Artan sıkıntıların baş nedeni yetersiz eğitimdir. Millî eğitim bakanlarımızın, eğitim yöneticilerimizin ve tüm öğretmenlerimizin eğitimci olmaları gerekir. Bunu bilmeyen yahut bildiği halde uygulamayan başkanlar buhran ve yıkım kaynağıdırlar.
7 Eylül 2024 günü bir süre Mardin’in Kızıltepe ilçesinde gezindim. Bir caddeden geçerken baktım AKP binasının kapısı açık, içeri girdim. Üç kişi var oturuyor. Tanıştık, ikisi partili biri sivil polismiş.
Emekli öğretme olduğumu öğrenen genç polis, Türkiye’nin millî eğitim ve kültüründeki bozulmalara dikkat çekti. Ben dinledim, az konuştum.
Sosyoloji okumuş, alanında iş bulamayınca polis olmuş. Polisin bazı anlatım ve düşünceleri şöyle:
“İnsanlarımız kültürlerini, insanlık değerlerini, örf ve adetlerini kaybediyorlar. Eskiden dağlarımızda çok keklik varmış. Avlaya, avlaya bitirmişiz. Geçmişte insanlar et ihtiyaçlarını karşılamak için keklik, geyik avcılığı yapmağa mecburlarmış. Bugün koyun, keçi gibi hayvanlar var. Et ihtiyacımızı bunlardan karşılayabiliriz.
Keklik ve geyikler güzel hayvanlar, dağların süsü ama zevk için avlıyoruz, zamansız avlama yapıyoruz. Dedem anlatırdı, nesilleri yok olmasın diye, çiftleşme ve doğum zamanında, domuzları bile avlamazlarmış. Vicdan kalmadı, insanlık ölüyor…”
O polis bunları anlattıkça, kendisine ve doğudaki insanlarımıza olan sevgim ve saygım bir daha arttı. Çünkü ilgili bakanlık ve kurumların yapmadığı görevleri o polis ve benzerleri yapıyorlar.
Kayseri’nin Karatay köyünden doğuya giderken tanışıp sohbet ettiğimiz Menderes adındaki bir inşaat ustası şunu anlatmıştı: “Yurt dışında çok çalıştım, çok ülkeyi gezdim. Müslümanların geleceği iyi değil. Lübnan’da İsrail’e komşu bir köyde çalışırken, Müslümanların tarlaları ve dağlarının kuru ve ağaçsız; İsrail’inki yemyeşil. İsrail’in keçileri çayır, ağaç yapraklarını yiyorlar, Müslümanların keçileri kâğıt ve naylon parçası geviyorlar. Müslümanlara böylesi tembellik yakışmıyor.”
Doğuda bir kasaba, etler sizin ürününüz mü deyince; “ne gezer, İran’dan geliyor” dedi. Dağ ve meralarımız boş, kahvehanelerde boş oturuyoruz, İran’dan sığır eti getirtiyoruz. Utanılacak bir şey. Kızıltepe’deki polisimiz, millî eğitimimizle ilgili olarak da ilginç tespit ve tekliflerde bulundu. Söylediklerini özetliyorum.
“Fakültelerimiz ihtiyaçtan çok fazla öğrenci okutuyor. Planlama yok. İhtiyaç fazlası okuyanlar işsiz kalıyorlar. Geçinmek için bilmedikleri işi yapmaya mecbur oluyorlar. Tabii verim düşüyor. Örneğin bugün Urfa’da atçılığı okumuş (veterinerlik okumuş) gençler, kendi alanlarında işsiz kalınca ücretli öğretmenlik yapıyorlar. Atçılar öğretmenliği bilmezler ki. Tanıdığım bir öğretmen anlattı, atçı öğretmenler sınıfa girdiklerinde öğrencilere, şu sayfaları okuyun diyorlarmış. Ders işlemesini bilmez ki.”
“Her mesleğe ihtiyacı kadar öğrenci alınmalı. Öğretmenliği öğretmenlik, polisliği polislik okuyanlar yapmalı. Eskiden öyleydi ama şimdi değil. Urfa’da 6.000 ücretli öğretmen var. Bunlar atçı yahut başka meslekten. Çocuklar cahil yetişiyor…”
Anlattıklarımdan şu sonuçlar çıkıyor:
- Anadolu’nun geçmişteki kültüründe hayvanlar da kutsaldı, korumaya değerdi. Bugün insan sevgisi kadar hayvan sevgisini de kaybettik. İnsan kadar hayvanlara da acımayan bir ulus çok bedel öder. Türkiye bedel ödeyecek yöne doğru ilerliyor.
- Artan sıkıntıların baş nedeni yetersiz eğitimdir. Millî eğitim bakanlarımızın, eğitim yöneticilerimizin ve tüm öğretmenlerimizin eğitimci olmaları gerekir. Bunu bilmeyen yahut bildiği halde uygulamayan başkanlar buhran ve yıkım kaynağıdırlar.
- Kızıltepe’de konuştuğum genç polisimiz (gibi daha binlercesi var) Türkiye’nin umut kaynağıdırlar. Türkiye böylelerinin irfanıyla ayağa kalacak ve güçlenecektir.
Devamı var