En temel ihtiyaç, gıda da dünyanın yedi ülkesinden biriydik. Kimseye muhtaç olmadan gerekli her şeyi üretip, bola saça da tüketiyorduk… En fakirimiz 3-4 karpuz alıyordu, şimdi en zenginimiz dilimle alıyor… Bu durumu “Avrupa’yı yakaladık”la geçiştirecek pişkinlikte politikacılarımız mebzul miktarda mevcut.
İnsanoğlu ne kadar zavallı ve çaresiz ama o kadarda cüretkâr ve isyankâr… Gün boyu dinlediğimiz bütün haberlerdeki davranışların hepsi bu dünya için ve de bu dünyada kalacak… Ebedi hayat açısından, göz açıp kapayana kadar kısa olan bu misafirliğimizin, sonsuz ahret hayatımızın şekillendiricisi olduğunu düşünmek bile dehşete düşmemiz, aklımızı başımıza almamız için yeterli olsa gerek… Tıpkı iki saatlik üniversite imtihanının kaderimize, önümüzdeki onlarca yıla yön verdiği gibi, dünyada da işler, ahiretin ufak bir modülasyonu… Hepinize merhabalar olsun…
Sadece ay sonuna değil, yıl sonuna da giderken, kısaca bir değerlendirme yapmak âdettendir…Durum bu ise bizde, usulü bozmayalım, hatta genişleterek resmi çekmeye çalışalım… Genişletme sınırını 2000’lerin başına çektiğimizde nelerle karşılaşıyoruz, hadi hep beraber bakalım mı? En klasiğinden, bu aralar moda olan lafla “kitabın ortasından” girelim… En temel ihtiyaç, gıda da dünyanın yedi ülkesinden biriydik. Kimseye muhtaç olmadan gerekli her şeyi üretip, bola saça da tüketiyorduk… En fakirimiz 3-4 karpuz alıyordu, şimdi en zenginimiz dilimle alıyor… Bu durumu “Avrupa’yı yakaladık“la geçiştirecek pişkinlikte politikacılarımız mebzul miktarda mevcut. Kimsenin yanına yanaşamadığı peynir, yağ gerektiğinde fakir fukaranın can simidiydi… Çalışanlar, memurlar emekli olduğunda, ev alır kiradan kurtulurdu. Şimdi arabayı bırakın motor alamıyor… Aynı evi kullanan aileler 850 bini aşmış… Bu durumun ne kadar sakıncalı olduğunu, Türk aile yapısını bilenler takdir eder. Mahremiyetin ortadan kalkması, ahlaki çöküşün zeminini oluşturur bizlere... Gençler, büyük şevklerle Üniversite imtihanlarına girer, Yurda hizmet için gün sayarlardı… Şimdi hemen hemen hepsi, nasıl dışarı kapağı atarım modundalar… Anadolu insanı, düğün dernekte tam lira veya bilezik takardı. Çeyrek takmak utanma vesilesiydi… Şimdi gram altın devri de geçti, artık, yarım gramlar takılıyor, o da şimdilik… Ev hanımları, hiç bu kadar çaresiz kalmadılar. Her gün makarna yapmanın sebebi, kendileri gibi mahcup duruyorlar…Eskiden, envaî çeşit yemek, çorbası, etlisi, salatası, tatlısı sofraların bereketiydi… Gelelim, işçilere… Genel Müdürü kadar maaş alanları vardı. Hakları için mücadele eder, sendikaları öncülüğünde, verilmeyeni söke söke alırlardı. Şimdi, açlık sınırının altındaki asgari ücrete çalışıyorlar, amirleri ise, yüksek 3-5 maaş, huzur hakkı vs. alıyorlar. Sendikalar grev silahını çekti mi, karşısında kimse duramazdı. Şimdi, tutuklanıp, derdest edilerek göz altına alınıyorlar… Esnaf, toplumun tam olarak orta direğiydi. Şu an tek tük direnenler haricinde yok oldular. Bana söyler misiniz, en son ne zaman bir bakkaldan alışveriş yaptınız? Doğru kalmadılar ki… Esnaf toplumun emniyet supabıydı. Veresiye defteri mutfakların can simidi oldu uzun zamanlar. Şimdi o paçoz kağıtların yerini kredi kartları aldı. Modern tefeci zihniyetindeki, bu sistem, bir çok yuvanın da yıkılmasına sebep oldu. Çoğu insan, zar zor başını soktuğu evlerini bile kaybetti… Öğretmenlerimizin hepsi, doğal idolümüzdü…Geçim sıkıntısı çekmeden, sadece bizlere eğilirlerdi. Teneffüsteyken bile, sorduklarımıza usanmadan cevap verirlerdi… Hiçbirisi şu an olduğu gibi, taksicilik yaparken, tezgahtarlık yaparken, öğrencisiyle karşılaşmamaya uğraşmazdı. O zamanlar, biz talebeler “Hoca bizi sokakta görmesin” diye tir tir titrerdik, şimdi tam tersi… Toplum rahattı. Kimse kolay kolay sinirlenmezdi… Şu an en basit bir şeyde, silahlar ortaya çıkıyor… Hayat şartlarının getirdiği stresi, kişiler birbirleri üzerinden atıyorlar… Her mahallenin bir Abi’si vardı. Adalet timsali olan bu kimseler, toplumun en çabuk netice veren mahkemeleri gibiydi. Onların bulduğu çözümler daima doğru ve de hakkaniyetliydi… Şimdi, neredeyse her mahallede bir mafya var. Bunlar toplumun kanını emiyorlar, kendilerini besleyenlerin dışında herkese, Azrailler… Aileler zaman zaman dışarda yemek yiyebiliyordu, şimdi, o yediklerini, evlerinde bile yapamıyorlar… Hatırlar mısınız, dört gözle beklediğimiz, “Yerli mallar ve tutum Haftası” vardı. Şimdi hepsi dışardan geliyor. Paramız var ki alıyoruz diyorlar ama maalesef artık paramız da yok…
Perişan oldunuz. İçiniz dışınız yumruk- hakem oldu. Korkmayın bahsetmeyeceğim… Yalnız bir şey var. Olayın en önemli kısmı gündeme gelmedi… “Alo“lara vakit kazanmak için hastaneye giden adı Koca, ama kendi küçük, ufacık, minnacık, Başkan içerde iken kapıda, lehine tezahürat yapanlar “Büyük Başkan” diyenler vardı… İşte bunların çevrilip alınması lazımdı… Yahu, hangi suç isnadıyla olacak dediğinizi duyar gibiyim… Hayır efendim, tutuklamak için polis marifetinden bahsetmiyorum… Hepsi, uzun süre psikolojik tedavi için bir ruh sağlığı hastanesinde müşahede altına alınmalılar, eğer bu durum sağlanmazsa diğer olaylar mutat vakalar halini alır.
Sona yaklaşırken, dünkü gibi, buruk tebessümü hiçbirinize çok görmeyelim… RTE, “enflasyon düşmeye başladı, zor kısım geride kaldı”, dedi. Müsaade ederseniz bu dili tercüme edeyim… Ocak daha iyi olacak… Şubat, Ocak’tan iyi olacak…Mart zaten iyi olacak…Siz anladınız onu…
Daha, paylaşacağımız o kadar çok şey var ki ama satır alarmı geldi, toparlamak lazım. Kalanları, sizlerin hafızalarınıza emanet ediyorum…
Son sözümüzü de söyleyip, gideyim. Yukarda bahsettiklerimiz, tabii ki kendiliğinden olmadı. Birileri çok çaba sarfetti… Stockholm Sendrom mağduru halkımız, onu elleri patlarcasına alkışladı, kendisine “Asrın Lideri, Dünya Lideri” diyerek çabalarını zayi etmedi… Vatandaş ne mi oldu, ekonomik kasırgalarla savrulup, yoksulluk girdaplarında yok olup gitti…
Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…