Yerli ata tohumu ve geleneksel tarım ile üretilmiş, GDO’suz, kimyasal ilaç ve gübre içermeyen, kimyasal katkı maddesi olmayan, “ GIDA” üretmeli ve tüketmeliyiz. Ata tohumu ile üretim yapan çiftçiler devlet tarafından desteklenmelidir. Kendi çiftçimiz, üreticimiz kazanamıyoruz feryadında iken, ithalat saçmalığından da vaz geçmeliyiz.
Benim candan aziz okurlarım! Bugün ülkemiz yoğun bir ekmek savaşı vermekte. Bu ülkenin başına; içinde onlarca katkı maddesi olan, mideyi şişirmekten başka bir besleyici değeri olmayan “Beyaz Ekmek” ürettiler.
Oysa bu asil milletin ekmeği, 1948 yılına kadar esmerdi.
Kullanılan maya ekşi maya olarak evlerde üretilirdi, organikti, doğaldı. Asla kimyasal ve sentetik değildi.
İki dilim yedik mi doyduğumuzu bilirdik.
İşin içine ABD girdi. Allem ile kallem ile Anadolu’nun 14 kromozomlu SİYEZ buğdayı ve 28 kromozomlu KAVILCA buğdayının genlerini oynayarak 48 kromozomlu “CÜCE BUĞDAY” türü geliştirdi.
Adını sapının kısalığından alıyordu.
ABD’nin ve dünya tohum tekelleri durur mu? Para kazanmaları gerekirdi.
Dünyanın verimli ve bakir toprakları ve buğdayları kimyasal gübrelerle, zehirli tarım ilaçlarıyla tanıştı. Kimse tehlikenin farkında değildi.
Buğdayın genetiğiyle sürekli oynandı; ortaya çıkan “buğdayımsı” bir şeydi! Kavılca ve Siyez artık tanınmaz haldeydi.
Emperyalistler durur mu?
ABD, 1950’den itibaren “İhtiyaç Fazlası” diye yardım adı altında bu buğdayımsı ürünü Türkiye’ye sokmaya başladı.
Türkiye kurak yıllarda bu ucuz, genetiğiyle oynanmış GDO’lu Cüce Buğday’ı ithal etmeye başladı.
Ne mi oldu?
Ucuza verdiği buğdayı, pahalı ilaçlar satarak kat be kat fazlasıyla geri aldı.
Çünkü ülkede gluten, diyabet, çölyak, her türlü otoimmün hastalıkları, obezite, Alzheimer, demans, dikkat eksikliği gibi artı nörolojik, romatizmal hastalıklar patladı.
CHP’nin şedit uygulamalarından korkan halkın, bir kurtarıcı ve demokrasi havarisi gibi gördüğü DP’nin dış politikaları ülkeyi içinden çıkılmaz badirelere taşımıştı.
DP’nin iktidar vadi içinde: 10’dan fazla katkı maddesi olan endüstriyel beyaz undan yapılan “Beyaz Ekmekti.” Hani günümüzde de bedava çay içip, kek yiyip “Millet Bahçelerinde” şöyle çoluk-çocuk yuvarlanacaktık ya! Geldiğimiz nokta, “Tasarruf Önlemleri”
O günkü “Menderes’in daktilosu dalkavuk medya” beyaz ekmeği kalite, zenginlik ve refahın göstergesi olarak sundu. Bugün KKM’tı övenler gibi.
Ne mi oldu?
Bu asil halk, beyaz ekmek yedikçe açıktı, ekmek yemeden doyamıyorum dedi.
Tıka basa ekmek yemenin sonucu sağlığı bozuldu. Alerji oldu, şeker hastası oldu, mide hastası oldu, gebe kalamaz, kalsa da sezaryansız doğum yapamaz oldu.
Esmer ekmeğe göre beş kat fazla ekmek tüketiyoruz. Beyaz ekmek çabuk bozulduğu için, çöpe en fazla ekmek atan ülkeyiz. Bunlar da bonusu.
Yıllar sonra Marshall Yardımı ile Beyaz Ekmek yemeye başlayan Avrupa ülkeleri, Beyaz Ekmek yemeyi bıraktı. Geleneksel katkı maddesiz, GDO’suz ürünlere ve ekmeğe yöneldi.
Yeni yeni Tam Buğday ekmeği ile Beyaz Ekmek arasındaki farkı anlamaya başladık.
Hastalıklardan korunmak için İLAÇLARA değil, sağlıklı ve doğal besinlere sarılmamız gerekiyor.
Bütün bunlara bir de tam pişirilmeyen, içi hamur beyaz ekmek eklenince gerisini siz düşünün.
Çare nedir?
Yerli ata tohumu ve geleneksel tarım ile üretilmiş, GDO’suz, kimyasal ilaç ve gübre içermeyen, kimyasal katkı maddesi olmayan, “ GIDA” üretmeli ve tüketmeliyiz. Ata tohumu ile üretim yapan çiftçiler devlet tarafından desteklenmelidir.
Kendi çiftçimiz, üreticimiz kazanamıyoruz feryadında iken, ithalat saçmalığından da vaz geçmeliyiz.
Esen kalınız.
NOT: Ben Ziraat mühendisi değilim. Bu tür yazıları araştırarak yazıyorum. Bu konularda uzman bir ziraat mühendisi önerebilirim. Rız Tahir Yel: +90 533 515 65 00