Tüm bunlar yaşanırken iktidarımızın medyası, Erdoğan’ın KKTC’deki sözlerinin “Yunan basınını çıldırtması, Yunanın ayarını bozmasıyla” övündü. Keşke sadece Dendias’ın değil, Sakelaropulu ve Miçotakis’in şu sözleri azıcık kendilerini çıldırttsa da; barış masalları anlatıp semeri dövmekten vazgeçseler!..
Devlette devamlılık esastır. Özellikle de milli meselelerde.
Kıbrıs konusunda onca yaşanmışlığın ardından 2002’de merhum Ecevit’in Başbakanlığındaki hükümetin geldiği nokta, KKTC’nin tanınmasının veya Türkiye’yle entegrasyonunun sağlanmasıydı.
AB, Rum kesimini üye yapmaya hazırlanıyordu. Dönemin Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel şu resti çekti:
“AB, Kıbrıs konusunda son yanlış kararını alarak bölünmüşlüğü nihai bir hale sokarsa, Türkiye ve KKTC, entegrasyon konusunda gerekli adımları atar.”
Gürel’in bu sözlerinden sadece 5 ay sonra AKP iktidara geldi. Siyasi yasaklı olduğu için Erdoğan Başbakanlık koltuğuna oturamasa da AKP Genel Başkanı sıfatıyla ilk ziyaretini Yunanistan’a yaptı.
Başbakan Kostas Simitis ile bugünün Başbakanı Miçotakis’in görüşleri arasında zerre fark yoktu. Ama Erdoğan-Simitis görüşmesi başarılı (!) geçmiş olmalıydı ki, Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, aynen şunu söyledi:
“Tarihi önemde bir görüşme… Yıllardır ilk kez Attila ile görüşmedik…”
Bunun anlamı, Türkiye’nin artık “şahin”lik yapmadığıydı!..
Sonrası çorap söküğü gibi geldi.
AKP iktidarı, Rum kesiminin AB üyeliğine engel olmadı… “Çözümsüzlük çözüm değildir. Masadan kaçan taraf olmayacağız. Ayağımızdaki prangalardan kurtulacağız” diyerek ENOSİS’in bir başka versiyonu olan Annan Planı’nı KKTC’ye kabul ettirdi; o da KKTC’ye uygulanan izolasyonun kaldırılacağı sözüne karşılık.
Tabii ki, bu sözlerini bile tutmadılar.
Koca 22 yıl geçti. KKTC yerinde sayarken;
ABD – AB-Yunanistan – Rum kesimi Enosis hayalinden asla vazgeçmedi…
ABD, Rum kesimine silah ambargosunu kaldırdı… Yunanistan, Rum kesimiyle savunma anlaşması imzaladı… Daha geçen hafta Fransa ve İsrail’in de ilgilendiği Mari Limanı’nda savaş gemilerinin yanaşabileceği kapasitede bir deniz üssü kurulması kararlaştırıldı…
İsrail’in Gazze saldırısından sonra; Alman askerlerinin Kıbrıs’ın Rum kesimine gelmesi, İsrail’e yardımların İngilizlerin buradaki üslerinden gitmesi, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ifadesiyle, burasının İsrail ve bazı ülkelerin lojistik üssü yapılarak tüm Ada’nın hedef haline getirilmesi de cabası…
Şimdi Erdoğan ne buyuruyor?
“Bölgede devam eden çatışmalar karşısında tüm adanın güvenliğini tehdit etme riski olan son derece sorumsuz adımlar atılıyor. Aynı suda iki kere yıkanılmaz” deyip, “iki devletli çözüm için gayretlerini sürdürdüklerini” anlatıyor.
Sormazlar mı; ne yaptınız veya yapmadınız da 22 yıl önceki gerçeği keşfettiniz?!
Azerbaycan ve Katar “dost-kardeş” ülke; ama onların bile KKTC’yi tanıması sağlanamadı.
KKTC’nin, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nda hak ettiği yeri alması için çalışılıyormuş… Türk Devletleri Teşkilatı toplantılarına davet edilmiş, gözlemci statüsü verilmiş, falan. Yeter mi?
Aliyev’in, Barış Harekâtı’nın 50. yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamaya bakalım. Birkaç ay önce Ersin Tatar’ı Azerbaycan’daki Türk Devletleri Teşkilatı Gayrıresmi Zirvesi’ne davet ettiğini hatırlatıp, “İlk defa masa arkasında kendi bayrağıyla yer aldı. Burada kardeşlik borcumuzun gereğini yaptık. Sayın Ersin Bey’in bu toplantıdaki katılımı, KKTC’nin tanınmasına doğru atılan önemli bir adım. Biz her zaman Kıbrıslı kardeşlerimizin yanında olacağız.” dedi.
Afedersiniz, ama KKTC’nin tanınması için Azerbaycan’ın elini tutan ne?!
Geçtik bunu; bari KKTC’deki 50. yıl törenlerine Aliyev de davet edilseydi. Davet edildi de gelmedi mi yoksa?!
ÖZGÜR ÖZEL’İN AÇILIMLARI
Erdoğan’ın Kıbrıs politikasına yönelik eleştirilerimizi sürdürmeden evvel CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e birkaç kelam edelim.
Sittin sene Enosis’ten vazgeçmeyecekleri, bizi de asla üye yapmayacakları ayan beyan ortaya çıktığı halde Türkiye ve KKTC’nin AB üyesi olması gerektiğini anlattıktan sonra, “Biz çözüm istiyoruz. İlk 50 yıl teslim olmamanın, müzakere etmenin ve haklı davayı anlatmanın dönemiydi. İkinci 50 yıl çözümün, çarenin ve Kıbrıs’ın daha mutlu, daha müreffeh olmasının başlangıcı olacak diye ümit ediyorum” dedi, iyi mi?
Türkiye’yi Kıbrıs’ta “işgâlci” ilân eden Yunanistan Savunma Bakanı Dendias’a tepkisi ise daha bir evlere şenlikti. Aynıyla vaki; şunları söyledi:
“Adam geliyor, adaların üzerinde uçuyor, bayrak dikiyor. Tahrik ediyor yani. Ben Sayın Erdoğan’ın yerinde olsam Yunanistan’daki muhataplarıma, ‘Eğer gerçekten samimiyseniz, bu adamı birazcık kontrol etmeniz lâzım.’ diye ifade ederdim. Onun hiçbir yaptığı iyi niyetli değil. Galiba o, Türkiye Yunanistan normalleşmesi olursa kendisi taca çıkacağını… Kendisi şahin olduğu için, aynı Türkiye’deki normalleşme karşıtları gibi. Her gerilimden beslenen birileri oluyor.”
Önceki gün Erdoğan ve MSB’nin Dendias sorunsalına yaklaşımlarını aktarmıştık. Meğer iktidarı, muhalefetiyle yokmuş birbirlerinden farkları!..
KİMİ KİME ŞİKÂYET EDİYORLARSA?
Neymiş; Erdoğan, Yunanistan’daki muhataplarından Dendias’ı kontrol etmelerini isteyecekmiş.
Muhatapları kim? Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu veya Başbakan Miçotakis.
Miçotakis’in önceki gün anlattığımız yaklaşımının dahası var; ama bunu paylaşmadan evvel Sakelaropulu’ya bakalım. Barış Harekâtı’nın yıldönümünde Atina Katedrali’nde düzenlenen törene katılıp Meçhul Asker Anıtı’na çelenk koyarken şunları kaydetti:
“Bugün, Türk birliklerinin Kıbrıs’taki barbarca işgâlinin üzerinden elli yıl geçti; bu, uluslararası hukuka aykırı olarak, topraklarının üçte birinden fazlasının işgalinin devam ettiği bir dönem.”
Erdoğan’a dönersek; KKTC’den Ankara’ya gelirken, Dendias’la ilgili bir soru üzerine, son NATO Zirvesi’nde Miçotakis’le Kıbrıs ziyaretine ilişkin aldıkları kararı hatırlatıp şöyle konuştu:
“Fakat Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias ne yazık ki, farklı bir havada; belli ki Miçotakis ile yaptığımız görüşmeden haberi yoktu, ileri geri açıklamalar yaptı. Onun bir defa kalkıp da Türklerin orada işgâlci olduğunu söylemesinden daha densiz, edep dışı bir ifade olamaz. Dolayısıyla, Sayın Miçotakis’in bu bakanına haddini bildirmesi lâzım. Bizim çok daha fazla konuşmamıza zaten gerek yok. Konuşacaklarımızı bugün zaten konuştuk. Yolumuza da aynen devam ediyoruz.”
MİÇOTAKİS ‘ATTİLA’ ANILARIYLA BÜYÜDÜ
Mademki Erdoğan ve Özgür Özel, Miçotakis’ten böyle medet umuyor; öyleyse onun, önceki akşam “Türk işgalinin 50. yıldönümü” adı altında Rum kesiminde düzenlenen etkinlikteki hezeyanlarından bir demetini beyefendilerin dikkatlerine sunalım:
“Unutmuyorum… Birlik oluyoruz, ısrar ediyoruz, planlı ve iş birliği içinde, nihai sonuca kadar mücadele ediyoruz” dedi…
“50 yıllık istila ve işgâlle karşı karşıyayız.” dedi…
“Akdeniz kıyısındaki bu ada geçen yarım asırda modern bir cumhuriyet haline gelerek ‘Attila’nın feci sonuçlarına karşı ayağa kalktı… Ancak yara hâlâ kanıyor. Kuzey, işgâlin esiri olmaya devam ediyor.” dedi…
“Kıbrıs artık Avrupa’nın bir parçası, onun doğal doğu sınırı. Dolayısıyla ona yönelik herhangi bir tehdit, aynı zamanda hem kıtamız hem de tüm Batı dünyası için tehlike haline geliyor.” dedi…
“50 yıl önce Girne’nin güzel suları kirlenmiş, Megalonis’in [Büyük Helen adası] mavi gökyüzü, işgâlcilerin gri uçaklarıyla kaplanmıştı.” dedi…
“Bugün burada yalnızca yas tutmak için bulunmuyoruz. Mücadele etmek ve adaleti sağlamak, kızgınlığımızı ve üzüntümüzü gerçekçi bir eyleme dönüştürmek, Kıbrıs meselesini kabul edilemez bir istila ve işgâl örneği olarak yansıtmak için buradayız.” dedi…
“Helenizm, Kıbrıs yeniden birleşene, yaralar iyileşene ve Megalonisos’a istikrar ve barışı geri getirene kadar mücadeleyi bırakmayacak.” dedi…
Tüm bu hezeyanlarından önce Rum Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’le yaptığı görüşmede de şunu vurguladı:
“Sen yeni doğmuştun, ben biraz daha büyüktüm; ama 6 yaşında bir çocukken ilk anılarımdan biri, hafızama sonsuza kadar kazınan ‘Attila’ anılarıydı, tıpkı tüm Helenizm olaylarının kazılı oluşu gibi.”
Tüm bunlar yaşanırken iktidarımızın medyası, Erdoğan’ın KKTC’deki sözlerinin “Yunan basınını çıldırtması, Yunanın ayarını bozmasıyla” övündü.
Keşke sadece Dendias’ın değil, Sakelaropulu ve Miçotakis’in şu sözleri azıcık kendilerini çıldırttsa da; barış masalları anlatıp semeri dövmekten vazgeçseler!..