– Bodrum’daki görüntülerinizi izleyince arama ihtiyacı hissettim. Etrafınız gençlerle çevrilmişti. Gençler sizde ne buluyor?
Samimiyet, dürüstlük ve açıksözlülük. Bunu “Ümit Özdağ salağa salak dedi” şeklinde ifade ediyorlar. Ayrıca gençlik, Zafer Partisi’nde Saray Rejimine karşı gerçek muhalefeti buluyor. Atatürk’ten taviz vermeyen bir politik duruşu ve 13 milyon sığınmacı ve kaçağa karşı Anadolu Kalesi Projesi ile bu işgale karşı çaresiz olmadıkları duygusunu hissediyor. Gençlerin bana sokakta en fazla söyledikleri cümleler şunlar: “Sakın bu yoldan geri dönme”, “Sakın bizi yalnız bırakma”. Çünkü hızla gelişen ve değişen dünyada gençlerin bilinç ve farkındalık düzeyi diğer yaş gruplarına göre daha yüksek. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkındalar. Şimdiye kadar daha az yanlışı seçmek zorunda kaldıklarını hissediyorlardı. Biz onlara çaresizlik hissi içinde uzanan bir el olduk. Sanırım Türk Gençliği ile çok doğru ve dürüst bir iletişim kurduk.
– Sizce genel seçimden bu yana oyunuzu ne kadar artırdınız?
Şu an itibari ile üç kat artırdık. Bir ay sonraki hedefimiz yüzde 10 oranını yakalamak ve dört kat artırmak.
– İYİ Parti’deki çözülme, İYİ Parti oylarının ne kadarını size getirdi, getirdi mi?
Evet, sizin de belirttiğiniz gibi İyi Parti’de herkesin gözlemlediği hızlı bir çözülme var. Bu soruya “İyi Parti’den kopan oyların büyük bölümü Zafer Partisi’ne geliyor” cevabını rahatlıkla verebilirim. Ancak anket şirketleri farklı oranlar veriyor. Şu aşamada bir oran vermek istemiyorum.
– MHP’den oy alıyor musunuz?
Evet, MHP’den kesinlikle ülkücü oyları alıyoruz. Ülkücü oy diyorum çünkü, MHP’de ayrıca AK Parti’nin borç oyları var. Bunlar ülkücü oy potansiyeli dışındaki oylar. Bu seçmenden bu aşamada oy geldiğini düşünmüyorum ancak klasik ülkücü MHP seçmeninden MHP’nin aday çıkarmadığı yerlerde oy geliyor.
ET YEMEYEN MİLYONLAR
– Ekonomik krizin bu seçimde çok etkili olacağını söylüyor uzmanlar. Siz sürekli sokaktasınız, ne görüyorsunuz? Geçen seçimde etkili olmayan ekonomik kriz, şimdi niye olsun?
Sokaktaki vatandaşımız hangi partiye oy verirse versin gündeminde hayat pahalılığı var. Ev kiraları artıyor. Düşünün, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa gibi büyük kentler başta olmak üzere ev kiraları ortalama 20 bin TL’yi buluyor. İstanbul’da memur aileleri eski komünist Bulgaristan’da olduğu gibi aynı daireyi paylaşıyor. Sabit gelirliler büyük kentlerde yaşamak istemiyor. Memurun ev sahibi olma ümidi yok artık. Ekmek 8 lira, beğenmediğiniz kuru soğanı almak bile lüks oldu. Bonfile değil ortalama bir etin kilosu 500 lira. Aylarca et yemeyen milyonlarca yurttaşımız var. Emekli perişan. 10 Bin TL maaş ile adeta ölüme mahkûm edilmiş durumda. Ve genel seçime kadar sabreden Cumhur İttifakı seçmeni de artık düzelme umudunu yitirdi. Saray Rejimi Lale Devrini yaşarken kimse artık kimseyi “Çalıyorlar ama yapıyorlar” diye savunacak durumda değil. Özetle 2024 icra, iflas ve intiharlar yılı oluyor. Gelecekle ilgili düzelme umutları yok. Mehmet Şimşek “2028’de enflasyon düşecek” diyor, ancak halk gittikçe açlık ve sefalete düşüyor. Küçük illerde aile yardımlaşmasıyla ekonomik kriz katlanılır olsa da şehirler ve büyükşehirlerde artık katlanmak mümkün değil. Tüm bu sebeplerle bu seçimlerde ekonomik kriz daha etkili olacak.
AFGAN BAŞKAN ADAYI
– Bu seçimde göçmenlerin etkisini sormak istiyorum. Siz her seçimde seçmen ithali konusuna değinirsiniz, bu seçimde de risk var mı?
Genel seçimden sonra iktidar yabancılara vatandaşlık dağıtmaya devam etti ve bugün de devam ediyor. Genel seçime göre bu seçimlerde çok daha fazla yabancı kökenli Türk vatandaşı oy kullanarak bizlerin kaderini etkileyecek. Ancak bu, yüzde 50 – yüzde 50 gibi bir oransal yakınlığın bulunduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu kadar Türkiye geneline etki yapmamakla birlikte, Hatay, Gaziantep, İstanbul gibi yoğun vatandaşlık verilen şehirlerde belediye başkanının kim olacağını belirleyebilir. Mesela ilk kez Esenyurt’ta Türk vatandaşlığı almış bir eski Afgan vatandaşı, Afgan-Türk vatandaşı seçmenlere çağrıda bulunarak bağımsız aday oldu. Ve bu daha başlangıç. Siyasi hayata adaylık bazında aktif bir eğilim gösterdikten sonra bir sonraki seçimde 100 bin imza toplayarak Cumhurbaşkanı adayı çıkarmalarının önünde de hiç bir engel yok.
– “Türk milleti vatansızlaştırılıyor”… Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?
Çünkü ülkemiz 2011’den bu yana 13 milyon sığınmacı ve kaçağın örtülü işgaline uğradı. Devletin değişik kurumlarındaki güvenlik bürokratları bana sayının 13 milyondan daha fazla olduğunu söylüyorlar. Verdikleri sayıları henüz teyit etmediğim için kamuoyuyla paylaşmıyorum. Ve her gün ülkemize 1000-1250 arasında kaçak giriyor. Bu, yılda 400 bin, 3 yılda 1 milyon 200 bin gibi bir sayı eder. Özetle Türkiye’de bir demografik deprem yaşanıyor. Ve eskiden “Kerkük Türk’tür Türk kalacak”, “Bakü Türk’tür Türk kalacak” diye bağırırken şimdi Türk Gençleri “Esenyurt, Gaziantep Türk’tür Türk kalacak” diye bağırıyorlar. Bu iç göç Türkiye’den yurtdışına göçü tetikliyor. Kendi anadilinde okuma yazma bilmeyen her türlü lümpen unsur ülkemize girerken, yazılım mühendislerimiz ve doktorlarımız da yurt dışına gidiyorlar. Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep, Hatay gibi illerimizden yurdun değişik yerlerine, şehirlerine, sığınmacılardan ötürü göç başlamış durumda. Ve İstanbul Fatih’te -ki semt ismini onu fetheden Fatih’ten alır- şimdi yeni bir fetih yaşanıyor ve bu bir Arap fethi. Bu, vatansızlaşma değilse nedir? Vatansızlaşma sürecinin başlangıç aşamasını yaşıyoruz.
– 2040’ta Suriyelilerin sayısı 21 milyon olacak diyorsunuz. O zaman ne olur?
Bugün Türkiye’de kayıtlı 5 Milyon, kayıtsız 7 Milyon Suriyeli var. 5.3 doğum artış hızıyla hesaplandığında 2040’ta nüfusları 21 milyona yükseliyor. Türkler’de doğum oranı 1’in de altına doğru hızla ilerliyor. Eğer bu durum bu şekilde devam ederse oransal olarak Türk nüfusun azaldığı, Suriyeli nüfusun çoğaldığı, Mersin-Şanlıurfa hattının çoğunluğunu Suriyeli Arapların oluşturduğu, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa’da dev Suriyeli gettoların oluştuğu, milli devlet niteliğini yitirmiş Ortadoğululaşmış, Ortadoğu’nun her türlü terör örgütü ve mafya çetesinin cirit attığı bir ülkeye döneriz ve bu iyi durum senaryosu.
– Kötü senaryo ne?
Bu nüfusun geriye dönmemesi durumunda Türkiye’nin 2020’lerin sonu 30’ların başında bir iç savaş yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü bu insanların içerisine gizlenmiş IŞİD başta olmak üzere bir çok selefi cihatçı örgüt var ve IŞİD emperyalizm tarafından Irak, Suriye ve Türkiye’yi dağıtmak için kurulmuş bir ajan örgüttür.
AÇIK KAPI POLİTİKASI
– Sizinle ne zaman program yapsak IŞİD tehlikesine dikkat çekersiniz. Biz de IŞİD ile ilgili dosya çalışmaları yaptık. Açık kapı politikası IŞİD’in Türkiye yapılanmasında ne kadar etkili oldu?
IŞİD’in Türkiye’de yapılanması, El-Kaide’nin Türkiye’ye sızması, diğer selefi cihatçı örgütlerin altyapı oluşturması, AKP’nin açık kapı politikasının ve Beşar Esad’ı devirme politikasının bir sonucudur. AKP bu örgütlerin 2013-2014’ten itibaren Suriye’yi cephe, Türkiye’yi de cephe gerisi olarak kullanmasına izin verirken, bütün dünyadan Suriye’ye gitmek isteyen selefi cihatçılar için Türkiye’yi bir terör otobanı haline dönüştürdü. IŞİD Suriye’de verebileceği zararı fazlasıyla verdikten sonra 2019’da “Türkiye Vilayeti” programını açıkladı. Bu arada bütün bu örgütler Türkiye’yi cephe gerisi olarak kullanırken, Türk Devletini de inceleme-tanıma fırsatı buldular. 2019’dan sonra ise Türkiye’de Türkiye Vilayeti Programı çerçevesinde iç savaşı başlatma süreci üzerinde çalışıyorlar.
Zafer Partisi Lideri, en çok gençlerden oy alıyor.
Yeni bir açılım süreci için güçlü sinyaller var
Türkiye’de yeni bir çözüm sürecinin olabileceği tartışmaları başladı. Olur mu? Nasıl olur?
Yeni bir açılım süreci ile ilgili güçlü sinyaller olduğunu ben de düşünüyorum. Erdoğan, bu sefer açılımı Anayasa’nın ilk 3 maddesi ve 66. maddeyi de kapsayan bir değişiklik üzerinden yapmak istiyor. Bu değişiklikler devletin karakterini değiştirecek ölçüde ağır değişiklikler. Bundan dolayı Bahçeli, “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, İnşallah Türkiye değişmez” diyerek ülkemizi bekleyen ağır tehlikeye dikkat çekti bence. Peki Sayın Bahçeli tehlike bu kadar büyükse, bu tehlike karşısında MHP’yi nasıl hareket ettirecek; onu hep birlikte göreceğiz. Ancak AKP’den DEM için yükselen övgülerle, FETÖ’ye yönelik yumuşak yaklaşımların arasında da bir paralellik olduğunu düşünüyorum.
Saray açılım sürecinde yanına FETÖ bürokrasisini tekrar almak gibi bir çılgınlığı temsil edebilir. Özetle seçim sonrasında Erdoğan, ekonomik krizin ortaya çıkardığı toplumsal tepkileri de bastırmak için Anayasa
değişikliğine karşı gelecek politik direnişi tasfiye etmek için çok ağır diktatoryal politikalara başvurmak durumunda kalacaktır.