Erdoğan, memleketi Rize’de sivil toplum kuruluşları ve sektör temsilcileriyle buluşmasında, bazı siyasi partilerin, “Şu anda hükümet Filistin Başkanı’nı Türkiye’ye davet etsin ve Parlamentoda konuştursun” dediğini belirttikten sonra şunları anlattı: “Size bunu davet etmediğimizi kim söylüyor. Davet ettiğimiz hâlde gelmeyen Sayın Abbas, kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik ama gelmedi. Bekliyoruz, bakalım gelebilecek mi? Gelir veya gelmez ama biz Filistin halkının, Filistinli kardeşlerimizin adına zaten söylenmesi gerekenleri her yerde her toplantıda dile getiriyoruz.” “Kardeşlikten” vazgeçtik; bu nasıl diplomasidir ki, birtakım temaslar yapılıp ön mutabakat sağlanmadan TBMM Başkanı Kurtulmuş’a o mektup yazdırılır, sonra da böyle ayazda kalınır? Dahası; gözümüzle gördüğümüze bile, “yalan”, “kara propaganda” diyenler, böyle bir rezaleti, üstelik Erdoğan’ın ağzından cümle aleme ilân eder? Şu yaşanan, tam anlamıyla, devletin itibarından tasarruftur… Vah devletim vah!..
Erdoğan iki ay önce partisinin Meclis Grup Toplantısında, Türkiye’deki darbeleri Filistin davasından ayrı düşünmenin mümkün olmadığını anlatıp, “Kimse zannetmesin ki, mesele sadece Filistin’dir, Gazze’dir. Siyonizmin eli, içerideki işbirlikçileri, içerideki tasmalı piyonları vasıtasıyla, bölgedeki her ülkeyi karıştırmaya çalışmaktadır. İşte buna biz ‘dur’ dedik” dedi.
Darbeler tarihini 1960’tan başlattıklarına göre, Siyonizmin ne menem olduğunu o tarihten itibaren biliyorlar demektir. Ama gördük ki, iktidarları boyunca bir dargın bir barışık olsalar da İsrail’le yakın ilişki kurmak için can attılar.
Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı olmasa, şimdi “katil, soykırımcı” ilân ettikleri Netanyahu’yu Ankara’da ağırlamalarına ramak kalmıştı.
Ankara’nın gündeminde, Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde 58’i ayakta, 79 kez alkışlanması var. Gerek ABD’ye, gerekse Netanyahu’ya tepki için söylenmedik söz kalmadı.
ABD’nin tüm yönetimlerinin, “Varlık sebebimiz, İsrail’in güvenliğidir.” düsturuyla hareket ettiğini bilmiyorlar mıydı ki, bu kadar kızdılar?!
O Kongre, iki yıl önce Türkiye’nin aleyhine konuşan Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i de 37 kez alkışlamış, bunun üzerine Erdoğan, artık kendisi için Miçotakis diye birisinin olmadığını açıklamıştı. Sonuç; PKK hamiliğindeki gibi, ABD’yle ilişkilere herhangi bir halel gelmedi, Miçotakis de “Değerli Kiriakos” oldu!..
BİR BEBEK KATİLİNİN KONUŞTUĞU İLK MÜSLÜMAN ÜLKE PARLEMENTOSU
Netanyahu’ya alkışlardan hareketle AKP-İsrail ilişkilerine devam edelim.
2007’de, öncesinde birçok katliama imza atmış olan, ama Erdoğan’ın 3 yıl sonra “bebek katili” diyeceği dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la birlikte TBMM Genel Kurulu’na hitap etti.
Peres’in bu hitabının önemi, “Müslüman ülke parlamentosunda konuşan ilk İsrail Devlet Başkanı” olmasıydı.
Önceki gün Saadet Partisi Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, “Şimon Peres katil mi? Katil. Siyonist mi? Siyonist. Kimin zamanında konuşmuş, alkışlayan kim? Tayyip Erdoğan alkışlıyor, siz alkışlıyorsunuz. Şimon Peres’i alkışlayan sizsiniz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” sözleriyle hatırlattığı da işte buydu.
MAHMUD ABBAS NEYİMİZ OLUR?
Konumuz İsrail değil, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. İktidar, HAMAS’a daha bir yakınlık duyduğunu gizlemezken, konumundan dolayı Abbas’la da temaslarını sürdürüyor.
“Bebek katili” Şimon Peres öldüğünde cenazesinde ağlayan, AKP’li bir yazarın “işbirlikçi yönetim” dediği Mahmud Abbas’la ilgili birkaç hatırlatma yapalım.
2013’te BM Genel Kurulu’nda Filistin’e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü verilmesinden sonra ilk yurt dışı gezisini Türkiye’ye gerçekleştirip TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerine hitap eden Abbas, “ilk resmi ziyareti kardeş Türkiye’ye yapmasının garipsenecek bir durum olmadığını” söyledi.
Nasıl “kardeşiz”; onu da Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ağzından aktaralım.
Abbas geçen yıl Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret ettiğinde Uygur sorununu, “Çin’in terörizm, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadelesi” olarak nitelendirince, Bahçeli adeta şu “kara kaplı” dosyayı açtı:
“Uygur Türklerine terörist demek haksızlıktır, bühtandır, günahtır, cinayettir, rezalettir, melanettir, Türk milletine iflah olmaz bir saygısızlıktır. Bizim Filistin davasını desteklediğimiz kadar değilse bile, en azından yarısı kadar Türkiye’nin ve Türk milletinin tarihi haklarını, terörle mücadelesini, geniş coğrafyalara yayılmış esir Türklerin durumunu bugüne kadar ağzınıza dahi almadınız, alamadınız, hakkı telaffuz etmeye hiç yanaşmadınız. Geçmişte Filistin kamplarında eğitilip ülkemize sızan ve sızdırılan teröristlere kol kanat germekten de hiç utanmadınız. Filistin Devlet Başkanı numune de olsa PKK’ya, FETÖ’ye sesini hiç çıkardı, tepki gösterdi, ülkemizle dayanışma mesajı paylaştı mı? Hiç birisini yapmadı, yapamadı, yapmayı aklından geçirmedi. Çünkü konu Türkiye ve Türk milletiydi.”
DIŞİŞLERİ UYUYOR MUYDU?
“Kardeş” Filistin’in, KKTC’yi değil, Rum kesimini tanıdığını da kaydedip sadede gelelim.
Üç gün önce, Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde konuşturulmasına cevap için olsa gerek; TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Cüneyt Yüksel; TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Mahmut Abbas’a mektup yazarak Filistin halkının hak ve adalet mücadelesini tüm dünyaya güçlü şekilde duyurması için TBMM’de hitapta bulunmaya davet ettiğini açıkladı. Yüksel, mektubun 12 Temmuz’da gönderildiğini, Abbas’ın konuşma tarihinin TBMM Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından takip edildiğini de bildirdi.
Tesadüf mü, rol kapma çabası mı, perde gerisini duyduğundan mıdır – bilinmez; aynı akşam Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Netanyahu’ya rest için HAMAS lideri İsmail Henniye’nin Meclis’e davet edilmesini önerdi. Heniyye de yaptığı bu çağrı sebebiyle Davutoğlu’nu telefonla arayıp teşekkürlerini iletirken, TBMM Genel Kurulu’nda dünyaya hitap etmekten büyük onur duyacağını söyledi.
İşte bu gelişmeden sonra büyük bir diplomatik rezaletin yaşandığı ortaya çıktı – hem de bizzat Erdoğan’ın ağzından.
Erdoğan, memleketi Rize’de sivil toplum kuruluşları ve sektör temsilcileriyle buluşmasında, bazı siyasi partilerin, “Şu anda hükümet Filistin Başkanı’nı Türkiye’ye davet etsin ve Parlamentoda konuştursun” dediğini belirttikten sonra şunları anlattı:
“Size bunu davet etmediğimizi kim söylüyor. Davet ettiğimiz hâlde gelmeyen Sayın Abbas, kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik ama gelmedi. Bekliyoruz, bakalım gelebilecek mi? Gelir veya gelmez ama biz Filistin halkının, Filistinli kardeşlerimizin adına zaten söylenmesi gerekenleri her yerde her toplantıda dile getiriyoruz.”
“Kardeşlikten” vazgeçtik; bu nasıl diplomasidir ki, birtakım temaslar yapılıp ön mutabakat sağlanmadan TBMM Başkanı Kurtulmuş’a o mektup yazdırılır, sonra da böyle ayazda kalınır?
Dahası; gözümüzle gördüğümüze bile, “yalan”, “kara propaganda” diyenler, böyle bir rezaleti, üstelik Erdoğan’ın ağzından cümle aleme ilân eder?
Şu yaşanan, tam anlamıyla, devletin itibarından tasarruftur… Vah devletim vah!..