Hakan Fidan’a başvuralım. Bölgedeki ülkelerin gerçek tavrını ortaya koyamamasından yakınırken şunları söyledi: “Bunun nedeni her ülkenin kendi başına ciddi problemlerinin olması; siyasi problemler, ekonomik problemler, güvenlik problemleri – ve bu konuda Batı’yla Amerika’yla bir türlü alışveriş içerisinde olmaları. Tabii bunların kendilerine karşı bir manivela olarak kullanılması, bir koz olarak kullanılması ve İsrail lehine tavırlarının itilmesi, bu ülkeler nezdinde yani yaralayıcı bir durum. Ama İsrail’in de bugüne kadar ortaya koyduğu politikayı da engellemeyen bir durum olarak karşılarına çıkıyor.” Acaba AKP’nin ABD-İsrail’e karşı kıpırdayamamasının nedeni, Türkiye’yi de aynen bu duruma düşürmüş olması olabilir mi?!
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ifadeleriyle, Filistin-İsrail savaşında “bir insanlık dramı yaşanıyor” ve “bu kriz önceki krizlerden farklı; çünkü İsrail çok büyük bir intikam peşinde”.
Ankara ise yaşananları kınayıp taraflara, İslâm alemine, BM’ye, çatışmaya “benzin dökenlere” çağrıda bulunmayı sürdürmek dışında hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor iken Erdoğan, Türkiye’nin “çatışmaların geri dönülmez noktaya varmadan çözümü için üzerine düşeni yapmaya devam ettiğini” söylüyor.
Fidan da, “[Filistinlilerin] elimizden gelen her şeyi yaptığımızı bilmelerini istiyorum” diyor.
Ama şu sözler de Fidan’a ait:
“Somut adım atmaya gelince İsrail’i durduracak adımı hiç kimse atmıyor. Arkasına bir yaptırım koymadığınız zaman eleştirilerin bir anlamı olmuyor… Temel problem ortak tavır koymakta veya tek taraflı tavır koymakta. Tavır geliştiremiyor İslâm dünyası. Bugüne kadar çok ciddi kınamalarımız oldu ve bu kınamalar çok fazla bir sonuç getirmedi”
Evet, durum tam da bu.
İspanya’da bir bakan bile İsrail’le diplomatik ilişkilerin askıya alınmasını ve silah ambargosu getirilmesini isterken Ankara’nın gündeminde ne İsrail’e ne de onun katliamlarına odun taşıyanlara yönelik bir tanecik yaptırım var.
“İSLÂM ORDUSU”NDAN ÖNCE
Bu hâl iktidar destekçilerini dahi çileden çıkarmış olmalı ki; Filistin’i yok etmeyi başarırsa İsrail’in bununla yetinmeyip Lübnan, Suriye, Irak ve Türkiye’nin bir kısmını içine alan o “gerizekalı haritayı” hayata geçirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını hatırlatan bir yazar, “İslâm ordusunun” kurulmasını önerdi.
Bir diğeri, “Karşı karşıya olduğumuz sorun; taviz vererek, diplomasi yaparak çözülecek bir sorun değil” tespitini yaptıktan sonra, “Mesele ne Hamas ne Filistin. ‘Vadedilmiş Topraklar’ı terk etsek de bizi öldürmeye devam edecekler” dedi.
İSVEÇ, İNCİRLİK VE KÜRECİK KOZLARI
Onların bu büyük öngörüleri bir yana; en azından şu aşamada yapılabilecek bir şeyler yok mu?
Örneğin AKP, İsrail durdurulana kadar İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmayacağını söyleyemez mi?
Söylemediği gibi; Türkiye’nin, imzaladığı mutabakatın arkasında olduğunu, İsveç’in yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde gerekli onay sürecinin başlatılacağını açıklıyor.
ABD ile yaşanan her krizde veya İsrail’in geçmişteki her saldırısında gündeme gelen İncirlik-Kürecik üslerinin kapatılması ise akıllarının ucundan dahi geçmiyor.
Oysa birkaç yıl öncesine kadar, “İncirlik de Kürecik de [gündeme] gelir.”, “Gerekiyorsa İncirlik’i, Kürecik’i kapatırız.” diyebiliyorlardı.
İktidarın büyük ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli’nin de bir vakitler İncirlik’in kapatılmasını istediğini biliyoruz.
Ya şimdi? Erdoğan’ın sözleriyle, “soykırıma varan operasyonlar” ve “cinnet furyası” yaşanırken bu önemli kozu sadece iktidarın küçük ortakları Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR dillendiriyor.
Düşünün; Gazze’deki hastane saldırısından sonra Malatya’da toplanan vatandaşlar dahi Kürecik Üssü’ne doğru yola çıktı. Jandarma geçişlerine izin vermediğinde ve gerginlik yaşandığında da Malatya Valisi ile İl Jandarma Komutanı bölgeye giderek grubun dağılmasını sağladı.
Peki geçen hafta düzenlediği basın toplantısında AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, “Kürecik Üssü’nün kapatılması gündeme gelir mi?” sorusuna verdiği cevap ne oldu?:
“Cumhurbaşkanımızın çizdiği diplomatik çözüme ulaşma niyetindeyiz. Böyle bir şey gündemimizde yok.”
ABD-İSRAİL O İSTİHBARATLARI NEREDEN ALIYOR?
Malûm; ABD ve İngiltere, İsrail’e destek için savaş gemilerini Doğu Akdeniz’e gönderdi.
Bununla ilgili olarak, “ABD’li muhataplarımıza bu konuyu sorduğumuzda, ‘muharip olmayanların, sivillerin tahliyesi operasyonu kapsamında geldiklerini’ bildiriyorlar.” açıklamasını yapan MSB kaynaklarının kulakları çınlasın; geçen hafta iki olay yaşandı.
İlki; Putin’in, ABD uçak gemilerinin Doğu Akdeniz’e konuşlanması üzerine, “Hipersonik füzelerimizin menzilindesiniz… Karadeniz üzerinde kalıcı devriyeye başlayacak uçaklarımız Kinzhal (Hançer) füzeleriyle donatılmış durumda. 1000 kilometreden fazla menzile sahip oldukları biliniyor” hatırlatmasında bulunmasıydı.
İkincisi de; ABD’nin Kızıldeniz’de bulunan savaş gemisinin Yemen’den fırlatıldığı tahmin edilen üç seyir füzesi ve çok sayıda İHA’yı vurmasıydı.
Kürecik Radar Üssü, bölgedeki füze tehditlerini izlemek ve savunma sistemlerine erken uyarı sağlamak amacıyla kullanıldığına göre, herhalde şu sıcak tabloda da ABD-İsrail’in ana istihbarat ve uyarı kaynaklarından birisi burası olacak demektir.
Öyleyse, tabir-i caizse onların gözlerini kör etme imkânımız var; ama Çelik’in söylediği gibi, “gündemlerinde yok” bile!..
ABD’NİN ANLADIĞI DİL
Oysa biliyoruz ki, kovboy ABD’nin anladığı dil bu.
Konumuz Kürecik olduğu için, sadece küçük bir örnek olarak diplomatlardan dinlediğim perde arkası bir olayı aktarayım.
10-12 yıl önce Kürecik’in kurulması kararlaştırıldığında ABD, üssün iç bölümünü kendilerinin yapıp güvenliğini de kendilerinin sağlayacağını bildirir. Dış kısmının inşaatı ile güvenliği sağlayacak Türk güçlerinin masraflarını ise Türkiye’nin üstlenmesini ister.
Bunun bize maliyeti 5 milyon dolar civarındadır; yani ABD, bu kadarcık para için ayak sürümektedir.
Dışişleri Bakanlığı şu çözümü bulur:
Normalde Kürecik Üssü, Bakanlar Kurulu kararı ile kurulacaktır; ancak Türkiye’ye böyle bir mali yük geleceği için yasalarımıza göre TBMM onayı gerekeceği hatırlatılır. Bunun üzerine -kararın TBMM’de çıkıp çıkmaması bir yana- sürecin uzayacağını anlayan ABD, o talebinden vazgeçip tüm masrafları üstlenmeyi kabul eder.
Artık ABD’nin anladığı, anlayacağı dilden konuşamadığımız ortada da, bunun sebebi ne?
Yine Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a başvuralım. Bölgedeki ülkelerin gerçek tavrını ortaya koyamamasından yakınırken şunları söyledi:
“Bunun nedeni her ülkenin kendi başına ciddi problemlerinin olması; siyasi problemler, ekonomik problemler, güvenlik problemleri – ve bu konuda Batı’yla Amerika’yla bir türlü alışveriş içerisinde olmaları. Tabii bunların kendilerine karşı bir manivela olarak kullanılması, bir koz olarak kullanılması ve İsrail lehine tavırlarının itilmesi, bu ülkeler nezdinde yani yaralayıcı bir durum. Ama İsrail’in de bugüne kadar ortaya koyduğu politikayı da engellemeyen bir durum olarak karşılarına çıkıyor.”
Acaba AKP’nin ABD-İsrail’e karşı kıpırdayamamasının nedeni, Türkiye’yi de aynen bu duruma düşürmüş olması olabilir mi?!