Binlerce şehit verdik, binlerce gazimiz var. Müsebbipleri delilleriyle ortada olduğuna göre; Türkiye’nin dört bir yanında, geçmişteki Başkan ve yöneticiler dahil, Pentagon’undan CENTCOM’una tüm ABD yetkilileri hakkında tazminat davaları açılıp kendileri teröre yardım ve yataklıktan mahkûm edilseler… Hatta “yerli ve milli” iktidarımız da buna öncülük etse, etkili bir mücadele yöntemi olmaz mı?
Ayaklarına taş değmesin; askerimiz, polisimiz yıllardır teröristlere karşı amansız bir mücadele veriyor. Binlerce şehidimiz ve gazimiz var.
İktidar ve ortakları da ülke içinde terör hamilerine aman tanımıyor; sadece HDP’ye göz ucuyla bakanları değil, kendileriyle aynı görüşte olmayanları “terörist” ilân ediyor.
Ortaklardan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin dünkü açıklamasında olduğu gibi. HDP’nin kapatılma davasını sonuçlandırmadığı için Anayasa Mahkemesi’ni şu ifadelerle suçladı:
“Mevcut haliyle AYM’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını gözetmek yerine HDP’nin ve bölücülüğün değirmenine ısrarla su taşıdığı ayan beyan ortadadır. Terörizmin kilit taşı, siyasi damarı, ikmal merkezi, terörist devşirme mekaniğinin ana arteri HDP’nin ve devamı niteliğindeki Yeşil Sol Parti’nin bir gün bile faaliyet içinde olması zillettir, rezalettir. Sormak lazımdır ki, AYM neyi bekliyor? Nasıl bir delil istiyor?.. Biz adalet istiyoruz, üstelik hemen istiyoruz. Biz şehitlerimizin hakkını müdafaa ediyoruz. Biz gazilerimizin sesine kulak veriyoruz. AYM’nin görevini derhal yapmasını bekliyoruz… Gündüz şapkalı, gece külahlı olanlarla AYM’nin aynı çizgiye sürüklenmesi hukuk onuruna ve demokrasi namusuna sürülmüş kara bir lekedir, bu leke muhakkak temizlenecektir. Feriştahı gelse duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz, hiçbir zaman da boyun eğmeyeceğiz.”
ABD İle Terörle Mücadelede İşbirliği mi?
Ayan beyan ortada ki, ülkemiz ve bölgemizdeki her türlü terörün “ana arteri”, ABD başta olmak üzere dış güçler. Teröristler ve siyasi uzantıları ise sadece sivrisinek. Nitekim Erdoğan da ABD’nin PKK’ya binlerce TIR’lık silah gönderdiğine defalarca dikkat çekti.
Erdoğan’ın bu konudaki son duruşuna, ABD’de yaptığı açıklamalar üzerinden bakalım. New York’ta katıldığı toplantılarda DEAŞ’tan FETÖ’süne, PKK’sına kadar terör örgütlerine nefes aldırmadıklarını belirterek, “Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemek için hareket eden bazı çıkar grupları var. Hakikatleri anlatarak, iyi örnek olarak, Türkiye’yi ve Türk milletini hakkıyla temsil ederek bunlara set çekeceğiz.” dedi.
Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin günden güne geliştiğini bildirip şunları anlattı:
“Başkan Biden ile dostluk ve işbirliğimizin güçlendirilmesi hususlarında mutabık kaldık. Sayın Biden ile kurulmasını kararlaştırdığımız stratejik mekanizma, ülkelerimiz arasındaki diyalogun derinleştirilmesine katkı sağlıyor. İkili ticaret hacmimiz geçen sene 32 milyar doları aşarak rekor bir düzeye ulaştı. Önümüzdeki dönemde işbirliğimizi ortak çıkarlar temelinde daha da ilerleteceğiz. Devletler arası ilişkilerde görüş ayrılıkları her zaman olabilir, bu normaldir. Ancak biz ortak paydaların daha fazla olduğunu, bu minvalde açılacak çok sayıda fırsat penceresinin olduğunu da biliyoruz.”
“Sayın Biden’la yaptığımız görüşmelerde tıkanıklıkların önemli kısmını aştık, pozitif gündem çerçevesinde temaslarımızı artırma kararı aldık. Her iki ülke için de tehdit kaynağı olan terör konusunda iş birliğimizi güçlendireceğiz.”
BM Genel Kurulu’na hitabında da Suriye’de ve Irak’ta terör örgütlerine verilen destekten şöyle yakındı:
“Bölgede her başları sıkıştığında DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur… Kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DEAŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakârlıklarından bıktık, usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DEAŞ değildir. Asıl tehdit, vekâlet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen, palazlandırılan terör örgütleridir, paramiliter gruplardır, paralı askerlerdir ve kim daha yüksek fiyat verirse onlara çalışan kimi yerel unsurlardır. Karşımızdaki bu gerçeğe rağmen, sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleriyle çalışmaya devam eden ülkelerin, terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikâyet etmeye hakkı yoktur.”
Bunları kim yapıyor; adı yok!.. Bir iktidar yazarının ifadesiyle, “Fransa başta neo-sömürgeci güçlere ince bir mesaj” vermiş.
Ülkemizin güvenliği, bekası için birinci tehdit bölücü terör ve bunun hamisi ABD iken, işte gelinen nokta. Devletin başı; adeta bunu sıradan, normal bir “görüş ayrılığı” sayıp, “ortak paydaların fazlalığından” söz ediyor.
Türkiye ve Türk Milleti için bundan daha önemli ne var? Biden’la ayak üstü de olsa bir görüşme veya Amerikalı yatırımcıların gelmesi mi?
Bu da mı Delil Değil?
HDP’nin kapatılması konusunda MHP Lideri Bahçeli, “Anayasa Mahkemesi neyi bekliyor? Nasıl bir delil istiyor?” diye soruyor ya; iktidarın gazetesi Yeni Şafak daha dün yazdı.
Silah ve mühimmat desteği yetmemiş; ABD, terör örgütüne Suriye’nin Haseke bölgesinde silah fabrikası da kurmuş.
Galiba iktidar için bu da delil değil. Acaba daha neyin olması bekleniyor?
Amerikalıların Yaptığını Yapalım
Anlayış bu oldukça; daha uzun süre terör belasından kurtulamayacağız demektir. O halde, galiba başımızın çaresine bakmamız gerekiyor. Nasıl mı?
Amerikalıların formülüyle.
Birkaç gün önce ne olduğunu duydunuz mu?
Suriye ve Afganistan’da terör saldırılarında ölen ya da yaralanan Amerikalı asker ve aileleri adına 151 müşteki, ABD’de Halkbank’a ve Reza Zarrab’a tazminat davası açıldı. New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi’nde açılan davada, Zarrab’ın ve Halkbank’ın, teröristlerin saldırılarına yardım etmek ve saldırıları içeren bir komploya katılmaktan sorumlu tutulması istendi. Mahkeme’nin, Halkbank’tan 29 Ocak’a kadar yanıt vermesini istediği bildirilirken Halkbank da dava açıldığını doğruladı.
Binlerce şehit verdik, binlerce gazimiz var. Müsebbipleri delilleriyle ortada olduğuna göre; Türkiye’nin dört bir yanında, geçmişteki Başkan ve yöneticiler dahil, Pentagon’undan CENTCOM’una tüm ABD yetkilileri hakkında tazminat davaları açılıp kendileri teröre yardım ve yataklıktan mahkûm edilseler… Hatta “yerli ve milli” iktidarımız da buna öncülük etse, etkili bir mücadele yöntemi olmaz mı?