“Toplumun ilerici ve laik güçleri, el ele verip yoksul çocukların ailelerini bu açmazdan kurtarmak zorundadır. Ülkemizin ve laik Cumhuriyetin geleceği için en temel görev budur!” diyen Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen bugünkü köşe yazısında liselerle eşleştirilmeye çalışılan Kuran eğitim merkezlerini ele aldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, dört gün önce Anadolu Ajansı’na röportaj verip eylül ayında açılacak dört yeni Kuran eğitim merkezini anlatmış.
Hafızlığını tamamlamış, LGS’ye girmiş öğrenciler Diyanet’e başvurucakmış. Hem liseye gideceklermiş hem de eğitim merkezlerindeki müfredatı da göreceklermiş. Kuran eğitim merkezleri MEB tarafından belirlenen liselerle eşleştirilecekmiş; böylece öğrenci günün yarısında okuldaki derslerini aldıktan sonra diğer yarısını Kuran eğitim merkezlerinde geçirecekmiş.
İlk yıldaki hedefleri hem çocuğun hafızlığını pekiştirmek hem de Arapça öğrenmeye sevk etmekmiş. 2. ve 3. sınıfta ise temel İslami eğitimlere geçilecekmiş. Eğitim merkezlerinin müfredatı Diyanet tarafından hazırlanacakmış ve eğitimlerde Diyanet’in uygun gördüğü ders materyalleri kullanılacakmış. Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde ise Diyanet Akademisi, müftülükler ve ilahiyat fakülteleriyle işbirliği yapılacakmış.
Ankara, İstanbul ve Rize’deki merkez erkeklere, Bursa’daki ise kız öğrencilere yönelik faaliyet gösterecekmiş. Kuran eğitim merkezlerinde her çocuk burslu olacakmış, Türkiye Diyanet Vakfı ve işbirliğine varılan diğer vakıflar bursları karşılayacakmış.
TARİKATLARIN CİRİT ATTIĞI ALAN: EĞİTİM
Öncelikle işbirliğine varılan diğer vakıflar hangileridir? Diyanet’in ve MEB’in diğer uygulamalarına bakılırsa tarikatlara ve cemaatlere bağlı vakıflar olduğunu tahmin etmek zor değil.
Çocuklara “Sizi burslu okutacağız” diyerek lise aşamasında dini eğitime yöneltecek olan bu uygulama, anayasadaki laiklik ilkesine ve MEB’in uymakla yükümlü olduğu Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırıdır. Laik eğitim vermesi gereken MEB’e bağlı okulların Kuran eğitim merkezleri ile eşleştirilerek çocuğa eğitim gününün yarısında dini eğitim verilmesi ve bunun bursa bağlanarak bir zorunluluk yaratılması açıkça laiklik ilkesini çiğnemektir.
Eğitimdeki dinselleşmenin yeni bir uygulaması daha bu şekilde başlatılırken özellikle yoksul ailelerin çocukları hedef alınacaktır. Öğrencileri örgün eğitimden uzaklaştırıp alternatif kurslara yönlendirdiği için eleştirdiğimiz mesleki eğitim merkezleri (MESEM) uygulamasını düşünürseniz, şimdi yoksul ailelerin çocukları iki seçenek arasında sıkıştırılıyor: Ya MESEM’lerde ucuz işgücü olmayı kabul etmek ya da imam hatiplere ve hafızlık kurslarına zorunlu kalmak.
EN BÜYÜK SORUN EĞİTİMDEKİ DİNSELLEŞME!
Türkiye’de AKP döneminde eğitimin Diyanet ve sermayeye teslim edilmesiyle gelinen nokta 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu’na (Öğretim Birliği Yasası) tümüyle karşıdır. Bu uygulama hakkında derhal dava açılmalıdır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu hiçbir kriz, eğitimdeki dincileşme durdurulmadan aşılamaz. Çünkü daha önce birçok yazımda hatırlattığım gibi, AKP sonunda bir KARŞIDEVRİM TARİKATI’na dönüştü ve eğitimdeki dinselleşme aracılığıyla kendisine MÜRİT YARATMA operasyonunu da Diyanet üzerinden yürütüyor. Attıkları her adımın arkasında bu hedef var.
Toplumun ilerici ve laik güçleri, el ele verip yoksul çocukların ailelerini bu açmazdan kurtarmak zorundadır. Ülkemizin ve laik Cumhuriyetin geleceği için en temel görev budur!