Türk Siyasetinin en iyi yaptığı şey; arkasında duramayacağı şeyleri gündem yapıp, topluma tartıştırmak.
Peki, biz ne yapıyoruz?
Konuyla ilgili araştırma ve düşünme gereği dahi duymadan, siyasi tarafımız ne diyorsa onu destekliyor, “bizim yerimize birileri düşünüyor ve konuşuyor nasılsa” diyoruz… Bugün Ayasofya konusunda da aynı durumdayız.
Siyasetin derdi gerçekten Ayasofya’mı?
Ülkemizde tüm değerler altüst olmuşken, ekonomi ve hukuksal sorunlar çözüm beklerken siyasetin, Ayasofya üzerinden tartışma yaratması, zamansız ve asıl gündemi karartmaktan başka bir şey değildir.
İktidar ve muhalefet bugüne kadar; İstanbul’da yapılan herhangi bir yanlış uygulamaya dur diyebildi mi? Ya da İstanbul’la ilgili bir yanlışı düzeltme cesareti gösterebildi mi?
İstanbul’un kimliğini ve belleğini yok eden kültürel ve yapısal bozukluğa karşı hangi çözümü ortaya koydular? Ki şimdi, Ayasofya için bir karar ve değişim ortaya getirebilsinler.
İktidar veya muhalefet fark etmez. Siyaset, Ayasofya konusunda samimi ise önce, İstanbul’u siyasi rant alanı olarak görmekten vazgeçmeli… Kent ruhunun betonlar içinde can çekişiyor olmasından üzüntü duymalı, bu duygularını da topluma inandırmalı.
İstanbul bugün, bir medeniyet kenti kimliğinden gittikçe uzaklaşıyor…
Osmanlı izleri tek tek silinirken, İstanbul’a yakışmayan ne varsa yapılıyor. AVM’ler ve çok katlı yapılar kentin tarihi yapısına yukarıdan bakıyor.
İçerisindeki 3.000 adet dükkân ile dünyanın en büyük üstü kapalı çarşı unvanını elinde bulunduran Kapalı Çarşıdan ve kent ekonomisinden kimse bahsetmiyor.
Birçok insan Ayasofya’yı konuşulurken sanki Batı’ya ait bir yapıdan söz eder gibi.
Fethedildiğinde İstanbul’un harap durumda olduğunu, Fatih’le birlikte İstanbul’un yeniden yapılandığını ve kimlik bulduğunu konuşan hatta bilen yok!
İstanbul topoğrafyası, farklı kültürlerin ve halkların katkılarıyla bir medeniyet merkezi olmuş olabilir ama Osmanlı ile ruh bulmuştur.
Fatih 1453’de bir irade ortaya koymuş ve Ayasofya’yı camiye dönüştürmüştür. Bugün o iradeyi kimse yok sayamaz…
Bir çözüm ortaya konulacaksa, Türk kimliğine, İslam’ın ruhuna ve tarihimize uygun ve de özgün olmalıdır. Bunun dışında batıdan icazet alma gibi bir düşünce asla kabul edilemez.
Son söz Türk Milletinin.
Batı artık kabul etmelidir ki, İstanbul 1453’den itibaren İslam inancının ve Türklerin kentidir.
İster cami yaparız ister müze olarak saklarız.
Sonuç olarak;
Yapacağımız şey, böyle önemli bir konunun kararını ve sorumluluğunu sadece siyasi iktidara bırakmak yerine, milletle paylaşmak, gerekirse de referanduma gitmektir.
Birileri ürkecekmiş ürksün!
Unutmayalım ki, ne yaparsak yapalım zaten batının içine sinmeyecektir. Çünkü haçlının derdi Ayasofya değil, İSLAM ve bütünüyle İSTANBUL’DUR.