Türk-Yunan ilişkilerini ülkemizin hak ve çıkarları açısından dikkatle takip edenler, Erdoğan’ın Perşembe günkü Atina ziyaretinden -iktidar ve medyasının yaptığı gibi- başarı öyküsü çıkaramadı. Örneğin emekli Tuğamiral Türker Ertürk, “Teslim olduk, pazarlık gücümüz yok… Taviz veren taraf ne yazık ki, Türkiye oldu.” dedi.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli miydi değil miydi? Erdoğan’ın önceki ziyaretleriyle birlikte son eylem ve söylemlerini masaya yatıralım.
Miçotakis; Türkiye ile aralarındaki tek anlaşmazlık konusunun, Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ile ekonomik münhasır bölge sınırlarının belirlenmesi olduğu iddiasını tekrarladı. Yani iki yıl önce Erdoğan’ın, “Bir gece ansızın gelebiliriz” çıkışına yol açan ada işgallerinin ve silahlandırmalarının üstüne yattı. Kıbrıs için de BM Güvenlik Konseyi kararlarından başka çözüm tanımadıklarını belirterek diplomatik bir dille, “İki devletli çözüme, KKTC’nin tanınmasına karşıyız.” dedi. Üstüne müzakerelerin kaldığı yerden devamını isteme cüretinde bulundu.
Erdoğan’ın yaklaşımı malûm; “Doğu Akdeniz’de ne gibi imkanlar elde ederiz, bunun hesabı içinde olmamız lâzım… Bardağın dolu tarafıyla ilgilenelim… Ege üzerinde it dalaşını bitirelim, artık bu sayfayı kapatalım.” dedi.
“Lozan’dan 100 Yıl Sonra” Mesajı
Erdoğan bundan önce Aralık 2017’de Atina’ya gitmiş ve Celal Bayar’ın ardından 86 yıl sonra Yunanistan’ı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı olmuştu. Perşembe günkü gidişinde bunu vurguladığı için evvela 6 yıl önceki söylemlerine bakalım.
“Lozan güncellenmeli” diye buyurdu. Dönemin Yunan yöneticileri buna itiraz edince de, “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok.” açıklamasını yapıp şunları kaydetti:
“Biz parlamentolarda gerekirse anayasaları bile değiştirmiyor muyuz? Değiştiriyoruz. Dolayısıyla anlaşmalar da gerek görülürse elbette güncellenebilir.”
“Bırakın Anayasa değişikliğini; gündemlerinde yeni anayasa olduğuna göre, acaba ardından ‘Lozan’ın güncellenmesi’ işine de girişirler mi?” diye sorup Perşembe’ye dönelim.
Bu defa Erdoğan değil Miçotakis, Lozan’dan söz edip, “Lozan Antlaşması’ndan 100 yıl sonra bugün burada ‘Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Bildirgesi’ imzaladık.” dedi. Hürriyet de bu sözü manşet yaptı. Devletimizin tapusu, uluslararası bağlayıcılığı olan Lozan ile hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan bir bildirgeyi kıyaslamak acaba neyin mesajıydı?!
Devam edelim.
6 yıl önceki ziyarette Erdoğan, Yunanistan’a kaçmış olan darbeci 8 asker ve 2 SAT komandosunun iadesini gündeme getirip, “Adalet Bakanımız bu konuyla ilgili olarak yakın markajda takipte olacak; gerekli belge ve bilgileri göndermek suretiyle iade talebinde bulunma yoluna gidecek.” dedi.
Geçen süreçte hiçbir gelişme olmadığı halde Erdoğan son ziyaretinde bu konuya hiç değinmedi!..
Soydaşlarımızın Sorunlarının Listesi
Yine 6 yıl önce Erdoğan, muhataplarıyla Batı Trakya’daki soydaşlarımızın sorunlarını konuşmakla kalmadı, İskeçe’deki Celal Bayar Lisesi’nde onlarla bir araya geldi. Bu görüşme Yunan cenahında rahatsızlık yaratınca da, “Böyle bir buluşmaya tahammül dahi edememeyi demokrasiyle, demokratlıkla bağdaştırmak mümkün değil.” deyip kendilerinin Rumlar ve diğer azınlıklar için yaptıklarına karşılık Yunanistan’ın soydaşlarımız için yapmadıklarını anlattı.
Perşembe günü ne oldu? Zamanı mı yoktu, Yunanistan’ı kızdırmak mı istemedi; ne İskeçe’ye ne de Gümülcine’ye gitti. Bunun yerine Atina Büyükelçiliği’mizi ziyaret kapsamında, Dr. Sadık Ahmet’in ailesi ve Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu üyelerini kabulle yetindi.
Soydaşlarımızın sorunlarına gelince; ortak basın toplantısında sadece, “Batı Trakya Türk azınlığının durumunda, uluslararası hukukun gerektirdiği iyileştirmelerin yapılması yönündeki beklentilerimizi ifade ettiğini” söyledi.
Miçotakis de önce iki ülkedeki azınlıkların köprü olduğunu belirtip, “Her ülkenin azınlıklarına sağladığı eşitlik ve refah karşılıklı saygı ve anlayış getirir.” demekle yetindi. “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Bildirgesi” imzalandıktan sonra ise, “Azınlıkların sorunları hakkında yorum yapmama izin verin.” diyerek soydaşlarımız için “Müslüman yurttaşlarımız” ifadesini kullandı ve Lozan’da azınlık statüsünün “Müslüman” olarak belirlendiğini vurguladı.
Yani, önceki Yunan yöneticileri gibi, “Türk kimliğini” tanımadığını bildirdi.
Dile kolay; 6 yıl geçmiş, soydaşlarımızın en temel insan haklarında zerre iyileşme olmadığı gibi daha da geriye gidilmiş. İlgilenenler lütfen Dışişleri Bakanlığı’mızın internet sitesindeki “Yunanistan’daki Türk Varlığı” başlıklı bölümü okusun. Soydaşlarımızın sorunları tam 6 sayfa tutan bir metinde sıralanıyor.
Buna karşılık tek bir örnek verip -Lozan’a göre bir Türk kurumu olan– Fener Rum Patrikhanesi’nin bu süreçte kaydettiği gelişimin (!) altını çizelim. Yunanistan, soydaşlarımızın kimliğini ve seçilmiş müftülerini tanımayıp onlara baskı uygularken Patrikhane ayan beyan şekilde Yunanistan’ın içimizdeki “5. kolu“ haline geldi. Yine Lozan’a göre sadece İstanbul, Bozcaada, Gökçeada’daki Rumların dini liderliğini yapması gereken Patrik Bartholomeos’un, dünyadaki 300 milyon Ortodoksun liderliği anlamına gelen “Ekümenik” unvanı Ankara’ya kabul ettirildi ve Bartholomeos dünya nezdinde, ülkemizdeki “eş başkan” muamelesi görür oldu.
21 Yıl Önceki “Attila” Tespiti
AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerini hatırlar mısınız? Siyasi yasağı nedeniyle Başbakanlık koltuğuna oturamayan Erdoğan’ı kutlamak için arayan ilk isimlerden birisi, dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis oldu. Bu vesileyle Erdoğan’ın Atina ziyareti gündeme geldiğinde AKP cenahı, Simitis’in davet ettiğini bildirdi. Yunan tarafı ise, “Erdoğan Avrupa turuna Atina’dan başlamak istediğini söyledi, biz de bunun ayarlanabileceğini ilettik.” dedi.
O sırada Yunanistan, “Ege’deki ada ve adacıkları savunma şemsiyesi altına alabilmek için” Apache saldırı helikopterlerinin kapasitesinin güçlendirilmesiyle meşguldü.
Nihayetinde Erdoğan Avrupa turuna Atina’dan başladı. Ortak basın toplantısında Simitis’in Kıbrıs, Ege ve kıta sahanlığı konularında savundukları, bugün Miçotakis’in dillendirdiklerinden farksızdı. Erdoğan ise şimdi olduğu gibi, “Yunanistan’ı tarihi rakibimiz olarak değil, en yakın komşumuz ve yarınlarımızın stratejik ortağı olarak görüyoruz.” dedi.
Ve o görüşmeden sonra dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu şu teşhisi yaptı: “Tarihi önemde bir görüşme… Yıllardır ilk kez Attila ile görüşmedik…”
Bunun anlamı; Türkiye’nin artık “şahin” olmadığıydı!..
Nasıl bir tesadüfse; Perşembe günkü ziyaretin ardından Yunan To Vima gazetesi de görüşmelere katılanların, “Farklı bir Erdoğan’la tanıştık.” dediğini yazdı.
Bu durumda Miçotakis kulaklarına kadar sırıtmasın da kim sırıtsın?! ABD memnun olmasın da kim olsun?!
Çalışma yemeğinde Erdoğan’a tatlı olarak “helva” ikram edilmiş olsa da enseyi karartmayalım. Bakarsınız, yerel seçimler üzeri, özellikle İzmir’i kazanmak için Erdoğan yine, “Bir gece ansızın gelebilirim” der; böylece 7 Aralık kâbusunu da unuturuz!..