Din siyasallaştığı anda toplum nazarında olumlu etkisini kaybetmeye başlar. A.Yağmur Tunalı bu hafta ülkemizin kanayan bir yarasına parmak basıyor
İnsan gibi fikir hareketleri de gücü ele geçirince anlaşılır. Kendilerini dinle tarif edenler iyi ki başa geldiler de gördük. Evet, sınanmadan kolay bilinmez ve tam anlaşılmaz. Batı, dini siyasetin dışına taşıdığından beri rahat. Problem bizde. Yeni dünyada başa gelmiş ve başarılı olmuş bir dini hareket yoktur. Tepeden tırnağa bozmayan da yoktur.
Uç örnekler El-Kaaide, Taliban ve İşid’dir. Türkiye bu örneklere uzak sanılır. Oysa bazı bakımlardan bir tık gerisindesiniz. Okulların yarısını İmam Hatip’e çevirmenin, her çocuğun hafız olmasını özendirmenin, yani anlamadan tekrar ederek düşüncenin gereksizliğini yerleştirmenin başka türlü bir sonucu olmaz. O radikallere arka bahçeyi hazırlar. Bunlar şakaya gelmez sosyolojik göstergelerdir.
Din, her türlü emel için elverişli enstrümandır. Dinden görünmenin tadını alan bırakamaz. Dozu azalmaz, gittikçe artar; keyif veren, uyuşturan içecekler gibidir.
Dillerine korku hâkimdir. “Ben yoksam siz de yoksunuz!” korkutması insanları kıskıvrak bağladığında dönüşü zor bir yol görünür. Aslında koroyu idare eden ses dediği yerden uzağa savrulmuştur. Hedef gittikçe darlaşır ve yarattığı dehlizde davası kendisi haline gelir. Bizde yaşanan da budur.
O Talihsiz Konuşma
Erdoğan’ın İmam Hatip Kurultayı’nda yaptığı konuşma bize daha çok şey söyletecek kadar dehşet vericiydi. Bir kere doğrular üzerinden konuşmadı. “Çağ atlattık” demeye gelen sözleri doğrunun yanından geçecek ifadeler değildi. Nezaketen böyle söyleyişim de hakikati incitir. O halde söyleyeyim: Bir devlet adamı böyle bir saptırmaya girme hakkını kendinde görürse, yıkımın büyüğü kapınızdan gireli çok olmuştur.
Kamplaşmayı körükleyen cümleleri yanında şunlar da akla ziyandı: “Benim en önemli sıfatım imam hatipli olmaktır. Bana ömrüm boyunca yaptığın tek bir şeyi, ortaya koyduğun tek bir eseri söyle deseler, tereddüt etmeden vereceğim cevap gayet açıktır: İmam hatip okullarının önündeki engelleri kaldırmaktır, imam hatiplerin sayısını, eğitim kalitesini artırmaktır.”
İşte size bir itiraf ve yaptığının ne olduğunu anlamayanın ortaya çıkardığı başarısızlık ve bozgun fotografı. Bu kafayla orta dereceli okulların neredeyse yarısını imam hatip yaptık. Kontenjanları dolmadı; bir bölümü de öğrencisiz binalar halinde kaldı.
Diğer taraftan, duyan zanneder ki bu propagandayı yapan devlet erkânının çocukları İmam Hatiplerdedir. Hayır, özel okullarda ve daha çoğu yurtdışında okuyor. İsteyen küçük bir araştırmayla bunu görür. Fakat halk bilmiyor. Nasıl bir işse kimse de bildirmiyor.
İmam Hatipler, verilen öneme ve sonsuz denecek desteğe rağmen başarılı olamadı. Bütün istatistiklerde en altta veya çok gerideler. Erdoğan bu başarısızlığı en büyük hizmeti saydı. Bununla nasıl övünülür? 22 yılın madalyası bu faaliyete ise daha feci durumlara düşmediğimize şükredeceğiniz gelir.
Ayrımcılığın Himalayası
Alıntıladığım bu sözleri bilenler analiz etmelidirler. Bu sözlerde ayrımcılığın en katı kamplaştırma ruhu var. Bu sözler, Cumhurbaşkanı herkesin değil, bir kesimin Cumhurbaşkanıdır manasındadır. O makamın yeminine terstir. Daha çok olumsuz madde sayabilirim. En fenası, teğmenlere buradan saldırmasıdır. Harp okulları ve diğerleriyle İmam Hatipleri karşı karşı getirecek bir tavır içine girişi -yine söylüyorum- akıl almaz bir durumdur.
Niye böyle davrandığını açık: Çiçeği burnunda teğmenlerin de kendisine bağlı –sandığı- İmam hatipliler gibi olması için her şey ayarlanmıştı. Askerî okulları, 15 Temmuz 2016’dan sonra boşuna mı baştan aşağı değiştirmişlerdi? Sınavlarda nasıl da titizlikle öğrenci seçmişlerdi. O seçtikleri bunlar mıydı? Nasıl öyle davranabilirlerdi? Bakınca hepsi de “halk çocukları”, “üstelik birinin adı da İkra” idi. “Nasıl olurdu da Atatürk’ün askeriyiz!” diyebilirlerdi?
Olanları Göreceğiz
Aslında imam hatipli çocuklar da istediği gibi çıkmıyor. Bu çok yönlü başarısızlığı hazmetmesi beklenmez. Dolayısıyle Erdoğan’ın o konuşması, ben her yere hâkim oldum sanıyordum, olamamışım gazaplanmasıdır. İşte bu bakışla devlet idaresi ol(a)mayacağını görmek lazım. Partilerin, particilerin hangisinde olursa olsun bu kafayı reddedeceğiz. Birliğin anahtarı buradadır.
Körü körüne de olsa siyasileri ve siyasi partileri tutanlar olması bize bugünleri getirdi. Bu sosyal bozgun şartlarında onlar olacak. Yeter ki hakikat peşinde ve her durumda konuşanları kaybetmeyelim. Böyle bakabilen namuslular oldukça her bataktan çıkarız. Artık anlamış olmalıyız. Gittiğimiz, gidilecek yol değildir. Uçurumun kenarındayız. Apaçık konuşulacak yerdeyiz. Yeni denen eskiden eski otoriter köhnelik, Türkiye’yi, sosyal ilimler için yeni örnekler yaratan bir ülke haline getirdi. Bozulduk ve bozduk.
Psikoloji ve psikiyatri ilminin -diğer sosyal alanlardan daha çok olmak üzere- bu ortamı hazırlayana şükran borcu var.
Yagmur agbi kaleminize yüreginize saglık.