Türkiye Uzay Araştırma Kurumuna iki yıllık Tarlada Sebze ve Meyve Bölümü mezunu bir kişi atanmış. Hani seçim öncesi millet dolmuş parası vermemek için yarı maraton yürürken nam olsun diye ilk Türk Astronotumuzu uzaya araştırma için göndermiştik. Sonrası neden gittiği araştırılırken ikincisi de uzaydan tepemize bakmıştı. İşte yeni atanan tarlada bitki ve meyve yetiştirme uzmanı için millet şunları demişti. Ülke topraklarının altı üstüne getirilip siyanürle zehirlendiği için son umut uzaydaki gezegenler mi acaba? Mars’ta hıyar, Uranüs’te karpuz, Satürn’de ayva, Merkür’de patates, domates gibi meyve ve sebzeler mi yetiştirecek?
Geçen hafta medyada bir haber şöyleydi: Türkiye Uzay Araştırma Kurumuna iki yıllık Tarlada Sebze ve Meyve Bölümü mezunu bir kişi atanmış. Hani seçim öncesi millet dolmuş parası vermemek için yarı maraton yürürken nam olsun diye ilk Türk Astronotumuzu uzaya araştırma için göndermiştik. Sonrası neden gittiği araştırılırken ikincisi de uzaydan tepemize bakmıştı. İşte yeni atanan tarlada bitki ve meyve yetiştirme uzmanı için millet şunları demişti. Ülke topraklarının altı üstüne getirilip siyanürle zehirlendiği için son umut uzaydaki gezegenler mi acaba? Mars’ta hıyar, Uranüs’te karpuz, Satürn’de ayva, Merkür’de patates, domates gibi meyve ve sebzeler mi yetiştirecek? Türk bilim adamlarımız diye sevinenler bile olmuştur. Akape’den bir bakanın dediği gibi seçmenimize uzaya beş şeritli yol yapıyoruz desek inanlar buna da inanır.
Bir örnekte kendimden… Türkiye’nin en büyük kentlerinin birinin üniversite kampüsünde ilk kez “Şiir ve Karikatür” sergisi açmıştım. Gazeteciler Cemiyeti ve İletişim Fakültesinin ilk kez düzenlediği Ulusal ve Yerel Basına ödüllerinin de verildiği sempozyuma bende böyle bir sergiyle katılmıştım (Medyanın her dalında ödül verenler nedense karikatür dalında ödül vermeyi unutmuşlardı, uyarım üzerine konuldu ve Yerel Basında Karikatür dalında tek ödülü almıştım. Sonra bazı gerzek gazeteciler tabi sen alacaksın senden başka aday mı var dediler, sanki koskoca şehirde tek karikatürist olmam suçmuş gibi.)Türkiye’de olduğunu sanmadığım bu serginin ikincisini ilkinden aldığım övgüler üzerine açma cüret(!)ve gafletinde(!) bulundum 5-6sene sonra. Sergi salonunun giriş katında Su Sempozyumu düzenlendiği için o katta sulama boruları yer alıyordu Bende dev bir afiş hazırlayıp girişe astım. Kampüste oldukça ilgi görürken İletişim Fakültesinden kimseleri göremedim(Her fakülte girişine küçük afiş asmama karşın). Sergi sonu elimde şiir kitabım ve karikatür albümümle İletişim Fak. Dekanına gittim. Hocam size bir sitemim var Fakülteniz kameramanı ve habercisi su boruları çekerken benim sergimle hiç ilgilenmediler, haber yapmadılar. Bu sözlerim üzerine Hukukçu Prof. başını kaldırmadan konuştu. Bir her yer ve şeye haberci ve kameraman gönderemeyiz. Her yer dediğin sergi salonuyla oturduğun koltuğun arasında sadece bir duvar var, her şey dediğin ben karpuz sergisi açmadım, iletişim Sergisi açtım. Şiir ve Karikatürü iletişim aracı saymazsanız neyi sayacaksınız? Siz İLETİŞİM değil İLLETİŞİM fakültesi olursunuz ancak deyip kapıyı öyle bir çarptım ki giderken umarım koltuğun her şey olmadığını anlamıştır. Bir profun ortalarda kasılarak gezerken İLETİŞİM konusundaki cehaletin anlamamak mümkün mü?