Yenilerde Sultanahmet’te, Türk müşteri kabul edilmediği ; Rize’de ise ikinci sınıf muamele edildiği, basının gündemindeydi… Hani bir Atalar sözü vardır. “Ne ekersen elinle, o gider seninle” Bu Dünya etme bulma dünyası. Herkes ayağını ona göre denk alsın… Bu millet, en ufak bir fırsatta Yunan Adalarına boş yere koşmuyor. Dönenlerin hepsi, Türkiye’den daha ucuza tatil yaptıklarını söylüyor. Demek ki ortada apaçık bir gerçek var… Oh olsun mu demek lazım, Allah ıslah etsin demek mi lazım, karar veremedim.
İnsan yaşlandığını ne zaman anlar? Eğer doktora sık sık gitmeye başladıysanız, bu yaşlandığınızın en belirgin göstergesidir. Peki büyüdüğünüzü ne zaman anlarsınız? Benimki çok basit oldu… Urfa’da, Annem beni de yanına alarak hamama giderdi. İlk başlarda iyiydi, son zamanlarda itirazlar gelmeye başladı “Babasını da getirseydin” gibi laflar havada uçuşunca, demek ki ben büyümüşüm demeye başladım… Hepinize merhabalar olsun mu?
Ahlak her işin başı, ondan yoksunsanız geçici iyilikler dışında hiçbir neticeye ulaşamazsınız… Turizm de bu kanuna tabi önemli bir toplum harekâtı. Bu aralar, yazın dolup taşan beldeler feryat figan, müşteri duasında… Yerli turistin ayağı kesildi de yabancı da yok… Durum, siyasetle aynı. Ne yaparsam yapayım, nasıl olsa gene oy veriyorlar zihniyeti burada da hâkim. Lahmacun bin lira mı, bin beşyüz yapayım. O da kesmedi ikibin yapayım… Aaaa, gene alan var… Bunun bir sonunun olacağı belliydi. İşte o gün de, bu gün… Bundan yıllar önce idi. Datça tatilimizi, Orman Bakanlığının Kovanlık tesislerinde yapıyorduk. Datça’ya 20 km. mesafede şirin bir yer. Arada bir Datça’ya giderdik. Eşim, birgün sandalet fiyatını öğrenmek için satıcıya seslendi. Muhatap almadı. Bir müddet sonra da turistin peşine düştü… Ertesi sene Körfez Krizi meydana geldi, tek bir turist yok. Aynı yerde dolaşırken, aynı satıcı, bizi yol ağzında karşıladı. Bedava verse almayacağımı ve de daha beter olmasını söyledim… Yenilerde Sultanahmet’te, Türk müşteri kabul edilmediği ; Rize’de ise ikinci sınıf muamele edildiği, basının gündemindeydi… Hani bir Atalar sözü vardır. “Ne ekersen elinle, o gider seninle” Bu Dünya etme bulma dünyası. Herkes ayağını ona göre denk alsın… Bu millet, en ufak bir fırsatta Yunan Adalarına boş yere koşmuyor. Dönenlerin hepsi, Türkiye’den daha ucuza tatil yaptıklarını söylüyor. Demek ki ortada apaçık bir gerçek var… Oh olsun mu demek lazım, Allah ıslah etsin demek mi lazım, karar veremedim.
Geçtiğimiz ay KKTC’nin kurulmasına giden yoldaki en önemli km. taşlarından biri olan Kıbrıs Barış Harekatı’nın Ellinci yılını kutladık. Bu vesileyle, eski baro başkanı ve yaptıklarının ve de müthiş dönekliğinin mükafatı Büyükelçilikle ödüllendirilen Feyzioğlu’nun varlığından haberdar olduk. Soylu’nun bile, iyi ki buna benzetiyorum diyeceği yapıdaki zat, bizim acemi oğlanın karşılamasına gitmemiş. Bu durum bana olsa, gurur duyacağım bir olaydır ama Özgür’ümüz kafayı takmış… Dışişlerine şikâyet ettiğini gerekirse AİHM’e gideceğini söylemiş…Burası beni ilgilendirmiyor, ilgilendiren kısmı başka… Linç kampanyasına katılan kimseler yakın tarihte, “İşte cumhurbaşkanı olacak adam” diye, döneği arş-ı alaya çıkartmamışlar mıydı? Allah’tan RTE rakibini kendi seçiyor da, bir de bunların peşinden gitmek zorunda kalmadık… RTE’nin seçtiği rakip gaza gelip, essahtan kendisini cumhurbaşkanı gibi görünce de nelerin olduğunu hep birlikte yaşadık… Peki Reyis’in yeni rakibi kim. Şu an kimi seçmiş görünüyor. Ne dersiniz… Gaza gelip 2028 de ikinci bir hüsrana daha uğrar mıyız?
Bugün yazımı, bir gözlemimle bitirmek istiyorum. Datça Merkezden çıkıp, tatil köyüme giderken, sağ kol üzerinde epey eski bir Karadeniz fırını var. Karadenizli olmasaydı şaşardım. Bu bölgenin insanı ya müteahhit ya da fırıncı olur. Başka meslek sahipleri en az yedi göbek geriye doğru bir araştırma yaparlarsa, bana hak verebilirler… Bende genelde olduğu gibi fırına yanaştım. Vitrindeki çeşit çeşit ekmeği seyrettikten sonra, en sevdiğim, zeytinyağlı olanı almaya karar verdim. “Dilimleyelim mi?” deyince gayrı ihtiyarı “Olur” dedim ve işlemi takip ettim. Bir ekmekten neredeyse yarım avuç kırıntı çıktı… Birikme kasasına baktığımda, yarı yarıya dolmuştu…Düşündüm : Geniş arka bahçeyi de hesap ederek, bu adam 20-30 tane tavuk beslese ne ete ne yumurtaya para verir, sıfır maliyet işi halleder… Yıllar önce de bir evin bahçesindeki çeşme için akıl vermiştim. Kullanılan su toprağa akıp, bulunduğu yeri balçık yapıyordu. Dedim ki: Hafif bir yatak oluştur, etrafına da ikişer tane, biber, domates, patlıcan dik, ihtiyacını karşıya… Dediğimi yapmayı bırakın, bostan oluşturturdu, satışta yapıyor… Hiç hesaba katmadığımız şeyler bize çok şeyler kazandırabilir. Düşünce tarzımızı bu şekilde kalibre edersek, faydası en başta bize olur…
Hepiniz Allah’a emanet olun . Hoşça kalınız…