Görülen davada, suikastı yargılanan sanıkların gerçekleştirip gerçekleştirmediğini ortaya koyacak iki önemli unsur var. Bunlardan birisi HTS kayıtları. Sözkonusu kayıtlar 1 yıl önce bilirkişiye verildi, ancak istenen rapor gelmedi. Son olarak Mahkeme bilirkişiye 4 Mart’a kadar süre tanıdı. Rapor yine gelmediği gibi, bilirkişi 23 Mart’a kadar süre istedi. Mahkeme de süreyi 8 Nisan’a kadar uzattı. O unsurlardan ikincisi ise, merhum Hablemitoğlu’nun öldürülmeden 4 gün önce Eskişehir’de katıldığı konferansın görüntüleri. İşte anlatacağımız skandal niteliğindeki olay da bu görüntüler ilişkin.
Tam 20 yıl sonra aydınlanma umudu doğan Necip Hablemitoğlu suikastı davasında yaşanan acayipliklere skandal boyutunda yeni bir olay daha eklendi.
Bu skandalı paylaşmadan önce; kabaca bir fikir vermesi açısından son olarak 4-8 Mart tarihleri arasında yapılan duruşmada yaşananları özetleyelim.
Dinlenen tanıklardan birisi, halen iktidarın gazetesi Sabah’ın Haber Koordinatörü olan Abdurrahman Şimşek’ti. İlginçtir, Şimşek’in anlattıkları gazetesinde tek satır yer bulmadı. Oysa İddianamenin hazırlanması aşamasında suikastı gerçekleştiren “örgütü” isim isim deşifre edip hüküm veren gazetelerden birisi Sabah’tı. Dahası, Erdoğan’ın 27 Ocak 2022’de, davanın kilit ismi Nuri Gökhan Bozkır’ın Ukrayna’da yakalanıp ülkeye getirildiğini duyurmasından bir gün sonra Abdurrahman Şimşek’in Ukrayna’da Bozkır’la yaptığı bir röportaj yayınlanmış ve bu röportajın “Bozkır yakalanmadan bir süre önce yapıldığı” belirtilmişti.
Şimşek’in tanıklığı sırasında ortaya çıktı ki; o röportaj 2020’de yapılmış. Haliyle Şimşek’e bunu niye bu kadar geciktirdiği soruldu. Şimşek, Bozkır’ın anlattıklarını inandırıcı bulmadığı için yayınlamadığı karşılığını verdi.
Şimşek’in bir diğer iddiası, Bozkır’ın her şeyi off the record görüşmelerinde söylediği oldu. Ancak Bozkır bunu yalanlayıp üzerinde dinleme cihazı bulunduğunu, tüm görüşmelerinin Ukrayna istihbaratı tarafından kayda alındığını, hatta buluştukları kafenin ortağının Ukrayna Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın olduğunu söyledi.
ŞİMŞEK ANKARA’YI ARADI MI?
Bu aşamada Bozkır’ın avukatı; Şimşek’e, Bozkır’la buluşmaya giderken Ankara’dan kimi numaraları arayıp aramadığını sordu. Şimşek kesinlikle aramadığını bildirdi. Ancak öğrendik ki; Ukrayna istihbaratı Bozkır’a, Şimşek’in, havaalanından buluştukları yere gidene kadar (312) kodlu Ankara ile üç görüşme yaptığı bilgisini vermiş.
Gerek Şimşek’in beyanları gerekse de Bozkır’ın, “2020 yılındaki görüşmemizde Şimşek dosya hakkında benim bile duymadığım ve bilmediğim isimler hakkında sorular yöneltti.” şeklindeki sözlerinden sonra Şimşek’in gizlilik kararı bulunan dosyaya nasıl bu denli vakıf olduğu, soruşturmayı yürüten Savcı Zafer Ergün’le görüşüp görüşmediği sorgulandı. Şimşek; Savcı Ergün’e bir kez nezaket ziyaretinde bulunduğunu, bilgileri de emniyet kaynakları ve bazı avukatlardan aldığını anlatırken, sanıklara ilişkin kimi bilgileri 15 Temmuz’dan sonra Hablemitoğlu dosyasını yeniden açan dönemin Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’in verdiğini söylemekte ise sakınca görmedi. Sanık avukatları bu defa da Şimşek’in anlattığı birçok konunun İşçimen’in dosyasında bulunmadığını ve yalan söylediğini belirtip kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Araştırdık, evet Abdurrahman Şimşek 2017’de İşçimen’le görüşüp haber yapmış. Ama sözkonusu haberler, “Hablemitoğlu suikastının FETÖ’cü polislerin Eagle yazışmalarında geçmesi” ve “Enver Altaylı’nın tanık olarak alınan ifadesi” ile sınırlı kalmış.
Ulaştığımız en dikkat çekici bilgiyi paylaşalım; kendisinin soruşturmayı yürüttüğü dönemde, Nuri Gökhan Bozkır’ın 2014’te, davanın ve iddianamenin diğer önemli tanığı gazeteci Zihni Çakır’ın da 2015’te İstanbul TEM’e verdiği, suikastın tetikçisi olduğu öne sürülen Tarkan Mumcuoğlu ile kimi isimlerin geçtiği ifadelerden Savcı İşçimen’in haberi bile yokmuş. Ez cümle; iddia o ki, aralarında husumet olduğu için Şimşek özellikle İşçimen’in adını vermiş.
Sabah kendi yöneticisinin anlattıklarını ortaya çıkan bu çelişkiler yüzünden mi, haber değeri olmadığı için mi yoksa suikastla ilgili baştan hüküm verildiği için mi okuyucularıyla paylaşmadı, bilinmez; ama Abdurrahman Şimşek faslını geçelim, Necip Cem İşçimen döneminde yürütülen soruşturmada yer aldığı halde şimdi esamesi bile okunmayan bir başka önemli ayrıntıya bakalım.
O MİT’Çİ KİMDİ?
İşçimen, 29 Eylül 2016’da müşteki olarak Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesini aldı.
Hablemitoğlu bu ifadesinde; Alman Conrad Adenauer ve Friedrich Ebert vakıflarının başkanlarının, eşini arayıp tehdit ettiğini, ayrıca MİT’in cemaatçilerin yurtdışı faaliyetlerine müdahale etmemesine eleştiren, yine MİT’in maaşının CIA/NGO (STÖ – sivil toplum örgütü) tarafından ödendiğine ilişkin yazıları nedeniyle dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un, ev telefonundan arayıp, “Böyle şeyler yazmayın. Bunları şimdi gündeme getirmeseniz uygun olur.” dediğini söyledi.
İfadede dikkat çekici bir diğer bölüm de özetle şuydu:
“MİT’te görev yaptığını ve Batıkent’te oturduğunu bildiğimiz T.K. ile birlikte yemeklere katıldığını biliyorum. T.K.’nın o tarihlerde MİT’te görevli bir dairenin başında olduğunu, FETÖ ile ilgili bir birimde çalıştığını bana eşim söylemişti. Genelde akşam, bazen de öğlenleri olurdu. Eşimle yapılan böyle bir öğle yemeğinde T. isimli kişi eşime Fetullah Gülen sebebiyle, ‘Bak bunlarla uğraşıyorsun, canın yanacak.’ şeklinde tehditkâr bir biçimde söylemde bulunduğunu hem eşimden hem daha sonra görüştüğüm ve yemekte bulunan kişilerden duydum ve o tarihten sonra T. isimli kişinin kendisi ve ailesi bizimle iletişime geçmedi. Hatta taziyede bile bulunmadı. Adı geçen kişi ile Bilkent çıkışında benzin istasyonunda 2005 yılında karşılaştık. Şahıs ve eşi beni gördüler, ancak benimle merhabalaşmadılar.”
Bu ifadenin ardından Savcı İşçimen, T.K.’nın da ifadesini almak için MİT’e yazı yazsa da İşçimen’in görev süresinde herhangi bir dönüş olmadı.
T.K.’nın tanık olarak ifadesi ancak 22 Şubat 2018’de, halen görülen davanın iddianamesini hazırlayan ve duruşmanın savcılığını da yapan Zafer Ergün tarafından alındı. T.K., Şengül Hablemitoğlu’nun o beyanlarına karşılık şunları anlattı:
“Necip Hablemitoğlu’nu eğitim gördüğüm liseden tanırım, okul arkadaşımdır. Kendisiyle okul yıllarında ülkücü gruba yakınlığımız vardı. Üniversite eğitimi sırasında ilişkilerimiz koptu. Ben daha sonrasında MİT’te çalışmaya başladım. Bu dönemde tüm eski okul arkadaşlarım ile ilişkilerim zaten koptu. 1992 yazında MİT Ankara Başkanlığına atandım. Tatar soylu kişilerle ilgili görevimle alakalı, Hablemitoğlu’nun Tatar kökenli olması nedeniyle bilgiye vakıf olabileceğini düşünerek kendisiyle iletişime geçmek istedim. Bilinmeyen telefon numaralarının sorgulanması yöntemiyle kullandığı telefon numarasına ulaştım. Kendisiyle görüşmek istediğimi belirttim. Konuşup görüştük. İşimle alakâlı kendisinin bilgisinin olmadığını gördüm. Ancak Ankara’da çalışmam ve eski okul arkadaşım olması, ikimizin de tarih meraklısı olması sebebiyle bu konular üzerinde sosyal görüşmelerimiz aralıklı olarak devam etti. Ancak ideolojik düşüncelerinde değişiklikler olduğunu fark ettim. Tam tarihi hatırlamıyorum, ama dönemin Aydınlık gazetesinde Doğu Perinçek ile birlikte resmi konularak manşetten haber yapılmış olması beni rahatsız etti. Çünkü mesleğim itibarıyla politik kişiler ile iletişime geçen bir arkadaşımızın olması doğru değildi. İlişkimi bitirmek istedim. Tabii bu bir anda olmadı. Hatta bir ara bir kanalda eski Harp Akademileri Komutanı Kemal Yavuz ve Hablemitoğlu bir tarafta, diğer tarafta Fethullah Gülen ile röportaj yapan gazeteci bir bayan ile yapılan bir tartışma programına denk geldim. İyice politize olduğunu düşünerek kendisiyle olan ilişkimi soğuttum ve kopardım. Hablemitoğlu ile ara ara görüştüğümüz zamanlarda, müştekinin de belirttiği gibi yemek yediğim olmuştur. Kendisi o dönemlerde Romanya vs. ülkeler ile ilgili Kiril alfabesi yerine Türk alfabesinin kullanılması yönünde TİKA bağlantılı bir projede çalışıyordu ve buradaki Türklere Kiril alfabesi yerine Türkçe alfabe üzerinde çalışma yaptığını, onlara Türkçeyi öğreteceğini belirtiyordu. Bu konuda çok iddialıydı. Ben de içki masasında kendisine, ‘Ya çok büyük Türkçüsün de kaç kişiye Türkçe öğrettin? Bak, FETÖ okullarında kaç kişiye Türkçe öğretiyor.’ şeklinde konuştuk. Bu konuşmam kendisine birazcık takılır cinsten bir konuşmaydı. Bu konuşmayı eşine anlatmış, kendisi ve eşi tehdit olarak algılamış; ancak ben tehdit amacıyla söylemedim.”
MİT SUİKASTI ARAŞTIRDI MI?
T.K.’ya yöneltilen sorulardan birisi, “Hablemitoğlu öldürülmeden önce adı MİT Müsteşarlığına geçiyor muydu? Siz böyle bir şey duydunuz mu?” oldu. T.K. şu karşılığı verdi:
“Bizzat kendisinden böyle bir şey duymadım. Ancak teşkilât içerisinde kendisinin dışarıda böyle bir ifadede bulunduğuna dair bir duyum kulağıma geldi. Bunun öldürülmeden ne kadar zaman önce olduğunu bilmiyorum. Ancak kısa bir süre değildi, ayları bulan bir süre idi.”
T.K., “Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili olarak MİT’te herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığı” sorusunu da şöyle cevaplandırdı:
“Bu konu benim görev alanı dışında bir konu. Ancak kesinlikle yapılmış olmalıdır. Hatta öldürüldükten sonra bana, ‘Bu kişiyi nasıl tanırsın, ne düşünürsün?’ şeklinde sorular soruldu. Ben de kendisiyle ilgili yukarıda belirttiğim şekilde bildiklerimi anlattım.”
Görüldüğü üzere Şengül Hablemitoğlu’nun gerek dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve T.K. hakkında anlattıkları gerekse T.K.’nın cevapları oldukça önemli.
Peki sözkonusu isimlerin duruşmalarda dinlenmesi ve MİT’in Hablemitoğlu suikastı ile ilgili herhangi bir araştırma yapıp yapmadığı hiç gündeme geldi mi?
Sanık avukatları Şenkal Atasagun’un dinlenmesini istedi. Savcı, bu talebin ileriki aşamalarda değerlendirilmesi yönünde mütalaa verirken Mahkeme şimdiye kadar herhangi bir karar almadı. T.K.’nın ise tabir-i caizse adı bile geçmedi.
İkinci konuya gelirsek; MİT’in 2002 ve sonrasında suikastla ilgili herhangi bir araştırma yapıp yapmadığını bilmiyoruz; ama 20 yıl sonra hazırlanan iddianameye, çeşitli istihbari notlar ile özellikle iddianamenin temeli yapılan HTS kayıtları açısından epey katkısı oldu. Bunların “delil sayılmayacağı” bilindiği halde Savcı Zafer Ergün de o verileri dosyaya delil olarak koymakta “adli açıdan herhangi bir sakınca görmedi”.
Görülen davada, suikastı yargılanan sanıkların gerçekleştirip gerçekleştirmediğini ortaya koyacak iki önemli unsur var. Bunlardan birisi HTS kayıtları. Sözkonusu kayıtlar 1 yıl önce bilirkişiye verildi, ancak istenen rapor gelmedi. Son olarak Mahkeme bilirkişiye 4 Mart’a kadar süre tanıdı. Rapor yine gelmediği gibi, bilirkişi 23 Mart’a kadar süre istedi. Mahkeme de süreyi 8 Nisan’a kadar uzattı.
O unsurlardan ikincisi ise, merhum Hablemitoğlu’nun öldürülmeden 4 gün önce Eskişehir’de katıldığı konferansın görüntüleri. İşte anlatacağımız skandal niteliğindeki olay da bu görüntüler ilişkin.
Yarın devam edelim.