Avukatlarının itirazı üzerine Tolga Şardan dün gece tahliye edildi ve İstanbul’dan Ankara’ya döndü.Hani “soruşturma henüz tamamlanmamış” yani tüm deliller toplanmamıştı?.. Şardan’ın delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesi vardı?.. Ve dahi yüklenen suç “katalog suçlardan” olup bu aşamada adli kontrol tedbiri uygulanması “yetersiz” kalacaktı? Garabet şurada: iki kararı veren de aynı hakim. Bu durumda, “6 günde ne değişti? Yoksa savcı ve hakim, yasaları bilmiyor muydu?” diye sorulmaz mı? Herhalde bilmemeleri mümkün değil. Bilmiyorlarsa da o gece öğrenmiş olmaları gerekirdi; çünkü Şardan’ın avukatları gerek savcılık gerekse hakimlik sorgusunda her şeyi tek tek anlattılar.
Mülkün yani devletin temeli olan adaletin hâlini gösteren çarpıcı bir olay yaşadık.
Gazeteci Tolga Şardan‘ın, MİT‘in Cumhurbaşkanlığı‘na bir yargı raporu sunduğuna ilişkin yazısı üzerine, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla tutuklanması, 6 gün sonra da yurtdışı çıkış yasağı adli kontrol tedbiriyle tahliye edilmesi olayından söz ediyoruz.
Elbette, “Allah sevdiği kula eşeğini kaybettirir, sonra buldurur.” misali, Şardan’ın tahliyesine sevindik; ama sorulması, sorgulanması gerekenler yok mu?
Şardan, yatarı bile olmayan bir suçlamayla neden tutuklandı ve 6 gün hapiste tutuldu; önce bunu hatırlatalım.
Sulh Ceza Hakiminin tutuklama gerekçeleri şöyleydi:
“….. dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemi ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle… soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelinin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu… daha hafif koruma tedbiri olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheli açısından ‘yetersiz’ kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak tutuklanmasına…”
Biz de bu gerekçeler üzerine şunları sorduk:
“Altı üstü bir haber. Dosyada başka ne gibi belgeler olabilir ki? İddia olunan suç ‘katalog suçlar’ kapsamında değil; bu bilgisizlik mi, kopyala-yapıştır mı yapıldı? Şardan’ın yok edebileceği, gizleyebileceği deliller ne? Şardan’ın üzerinde baskı oluşturabileceği tanık ve mağdurlar kim? Cumhurbaşkanlığı veya MİT’e mi baskı yapacak?”
Şimdi biraz geriye gidelim.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine 1 Kasım günü Tolga Şardan’a Ankara’daki evinde gözaltı işlemi yapılırken, dijitallerine imajları alınmadan el kondu. Ankara Adliyesi’ne getirilen Şardan evvela İstanbul’daki savcıya SEGBİS’le ifade verdi.
Sorgunun tamamlanmasından sonra Savcı, Şardan hakkında ne gibi bir talepte bulunduğunu bildirme gereği duymadı. Şardan ve avukatları, “tutuklama talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildiğini” SEGBİS’teki katipten öğrendi.
Ardından Şardan ve avukatları yine SEGBİS bağlantısıyla nöbetçi sulh ceza hakiminin karşısına çıktı. Nihayetinde yukarıda özetlediğimiz gerekçelerle Şardan tutuklandı ve Sincan Cezaevi’ne götürüldü. Ertesi gün ise ailesine ve avukatlarına haber bile verilmeden Silivri Cezaevi’ne nakledildi.
Bu defa ise dedik ki;
“Yahu 1 hafta bekleseydiniz. Henüz tutuklama kararına bile itiraz edilmemiş. 7 günlük süre var; hele bu itiraz yapılsın, itiraz reddedilsin, ondan sonra götürürsünüz.”
Şardan’ın tutukluluğunun ikinci günü Hürriyet’e konuk olan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç‘un olaya ilişkin açıklamalarının da altını çizelim. Özetle şunları söyledi:
“Gazeteci Tolga Şardan, ‘Yargıda çürümüşlüğe ilişkin MİT raporu Cumhurbaşkanlığı’na teslim edildi’ diye bir yazı yazdı. Soruşturma açıldı, gözaltına alınıp tutuklamaya sevk edildi. Burada yargının verdiği kararlara bizim müdahale etmemiz mümkün değil. Burada bir MİT raporundan bahsediliyor. Ancak, İletişim Başkanlığı’nca ortada böyle bir rapor olmadığı [İletişim Başkanlığı sözkonusu açıklamayı Şardan tutuklandıktan 10 dakika sonra yaptı- MY] açıklandı. Ortada böyle bir rapor olmadığına göre bu bir dezenformasyon ve yalan haber. TCK’nın 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi öngören 217/a (halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu) maddesine göre soruşturma yapılıyor. Hep beraber soruşturmanın neticesini bekleyeceğiz. Hiçbir gazetecinin tutuklanmasına gönlümüz razı olmaz. Herkes istediğini yazabilir. Ama bunun da bir sınırı var… Olmayan bir MİT raporuna ‘Var.’ demek doğru mu?”
Bakan Tunç sözlerinin devamında; “yargıya güveni daha da artırmanın gayreti içinde” olduklarını kaydetti.
İki Karar da Aynı Hakime Ait
Sonuç? Avukatlarının itirazı üzerine Tolga Şardan dün gece tahliye edildi ve İstanbul’dan Ankara’ya döndü. Tahliye gerekçeleri ne; ona da bakalım.
“Tüm soruşturma dosyası kapsamı, atılı suçun niteliği ve tüm delillerin toplanmış olması birlikte değerlendirildiğinde şüpheli hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yeterli olacağı anlaşıldığından, şüpheli müdafilerinin itirazının kabulü ile şüpheli Tolga Şardan’ın yurtdışına çıkmamak suretiyle adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasına…” denildi.
Hani “soruşturma henüz tamamlanmamış” yani tüm deliller toplanmamıştı?.. Şardan’ın delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesi vardı?.. Ve dahi yüklenen suç “katalog suçlardan” olup bu aşamada adli kontrol tedbiri uygulanması “yetersiz” kalacaktı?
Garabet şurada: iki kararı veren de aynı hakim. Bu durumda, “6 günde ne değişti? Yoksa savcı ve hakim, yasaları bilmiyor muydu?” diye sorulmaz mı?
Herhalde bilmemeleri mümkün değil. Bilmiyorlarsa da o gece öğrenmiş olmaları gerekirdi; çünkü Şardan’ın avukatları gerek savcılık gerekse hakimlik sorgusunda her şeyi tek tek anlattılar.
Örneğin Av. Naci Uğur, “CMK 100’de suç sayılan tutuklama nedenlerine baktığımızda sevk edildiğimiz maddenin katalog suçlar arasında bulunmadığını görüyoruz.” dedi. Ancak Savcı, “CMK 100. ve diğer maddeleri uyarınca tutuklama kararı verilmesini” istedi.
Hakimlik sorgusunda da Av. Yasin Gökberk Çınar şunları söyledi:
“Gelinen nokta itibarıyla suçun kanuni sonuçları oluşmamıştır. İlgili suç maddesi 1 yıl ile 3 yıl arasında ceza öngörmektedir. İnfaza geçildiğinde 3 yıl dahi verilse infazı olmayacak, denetimli serbestlik hükümleri uygulanacaktır. Olası bir tutuklama kararı, anayasal hakkını ihlâl edecektir. Müvekkilin doğrudan serbest bırakılmasını, aksi halde adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyoruz.”
Ankara Barosu Başkanı Av. Mustafa Köroğlu ise şu uyarıda bulundu:
“Tolga Bey’in burada bulunması belki ‘hata’ idi, ama bu hatanın giderileceğini düşünüyorum. Adalet, çözemeyeceği bir düğüm atmamalıdır.”
Ama ya duymadılar ya da dinlemediler ki, Şardan’ı tutukladılar.
Bu kararla kim ne kazandı ne kaybetti?
Evet; Şardan’ın hayatından belki 6 yıla bedel 6 gün çalındı. Alenen “hürriyeti tahdit” suçu işlendi.
Besbelli, yargı içindeki kimi güçler “gövde gösterisi” yapmaya yeltendi!..
Ama, Şardan’dan önce, kaybeden bir kez daha Türk yargısı oldu.
Bari bu defa ilgililerden bunun hesabı sorulacak, olayın ardındaki niyetler araştırılacak mı?
Değilse; Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, “Yargıya güveni daha da artırmanın gayreti içindeyiz.” sözü yine havada kalmış olmayacak mı?!