Burası Ortadoğu; burada tapıngaçlar tarih kadar eski. Zigguratlardan cami-kilise-havralara; her şeyimiz gösterişli. Eşkâl, sima ve nesep bizde ilim dalıdır. İbni Butlân’ın (11.yy) “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlayan “Kölelerin/Cariyelerin Satın Alınması ve Entrikalarla Satışa Sunulması İle İlgili Risale”sini okursanız kulaklarınız köküne kadar kızarır (Bkz: Prof. Dr. Abdulhalik Bakır, Ortaçağ Tarihi ve Medeniyetine Dair Çeviriler, Ankara 2008, cilt I, sayfa 541-588).
Ortadoğu-Levant üzerine çalışıyorum. Araplar, 10.yy’dan 20.yy’a kadar hep ‘başkaları’nın kahramanlık hikâyelerine şahit oldular ve onları tanımlayan tek şey olan dilleri üzerinden bu hikâyeleri şekil ve şecere zemininde boşa çıkarma alışkanlığı edindiler. 10 asırlık eziklik terapisi de diyebiliriz.
Bizde çok esmere Arap da derler. Onlar da bulunca esmer Nâsır’ı “aha” demişler. Boylu-poslu (bos/poz) adam. Hitabet dersen gani. Hele Nâsır’ın konuşma videolarını izleyin, adeta kitle hipnoz seansları…
Uzun sözün kıssası; bu Uzun Adam, uzun uzun laflarla Arapların bin yıllık lider susamışlığına hitap etti. Ölene kadar Mısır’ı ona verdiler (1954-1970). Yetmedi Suriye’yi birleştirip ona yönettirdiler (1958-1961). Yetmedi Filistin Davasının önderi kıldılar (1964-1970). Hani neredeyse Bağlantısızlar Hereketi’yle 3.Dünya Ülkelerinin lideri diyeydiler (1964-1970).
Resmen Eyyübîler kadar geniş bir alanda FKÖ’den Halep Valiliğine değin her işte yetkilendirildi, itiraz edilmedi. Ve hepsinde kaybetti, hepsinde başarısız oldu. Beceriksizliğinde onu geçecek tek Arap lider Yaser Arafat’tır. Alın size Kudüs Davası…
Yine de Arapların, özellikle de Arap gençlerin ve milliyetçilerin idolüdür Cemal Abdel Nâsır. Tıpkı bizim idollerimiz gibi. Gerçi biz biraz da yakışıklılık ekliyoruz. Araplarsa güzelliği kadında arıyorlar. Veya adı geçen Risaledeki mevzuları…
Deniz Gezmiş boylu-posluydu, karizmatikti, yakışıklıydı. Fırat Yılmaz Çakıroğlu; Deniz Gezmiş kadar boylu-posluydu, yakışıklıydı, üstelik öğrenci lideriydi. Bizim zamanımızda Cüneyt Arkın’ı sevenlerle dalga geçilirdi, “Mamçakoğlu” vs diye. Tarık Akan’la hiç dalga geçilmedi. Boylu-poslu ve yakışıklıydı. Sonradan siyasî yürüyüşlerde boy göstererek karizma da yaptı. Pek yakışıklı sayılmasa da Kemal Sunal da fena değildi. Boy-pos yanında kendi ifadesiyle vahşi (!) bir karizması vardı.
Başbakanken Tayyip Erdoğan’ın Anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na “Çok merak ettin söyleyeyim, 1.85. Tepe tepe kullan. Peki benim boyuma yetişemezsen halin ne olacak?” dediğini ve ev hanımlarının onu boylu-poslu ve yakışıklı buldukları için oy verdiklerini geçmiş haberlerden, anketlerden tarayabilirsiniz.
Sosyal medyada cüce sayılabilecek bir YPG’linin boyuyla alâkalı yazılanları okuduğumda İbni Butlan’ın yazdıklarını okuduğumdaki hisleri egale etmiştim.
Adamın biri epey kara ve çirkinceymiş; yüzyıllar önce İstanbul’da yürüyormuş. Bunun gören biri yüzünü ekşitmiş. Bu da; “Ne o, boyayı mı beğenmedin yoksa Boyacıyı mı” deyivermiş.
Demem o ki teröristin bile boyunu takıntı yapmışız. Boydan-postan, şeklî güzelliklerden fetişler çıkarmışız. Put, fetişin olgun hâli; küçükken palamut, büyüyünce torik..
“Güzele bakmak sevap” meselesi meselâ. Bakış açısına göre elbet mümkün. Ama güzelliğin kendi kendine oluşu algısı put yontuculuğudur. Genç kızların ‘oramı beğenmiyorum, buramı beğeniyorum’ tripleri misâl.. Sanki oraları-buraları sen kendini halkederken harçla ve teraziyle imal ettin. “Hımm, burnumu biraz fazla kemerli yapmışım; gözümün rengini az vermişim”. İlâ âhir’ül-âya(t)…
Aslında bu boy merakımızın yanında başka meraklarımız da var. Sin-kef merakı, mitos merakı gibi.. Ve bunların tamamı millî – dinî bilinçaltımızla ilgili. Yani Türklük zihniyeti, Müslümanlık zihniyeti. E, ne yapacaksın; bu milletin milliyetçisiyiz. Bu kadarcık bir hukukumuz olsun.
Boy boyladık, soy soyladık; görelim bir halk türküsü konunun sonunu nasıl bağladı:
Antalya’nın mor üzümü
Severler boyu uzunu