olur. Şansı yüzde bir bile olamaz. Herkes aklını başına alsın. Tayyip Erdoğan’ı bu stratejiyle rahatlıkla yenersiniz. Hiç kuşkunuz ve tereddüttünüz olmasın. Bu işin kesin ve tek yolu budur.
Bu arada ABD seçimleri sonuçları belli oldu. Donald Trump ikinci kez “ABD Devlet Başkanı” oldu. Sayın Başkan Erdoğan Trump’u kutlarken “Değerli Dostum” hitabı dikkatimi çekti. Sayın Erdoğan her zaman olduğu gibi “Geçmişi unutmuş maalesef…!” Donald Trump’un seçilmesi “Ukrayna-Rusya savaşının bitmesi” ve “İsrail’in Hamas’ı yok edinceye kadar savaşması” demektir. Çin için anlamı “ABD ile ekonomik savaşın zirve yapması” demektir. Suriye’deki ABD gücünün geri çekilmesi, oradaki “PYD güçlerinin kalıcı olması” anlamını taşıyor. Irak’ta ise, “Kürt Özerk Devleti’nin güçlenmesi” ve ABD Ordusu’nun geri çekilmesi demek. Trump demek “Devleti ekonomik çıkarlar” üzerine kurmak demektir. Çin ile “Ekonomik savaş” bayrağı açılacaktır. Peki Türkiye açısından Trump yönetimi olumlu sonuçlar doğurur mu? Hep dillendiriyoruz “AKP’nin belirli bir dış siyaseti yoktur, AKP günlük, ilkesiz ve asla stratejik olmayan yol izliyor…!” Bu yüzden Dünya’da hiçbir ülke sayın Başkan Erdoğan’a güvenmiyor. Avrupa Birliği’ne girmek istiyoruz diyorlar, AB kabul etmiyor. BRICS’e başvuruyorlar, kabul edilmiyor. “ABD Yunanistan’a üsler kuruyor, Yunanistan “Adaları silahlandırıyor, elimizdeki adalarda Yunan bayrağı dalgalanıyor” sayın Başkan Erdoğan’dan ses yok. “Bir gece ansızın Tel Aviv’e geliriz” diyen sayın Başkan üç gün geçmeden “İsrail’in hedefinde Türkiye var” diyor…! Sayın Başkan Erdoğan’ın bu zikzaklı gidişatı dış siyasette de ülkemizi zor durumda bırakıyor. Böylesi bir durumda, Trump gibi “Devlet yönetmeye iş adamı mantığıyla” bakan birinin Türkiye’ye ilgili olumlu bakacağı düşüncesi, “Zeki biri için aptalca” olur. Trump ile Türkiye çok zor günler yaşayacağı kesin. Maalesef…!
Sözlerimizi toparlarsak, ülkemiz ve halkımız maalesef “AKP iktidarında zor durumdadır.” Bu itibarla, sandığın bir an önce halkın önüne gelmelidir. “Bu tarih 2025 sonbaharı ya da 2026 yılında ilkbaharında olması mantıklıdır.” Milletvekillerinin iki yıllık süresi bu tarihlerde bittiği için, erken seçim yapılabilir. Erken yapılacak seçim, “Türkiye’nin demokrasi tarihinin en önemli seçimi olacaktır…!” Bakalım neler olacak, ne demişler “Zaman en iyi ilaçtır…!” Türk Devriminin Ulu Önderi Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 86. Yılında özlem, sevgi ve saygıyla anıyoruz. Sonsuza kadar “Kurduğun Cumhuriyetin ve Devrimlerinin koruyucusu olacağız, Türk Ulusunun gerçek Başbuğu ve Ulu Önderi Atatürk.” Saygılarımızla.
NOT: Bize ulaşmak isteyen dostlar [email protected] adresine mail atabilir. Düşünce ve önerilerinizi bekliyoruz. Sevgiyle kalın.